Oscar 2012
84. Akademi Ödülleri’nin ardından…
84. Akademi Ödülleri dün gece sahiplerini buldu ve bir senedir üzerine her türlü yorum yaptığımız tören sonunda bitti. The Artist ve Hugo 5’er ödül alarak en çok aday olan filmlerin gerçekten de daha çok galibiyet elde ettiğini bir kez daha kanıtlamış oldu. Ayrıca The Iron Lady de 2 ödül birden alarak 1’den fazla ödül alan filmler arasına katılmış oldu.
Üzerine konuşmak istiyorum ben açıkçası çünkü hem televizyonda, hem Twitter’da, hem de blogda çok fazla tepkiyle karşılaştık. The Artist‘in büyük zaferi herkesin dilinde ve sürekli eleştiriliyor. Açıkçası benim pek de problemim yok filmin aldığı ödüllerle. Erkek oyuncu dalında favorim kesinlikle Brad Pitt idi yalnız NTV’de tüm gece boş konuşmaktan başka bir şey yapmayan Tuğrul Eryılmaz‘ın “Bu adamı bir daha ne zaman aday olarak göreceğiz?” laflarına da sadece gülmekle yetindim. Oscar tarihinde bir kez aday olup ödülü alan o kadar çok efsane oyuncu var ki bu yoruma gülmekten başka bir şey yapamıyor insan.
The Artist hakikaten en iyi film miydi? Buna da evet. İşin garibi dün gece siz sevgili Oscar Boy takipçileri epey tepki verdiniz lakin Readers’ Choice Ödülleri’ne baktığımda da filme bariz bir sevgi duyulduğunu görüyorum. 8 Mart’a kadar sonuçlar açıklanmayacak tabi. Yalnız şimdiden söyleyeyim kendinizi birkaç The Artist zaferine hazırlasanız iyi edersiniz.
Gelelim Meryl Streep‘e… Yarış Viola Davis ile ikisi arasında kalınca ben artık Streep‘in Oscar’ı almasını istemeye başladım. Sebebi ise gelecek senelerde artık bir tehlike oluşturmayacak olması. Eğer Streep çok büyük bir istisna olmaz ise önümüzdeki yıllarda artık ödülün önde yarışan isimlerinden olmaz. Bakarsınız bol mimikli, bol makyajlı biyografilerden de vazgeçer ve onu büyük yönetmenlerle iyi senaryolarda çalışırken görürüz. 30 sene sonra Oscar’ına kavuşmuş olması ise pek de umrumda değil. The Iron Lady kim ne derse desin yılın en kötü filmlerinden biriydi. Tabi performans filmden önce geldiği için Meryl da ödülünü aldı. Fanları rahatlamıştır ki ben bile rahatladım artık bu üçüncü Oscar sevdasının bitmiş olmasına.
Bunların haricinde teknik dallarda Hugo‘nun adını çok duyduk. Hak ettiği ödüller miydi tartışılır. Ne görsel efekt, ne de görüntü yönetimi kategorilerinde ödülü Hugo‘ya vermelerini mantıklı buldum. Sadece En İyi Film adayı eğer teknik bir dalda adaysa ödülü alır mantığı da işlemiş oldu.
The Girl with the Dragon Tattoo‘nun En İyi Kurgu zaferi haricinde şok olduğumuz tek bir ödül dahi yok. Çok beklenen yerlere de gitti demek istemiyorum ödüller için ama teknik dallar haricinde hiç sürpriz olmadı. Bu arada ben dört yıllık bloggerlık tarihimde en kötü skoru elde ederek 24 daldan sadece 14’ünü doğru bilebildim. Kısaları çıkardığımda bu sayı 12’ye düşüyor. Konuşmak dahi istemiyorum bu konu hakkında. Hiç olmayacak bir yılda boşu boşuna risk almışım.
Unutmadan… Billy Crystal‘ın komik olduğu dönemler çoktan sona ermiş, onu gördük. Genel olarak sıkıcı bir törendi ve ödül sunmaya gelen ünlüler törenin sunucusu Crystal‘dan kat kat daha eğlenceliydi. Diyecek pek söz yok. Ödül sezonunun içine girdikçe Oscar daha da sıkıcılaşıyor zannediyorum ya da tamamen şovla alakalı bir durum. Çünkü Hugh Jackman‘ın sunduğu yıldan beri sıkılıyoruz. Gerçi Steve Martin & Alec Baldwin de hiç fena değildi. Neyse. Daha başka yazılarda konuşmaya devam edeceğiz. Ama öncesinde kazananları hatırlayalım:
En İyi Film: The Artist; Thomas Langmann
En İyi Yönetmen: Michel Hazanavicius, The Artist
En İyi Erkek Oyuncu: Jean Dujardin, The Artist
En İyi Kadın Oyuncu: Meryl Streep, The Iron Lady
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Christopher Plummer, Beginners
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Octavia Spencer, The Help
En İyi Özgün Senaryo: Midnight in Paris; Woody Allen
En İyi Uyarlama Senaryo: The Descendants; Alexander Payne, Nat Faxon ve Jim Rash
En İyi Kurgu: The Girl with the Dragon Tattoo; Kirk Baxter ve Angus Wall
En İyi Sanat Yönetimi: Hugo; Dante Ferretti ve Francesca Lo Schiavo
En İyi Görüntü Yönetimi: Hugo; Robert Richardson
En İyi Kostüm Tasarımı: The Artist; Mark Bridges
En İyi Özgün Müzik: The Artist; Ludovic Bource
En İyi Özgün Şarkı: “Man or Muppet” – The Muppets; Bret McKenzie
En İyi Ses Kurgusu: Hugo; Philip Stockton ve Eugene Gearty
En İyi Ses Miksajı: Hugo; Tom Fleischman ve John Midgley
En İyi Makyaj: The Iron Lady; Mark Coulier ve J. Roy Helland
En İyi Görsel Efekt: Hugo; Rob Legato, Joss Williams, Ben Grossmann ve Alex Henning
Yabancı Dilde En İyi Film: A Separation (İran)
En İyi Animasyon: Rango; Gore Verbinski
En İyi Belgesel: Undefeated; T.J. Martin, Dan Lindsay, Richard Middlemas
En İyi Kısa Film: The Shore; Terry George ve Oorlagh George
En İyi Kısa Animasyon: The Fantastic Flying Books of Mr. Morris Lessmore; William Joyce ve Brandon Oldenburg
En İyi Kısa Belgesel: Saving Face; Daniel Junge ve Sharmeen Obaid-Chinoy
TigerBlood
27 Şubat 2012 at 15:54
Benim görüşüm böyle,The Artist güzel film kabul ediyorum ama en iyisi değil,söylediğim gibi klasikler arasında yerini alacak bir film değil,The King’s Speech’in de The Artist’in de en iyi filmi almasını desteklemeyenlerdenim.
Reader’s Choice konusuna gelirsek,The Artist’in kazanacağı tabi ki belli,Hugo ve The Descendants aday değil,aksi takdirde Hugo kazanabilirdi.Şaşıracağım bir sonuç gelmez yani.
Tuğrul Eryılmaz konusuna katılıyorum,Mehmet Açar ne kadar güzel konuştuysa Tuğrul da o kadar boş konuştu.Ben de Pitt’in almasını istiyorum ama Dujardin’in de o güzel performansını takdir ediyorum.
Hugo’nun teknik dallardaki yorumuna katılmıyorum,yani en iyi film dalında aday olan film alır mantığı olsa bile adaylar zaten The Tree of Life-The Artist-War Horse’dan oluşuyor.Lubezki bekliyorduk ama Hugo aldı.Görsel efekt de sürpriz oldu.
Ama kimse niye Hugo aldı diyemez,harika bir görsel şölen vardı filmde,geçen sene İnception’ın ödülleri nasıl garanti ise Hugo için de aynısı oldu.
En iyi Film : Hugo
En İyi Yönetmen : Martin Scorsese
En İyi Erkek Oyuncu : Brad Pitt
En İyi Kadın Oyuncu : Michelle Williams – Gece boyunca aslında ismini beklediğim tek isim Michelle’di,akademinin bu geceki en vahim hatasıydı.Marliyn Monroe’yu bugüne kadar canlandıran en iyi,yetenekli oyuncuya ödül vermediler.Streep’ten Viola’dan kat kat daha iyiydi.Mehmet Açar’ın söylediği gibi filmin sonlarına doğru Monroe’yu unuttuk sanki.Daha geçen sene önce Natalie Portman’a o harika performansından dolayı ödülü veren akademi en az onun kadar güzel bir performans sergileyen Michell’i görmezden geldi,yazık…
Benim 2011-2012 sinema sezonu için hatırlayacağım isimler ödülü alanlar olmayacak,yukarıda yazdığım isimler olacak.
Ve tıpkı The King’s Speech’e olacağı gibi The Artist 10-15 yıl sonra hatırlanmayacak bile.
Ama akıllarda sinema’ya asıl saygı duruşunun yapıldığı,George Melies’in sihirli dünyasına adım attığımız Hugo kalacak.
Emel
27 Şubat 2012 at 16:14
Öncelikle törenle ilgili konuşmak gerekirse bir kaç yer hariç çok sıkıcıydı diyebilirim..En iyi sahneler Robert Downey Jr. ve Emma Stone un sunuculuk yaptığı kısımlardı…Seneye RD Jr. ı sunucu olarak düşünseler ne güzel olur =)
Kazananlara geçecek olursak 24’te 17 yaparak hiç fena bir gece geçirmedim 😛
Ben Hugo taraftarı olsam da The Artist inde çok iyi olduğunu düşünüyorum ve film dalında aldığı ödülden pek rahatsızlık duymuyorum..Aynı şekilde aldığı diğer ödüllerde rahatsız edici değil..
En mutlu olduğum anlardan biri kurgu dalının The Girl with the Dragon Tattoo filmine gittiği andı..Normalde o dalda benim favorim The Girl with the Dragon Tattoo olmasına rağmen film dalında yarışmadığı için imkansız diye düşünerek The Artist e verirler dedim ama akademinin doğru yolu bulduğu anlar da oluyormuş =) Bu ödül bile filmin ilk 9 arasında olması gerektiğinin kanıtı…Ayrıca hem filmi hem Fincher ı yediklerin tabi 😛
En büyük şok ise görüntü yönetmeni dalında oldu..The Tree of Life alamayınca çok üzüldüm…Lubezki yi yine harcadılar ancak Hugo sever biri olarak şokum çabuk geçti 😀
Geri kalan kısımlar da ise büyük bir olay yok Meryl de dahil hepsinin sonucu belliydi ve değişmedi…Bir tek erkek oyuncu açıklanırken Brad Pitt ismi çıksın diye kendi kendime dualar etmişliğim var kii olmadı olamadı..Ama Brad olmazsa Jean olsun dedik oldu 😛
Erşah
27 Şubat 2012 at 16:33
Tuğrul Eryılmaz zaten bir sinemacı değil, entelektüel bir gömlek üstün Hıncal Uluç. Hiçbir konuşmasından zerre zevk almadım bu sene, ben bu kadar cahilce sinema yorumları görmedim ömrü hayatımda. Neyse…
16/24 yaptım tahminlerde ve şu an bende şoklar içerisindeyim. Avatar’ın yılında bile daha yüksekti doğru sayım, ki keza çoğu kişinin de öyledir, bu sene Akademi beklenmedik yerlerden beklenmedik ödüller verdi. Meryl Streep, Hugo ve Ejderha Dövmeli bunların başı sıra. Hele kısalar… Ters köşenin de alası oldum, 0 da 0 😀
Sonuç olarak, The Artist filminin yoğun hakaretler eşliğinde ayrılması çok normal, çünkü insanlar ödülleri domine eden filmleri sevmezler. LOTR serisini eleştiren insanlar bile mevcuttur şu dünyada, inanmayan metacritic seyirci yorumlarına bakabilir. Sunset Blvd. mış, Singin’ In The Rain’miş, eleştirsem ilk ben eleştirirdim, ki Billy Wilder’a teşekkür etmeseydi eleştirirdim Michel’i. En azından Cameron gibi çalıp çırpıp “ben yarattım” demedi, 3 kez üstüne basa basa Wilder’a teşekkür etti.
TigerBlood
27 Şubat 2012 at 16:34
Bu arada Natalie Portman ve Colin Firth için yazılan konuşmalar neydi öyle ?
Sen zekisin,sen güzelsin,yakışıklısın,komiksin.Biraz yaratıcı olun Allah aşkına
Memento
27 Şubat 2012 at 17:27
The Artist sözlük ve baktığım bir kaç yerde hem eleştiri toplamış (olumsuz olanından), hem de destek. Her filmi beğenen olabileceği gibi beğenmeyen olacaktır. Aldığı ödülleri hak ediyor diyenler olabileceği gibi etmiyor diyenler de olacaktır. Daha önce de belirttiğim gibi bana göre onca ödülü hak etmiyor. Aldığı ödüllerden müzik ve oyuncu ödülünü hak ediyor bence. Jean Dujardin’in performansı çok sağlamdı. Herkesin ortaya koyabileceği bir performans değil. Gene de çoğu kişi gibi ben de Brad Pitt’in almasını istiyordum. Neyse, düşük bir ihtimal olsa da belki sinemayı bırakmadan tekrar aday olur ve alır. The Artist’e dönersem. Michel’in esinlendiği(!) filmlerin yönetmenlerini anması güzel bir şey, denildiği gibi James Cameron gibi yapmadı. Ama gene hak ettiğini düşünmüyorum yönetmen ve film ödülünü. Ödülü Hugo almalıydı ya da Moneyball. Diğerleri zaten vasatı aşamıyorlardı. Descendants’ı sevdiğimden ötürü onun bile (vasat oluşuna rağmen) almasını isterdim. Şüphesiz The Artist bu senenin en şişirilen yapımı olarak tarihi geçti. Sağlam bir pazarlama nelere kadirmiş.
Geçen sene açık ara en sevdiğim film A Separation oldu. Filmin senaryo dalına aday gösterilmesi beni “Akademi o kadar çok etkilendi ki iki ödülü de verecek” diye düşünmeye itti ve senaryo ödülünü Midnight in Paris’ten alacağını sandım. Ama olmadı. Woody’nin almasına üzülmedim. Uzun bir aradan sonra eski Woody’nin dönmesine çok sevindim hatta. Uzun zamandır vasatı aşamayan filmlere imzasını atıyordu. Bu film ve ödüllerle kariyerini toparlayabilir (Whatever Works’ü tenzih ederim bu arada. MIParis ile birlikte bu on iki yılda çektiği en iyi filmdir). A Separation senaryo ödülünü de almalıydı. Belli ki Akademi bu kadar önplana çıkarmak istemedi filmi. Aslında en iyi film dalına da aday gösterilmeliydi ve bana göre diğer herkesten daha çok hak ediyor ödülleri. Ekşi’de birisi yazmış “A Separation Fransız filmi olsaydı aday gösterirdiniz, değil mi” diye. Sonuna kadar katılıyorum. Gene de aldığı bir ödül bir adaylığa şükretmek lazım. Bu arada Asghar’ın konuşması da muhteşemdi. Herkes “Akademi’ye teşekkür ederim, yapımcıma teşekkür ederim, kızıma teşekkür ederim, kurgucuma teşekkür ederim…” diye artık ezberlediğimiz konuşmaları yaparken kendisi siyasetle/savaş ve barışlarla ilgili bir konuşma yaptı, iyi de etti. Belki küçük de olsa bir farkındalık yaratmıştır da sanmıyorum pek. Bu arada gene Ekşi’de birisi değinmiş. O entriyi okuduktan sonra izleyince Spielberg’in kaşlarının çatık olduğunu fark ettim. Asghar’ın konuşmasından hoşlanmamış olabilir.
Geleyim Scorsese’ye. Akademi’nin Scorsese’den nedense hoşlanmıyor. Bunun nedenini çok merak ediyorum. Zira ödülü Michel’den daha çok hak ettiği bir gerçek. Scorsese geceden gene eli boş döndü. Neyse ki bir kaç sene evvel ödülü almıştı. Zaten sanırım kendisine ödülün gitmemesinin bir nedeni de bu. Ama sinemaya yaptığı saygı duruşu, Michel’in Hollywood’a yaptığı saygı duruşundan daha anlamlıydı ve ödüllendirilmeliydi. Tıpkı Ben Kingsley’in film ödülü açıklanmadan evvel yayınlanan kısa vtr’de söylediği gibi.
Su
27 Şubat 2012 at 17:28
Ben de sasirtici bir sekilde en iyi yilimi gecirdim Oscarlar acisinda. 17 tane bilmisim, vay dedim.
The Artist’e bayilan bir kisi olarak aldigi odulleri de hak ettigini dusunuyorum. The Tree of Life’in En Iyi Goruntu Yonetimi’ni almasi gerekirdi. Meryl ise her yil kendini tekrarliyor, biktim onun adayliklarindan. ( Uzulerek soyluyorum)
shifty
27 Şubat 2012 at 17:41
Kırmızı halı bu sene çok uzundu ve acayip sıkıldım. Ayrıca Sacha Bohan Cohen’i falan da göstermedikleri için hiçbir tadı yoktu. Tören ise çok iyi başladı. Girişteki skeç ve ardından gelen şarkıyı oldukça beğendim. Billy Crystal, Hugh Jackman’ın özlendiğini farketti sanırım. Ancak bu olaydan sonra hiçbirşey yok. Sadece oyuncuların aklından geçenleri söylerken Nick Nolte olayına güldüm 🙂 Robert Downey Jr. her zamanki gibi oldukça komikti. Büyük beklenti duyduğum Ben Stiller, Will Ferrell ve Zach Galifianakis bile hiç komik değildi. 2 tane aday olmasına rağmen özgün şarkı dalında performans bile izlemedik. Acayip sıkıcıydı yani..Ben de The Artist’e gitmesini istemiyordum ancak oldu bitti artık ne yapalım
TigerBlood
27 Şubat 2012 at 17:52
Kırmızı halı işkence gibiydi.
Doğrusunu söyleyim orda sıkılınca TNT de Kemal Sunal’ın Uyanık Gazeteci filmi başladı,onu izlemeye başladım 🙂
TigerBlood
27 Şubat 2012 at 17:51
Törene gelirsek.Billy Crystal çok güzel başladı,sonradan yaptığı esprilere hiç gülmeyenler bile oldu(siyahilerle ilgili yaptığı Beverly Hills esprisine kimse gülmeyince mal gibi kaldı adam)
Zaten sahneyi çok işgal etmedi,güldürme oranı %50 diyelim.
Sunucular olmasaydı gece tamamen işkenceye dönecekti.Emma Stone ve Robert D.JR çok iyiydi.İkisinden birini ileriki yıllarda oscar’ı sunarken görmek fena olmaz.
Will Ferrell ve Zach Galifianakis beni güldürenler arasındaydı.
Başka da öyle ahım şahım bir sunucu yoktu,hele Lopez ve Diaz’ın sunuculuğu rezildi,Natalie ve Colin’in okuduğu metinler de çok kötüydü.
Şu sirk gösteri yaparken kendi kendime ”lan şunlardan biri oyunculardan birinin üstüne düşse ne skandal olur ama” dedim,olmadı 🙂
Ayrıca evet Sacha Bohan Cohen’in rezil sahnelerini göstermediler bize,izlerken gülerdik en azından.
Oscar’a genç vizyonu gerekiyor,sadece bir sene gençler kötü sundu diye elllerinden o şansı almamak gerek,Robert Downey JR. harika olur bence.
Yavuz EKİN
27 Şubat 2012 at 18:10
kısa kısa deginmek gerekirse;
– Bu sene ödül töreni giderek düsen temposuyla sıkıcı diyemiyorum cünkü kısa sürdü gibi geldi. oyuncu kategorilerinde gecen yıllarda yaptıkları o 5 kazanmıs adayı getiripte sunma fikri cok guzeldi. Bu sene cok sade ve vasattı.
– Artık Artist in tugrul eryilmaz ın da dedigi gibi sisirilmıs ve en iyiyi kazanabilecek film ve yönetmen olmadıgını söylememe gerek yok. Tıpkı gecen yılki kıng speech gibi.
– Keşke bazı kategorilerde ödülü paylastırma yoluna gitselerdi. İlla 1 kişinin mi kazanması gerekiyor anlamıyorum.
– Bana göre gecenin en şık bayanları gytnew paltrow (sacı daha guzel olabılırdı), angelina jolie(biraz kilo alsa).
onur
27 Şubat 2012 at 19:16
The Artist’in hak etmeyerek aldığı ödüllerini tebrik ediyorum.Bütün yıl boyunca ona buna yalakalık ederek aldılar sonunda ödülleri.Hele Jean Dujardin’in “Bu ülkeyi seviyorum” demesiyle azda olsa sempatikliği de bitti gözümde.Tek kelimeyle rezaletti konuşması.Çok değil 5 6 yıl sonra unutulacak bir film Artist.Tıpkı The King Speech gibi.Gecede en sevindiğim ödül en iyi kadın oyuncu ödülüydü.Hak ederek aldığını düşnüüorum.Zaten bu zamana kadar Oscar alamaması saçmaydı.Neyseki şeytanın bacağını kırdı sonunda.Bu arada seneye yine Oscar’a aday olacağını düşünüyorum ben.
Yavuz EKİN
28 Şubat 2012 at 01:08
onur agzından bal damlıyor sanki. Duygularıma tercüman oldun diyebilirim. Merly Streep in konuşması çok derin manalar içeriyordu. Bir daha bu sahneye cıkabılecegımı sanmıyorum demek heralde bir oyuncu için çok zor olsa gerek. Üstelik bu kadar adaylık alan bir oyuncu için. Bir nevi jübile yapmıs gıbı konusuyordu. Umarım gelecek yıllarda yine güzel yapımlarda görürüz kendisini.
Jean a gelırsek sürekli sırıtan ve ben kazanıcam tavrı itici geldi gecenin başından beri. son 2 senedir beni rahatsız eden birsey var. king speech ve artist gibi filmler kazanıyor. Gecen yıl inception her ne kadar oscardan eli bos gıtmedıyse de yönetmen ödülü yine kıng speech gibi zayıf bir adaya gitmişti ki inception u yönetmen olarak aday bile etmemişlerdi. Black swan, social network gibi adaylar varken akademinin en iyi film ile yönetmen kategorilerini paket yapıp birine vermesi çok sacma geliyor.
onur
28 Şubat 2012 at 13:01
Kesinlikle katılıyorum.Son 3 yıldır (Hurt Locker da buna dahil) en iyi film ödülleri saçma yerelere gidiyor.Seneye daha yüksek bütçeli filmler yarışacak.Bakalım onda durum nasıl olacak.Sonuçları beğensekte beğenmesek de izleyeceğiz yine.