Eleştiri
İşe Yarar Bir Şey
Her yıla tek bir yerli film sığdırma egzersizimde 2017’nin bahtına İşe Yarar Bir Şey düştü. Tadını unuttuğum yerli sinemamıza Baskın’dan beri uğramadığımı bile inanın şu yazının başına oturduğumda anladım. Dolayısıyla övgü dolu sözleri okuyup da izlemeye koyulduğum Pelin Esmer filmine asimile olamayışımı doğal karşılıyorum. Başak Köklükaya’nın geri dönüşü haricinde pek de tadı olmayan İşe Yarar Bir Şey, görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki sağolsun görsel anlamda Pelin Esmer’in en olgun filmi. Yalnız aynısını hikâyesi için söyleyebilmek pek mümkün değil. Bir trende tanışan şair ve oyuncu olma hayaliyle yanıp tutuşan genç hemşire, uzun yolculukları sırasında gelişen sohbetlerle yasadışı bir ötenazi teşebbüsünde kader ortağı oluyor. Uzunca bir süre tereddütleri, pişmanlıkları, hüzünleri karakterlerinin derinlerine gömüp her yere serpiştirilmiş, buram buram plastik kokulu şiirlerle suları bulandırdıktan sonra toy olduğuna inanmamız istenen genç kızın peşine filmin merkezindeki şair ile birlikte düşmemizi istiyor Esmer. Ortaklık edelim beklentisinde olduğu deneyimin vicdani yükümlülüğünü arabesk bir duygu silsilesinin içerisine gömüp molotof formatında üzerimize fırlatmayışına tam puan. Ama Barış Bıçakçı ile birlikte kaleme aldığı senaryodaki insanlar farklı bir dilde yazılmış, ardından tercümeyle bize uyarlanmış gibi uzak, yabancı ve hatta sahte. Film, tüm gücünü samimiyet üzerine kurmaya, küçük şehirin insanlarını ham deyip yutmaya hazır bir metropolde resmetmeye gayret ederken yemekli vagondaki sohbetlerden tutun, Köklükaya’nın şiir nöbetlerine ve bilhassa ölmeyi bir kurtuluş olarak gören Yiğit Özşener’in karakteriyle buluşmasına kadar her şeyde “sahnelenmişlik” hissi hakim. Biçimi Nuri Bilge Ceylan sinemasını andırdığından mıdır bilinmez, yersiz bir mukayeseye de giriştim bu sebeple, ki böyle bir karşılaştırmanın Pelin Esmer için pek de iyi sonuçlanmayacağını söylememe gerek yoktur herhalde. Şairler şöyledir, aman efendim şairler böyledir tiratlarını yavaşladıkları her istasyonda mahmur mahmur etraftaki evleri inceleyen gözlerle birleştirerek iyice cilalamış Esmer. Edebiyatla ilgilenenlerin bugüne kadar gördüğü en kötü tasvirler arka arkaya uçuşuyor. Devrik cümlelerle iletişim kuran hasta – şair sahnelerinde böyle bir senaryo yaşansa bile seçilecek kelimelerin bu kadar özenli olmayacağı gerçeği de asla değişmiyor. Tabii şu da bir gerçek, belki de tercih edilen anlatı budur. Abartısız gözükmek istese de yapmacıklığını üzerinden atamayan öyküde bir tiyatro sahnesine baktığımızı hissettirmektir amaç, kim bilir. Fakat bu bükme ile filminin algılanış şekiline etki edebileceğine inandığım bir bilinçlilik sezgisi de yakalayamadım ben kameranın arkasında. Benim için bir şey ifade eden tek kısım, Başak Köklükaya’nın başarılı bir şekilde canlandırdığı karakterin şiirlerinden biraz olsun uzaklaşabildiğimiz, daha ilk karede babanın genç hemşirenin eline tutuşturduğu torbayı göstererek içtenliğini ispat etmek isteyen filmin bu amacı biraz olsun yakalayabildiği 25 senelik mezunlar buluşması. Kalemin doğru oynatıldığı, kameranın dört döndüğü tek plan sırasında tüm kusurlarına göz yumacak kadar bir tek burada heyecanlanabildim sanıyorum. Gerisi kuru gürültü, uyaksız kuyularda bol çellolu manevralar…
Fesat Mukayese: Miss You Already > İşe Yarar Bir Şey