Takip et

Eleştiri

The Card Counter

tarihinde yayınlandı.

the card counter

Yönetmen & Senaryo: Paul Schrader | Oyuncular: Oscar Isaac, Tiffany Haddish, Tye Sheridan, Willem Dafoe, Alexander Babara, Bobby C. King | 111 dakika | Drama, Gerilim, Suç

Yine yolu 78. Venedik Uluslararası Film Festivali‘nden geçmiş, şimdi de Filmekimi kapsamında Türkiye’deki seyirciyle buluşan bir filmi konuşmak üzere karşınızdayım. Oscar’da senaryo adaylığı alan ve ödül sezonunu zaferlerle geçirse de Akademi tarafından görmezden gelinen bir Ethan Hawke performansı içermekteki önceki uzun metrajlısı First Reformed‘un ardından ünlü yönetmen/senarist Paul Schrader, The Card Counter ile karşımızda. İdeolojik yapıların toplum üzerindeki yadsınamaz tesiri aracılığıyla benliğini dış etkenlere hediye etmiş yaralı ruhların babası, neredeyse Taxi Driver‘ı hatırlatan Oscar Isaac’li yeni filminde de benzer sularda yüzüyor. Askerî hapishanede geçirdiği yıllar sırasında kart saymayı öğrenip iyi bir kumarbaza dönüşen William Tell isimli karakter, geçmişin hayaletleri başka çehreler vasıtasıyla karşısına çıkınca türlü obsesyonlarla dolu ritüelini askıya almadan hayatına devam etme gayreti gösteriyor. Ama içeriye girmesine sebebi olmuş, hem de asker olarak görev yaptığı sırada üssü olarak onu (işkence de içeren) sorgulama tekniklerini kullanmaya teşvik etmiş John Gordo’ya duyduğu, düşündükçe de su yüzüne çıkan hisleri, esas oğlanımızı kaçınılmaz sona sürüklüyor.

Kara filmlerin tipik özelliklerini kullanmayı tercih etse de Paul Schrader’ın çizdiği erkeklerde bütün o problematik taraflarına ve toksik maskülinitenin bağrından kopup gelmiş hissiyatı yaratmalarına karşın, perdeyi araladığınızda tamir edilemez bir kırılganlıkla karşı karşıya kalmaya alıştık artık. The Card Counter da benzer bir şekilde, farklı koşullar altında ve anlatıcıların elinde bambaşka biri olabilecek William Tell’i zayıf noktalarıyla resmediyor. Hayatta herhangi bir şeye heyecan duymayan, tek bir yerde sürekli olarak ikamet etmeyi kabullenmeyen, seçtiği durakları bile “yeni” olan herhangi bir şeye sabrı kalmadığı için kendini güvende hissettiği alanlara çeviren bir adam Tell. İnfaz kurumunda yatması gereken süre tamamlandıktan sonra dışarı çıktığında tek bir amaçla, üstelik dikkatleri de üzerine çekmeden yaşamını sürdürüyor. Büyük paraların değil, küçük ama devamlı kazançların ardından peşi sıra koşarken bir gelecek planı bile yok. Tek yarını, günün sonu ve her başlangıç öncesi de galibiyetten başka bir şeye ihtiyaç duymuyor. Dolayısıyla ona kendini iyi hissettirmeyecek sonuçlara gebe bağlar kurmaya başladığında da temkinli yaklaşarak, katran karası iç dünyasını korumaya özen gösteriyor.

Schrader’ın filminde, suça bir kez eliniz değdi mi suçtan kaçmanın imkânsız olduğunu hatırlatan acımasız bir taraf var elbette. Oscar Isaac‘in başarıyla canlandırdığı karakter, dümdüz bir hayat çizmeye çalışırken çelmeler hep buradan takılıyor. Hiç var olmamış bir geçmişin insanıymış gibi arzıendam ederken tek renkli bir kılığın ve hatta duygu durumun sahibi olmaya çaba gösteriyor. Ancak geçmişin yakasını bıraksa da geçmiş onun yakasını bırakmayınca kaçacak bir yeri de kalmıyor Tell’in. Schrader tam olarak buraya kurmuş işte filmini. Ne intikamın, ne de acı veren uzak anıların hikâyesi. Varlığını yok saydıklarımızla hesaplaşıp hesaplaşmama kararı alırken kalınan arafta nabız tutuyor Paul Schrader. Bu metni kendi şeytanlarıyla boğuştuğu sırada yazdığını da çok belli ediyor hatta. Taxi Driver ile The Card Counter arasında kurulan bağ, muhtemelen o öfkenin aşinalığından hatta. Bir tarafta daha tekil bir isyanın, diğer tarafta ise genele yayılan bir sinir harbinin temsiliyeti var. Ama ne yazık ki kadrosunda Willem Dafoe, Tye Sheridan ve Tiffany Haddish gibi isimleri de barındıran The Card Counter, akrabası denilebilecek yapım gibi yetkin bir sinema diline sahip değil.

The Card Counter, inanması güç bir ritim problemiyle boğuşuyor her şeyden evvel. İkili diyalogları sindirerek, son damlasına kadar kullanma hevesindeki Schrader bazı boşlukları kendini dinlemek istermiş gibi doldurunca sarkmalardan bir türlü kaçamıyoruz. Geçmişe yönelik anlara yapılan özelliksiz dönüşlerin de yerinde yeller esen tempoyu bir hayli aksattığına şüphe yok. Schrader, bağlayıcı parça olarak Oscar Isaac’i kullanmaya özen göstermiş, ki genel olarak filmlerinin matematiği hep başrolünün senaryonun üstüne çıkan performanslara dayalı doğrusu. The Card Counter özelinde de bir istisna yaşanmamış. Ancak bu, akışın içerisinde sırıtan “intikam planını” inandırıcı bulmamıza yeterli gelmiyor, motivasyonlarını anlamakta güçlük çekmesek de altını doldurabildiğine şahitlik edemiyoruz. Film, birkaç iyi fikrin akla gelen en ilkel yollarla sahneye konulduğu, hem erkekliğe düşman hem de bir o kadar erkekliğe dair hissettiren o yapısı bozuk yapımlardan bir diğeri. Takdiri, yalnızca bütüne yayılan bir “Acaba?” sorusunu bir anlık hevesle son dakikada cevaplayabilmesi sebebiyle hediye edebiliyorum. Yavaş yavaş harladığı ateşi, o büyük ve nihai formuna ulaştırdığında, kapıyı aralık tutabilmesi de bir Paul Schrader imzasıdır zaten. Ama bu kadarını da yapabilsin artık, değil mi?

Devamını oku
Yorum Yapın

Yorum yazın...

Oscar Boy sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin