Dizi Eleştirisi
Desperate Housewives – 8. Sezon
(Okuduğunuz yazı diziyle ilgili SPOILER içermektedir!!!!)
Başlığı gördüğünde dahi hala bu diziyi izlediğime inanamayan okuyucular olacağına eminim. Ama saklamanın alemi yok. Evet, Desperate Housewives‘ı 8 sezon boyunca aksatmadan izledim. 2004 yılında başlayan ve ilk başladığı zamanlarda tüm Amerika’nın, hatta dünyanın diline dolanan Desperate Housewives kısa bir zaman içerisinde düşüşe geçmeye başladı. Tam olarak ne zaman hızını kaybetti bilmiyorum da benim tahminim 4. sezon sonuna doğru olayların artık tekrara geçtiği yönünde. Tabi diziyi bırakmadık. Cnbc-e’de başlayan yolculuğumuz 8 yıl boyunca devam etti ve dün gece itibariyle de büyük sona ulaştı. 8 yıllık serüvenin sonunda Susan, Bree, Lynette ve Gabrielle’den oluşan çekirdek ekip bizlere veda etti.
Diziyi uzun uzun anlatacak değilim. Öyle ki 8 senedir bir şekilde herkes konudan haberdar oldu diye düşünüyorum. Banliyöde oturan dört kadının hayatlarını konu alıyor Desperate Housewives. Türkiye’de de bir uyarlaması başladı hatta bu sezonun başında. Pek bir bilgim yok fakat çok da iyi yorumlar duymadım Türk versiyon hakkında. Neyse. Desperate Housewives‘da bu sene neler oldu? Sezona Gabrielle’in (Eva Longoria) geçmişinden çıkıp gelen üvey babasıyla başladık. Tekrardan Gabrielle’e saldırıp ondan yararlanmak isteyen “üvey baba”nın çaresine Carlos (Ricardo Chavira) baktı. Carlos’un öldürdüğü adamı gömüp bu pislikten tamamen kurtulma işi de Bree (Marcia Cross) ve diğer kızlara kaldı.
Bu arada Bree vicdan azabı ve tabi bir ara arkadaşlarının belli sebeplerden ötürü kendisini dışlamasıyla hayatını Wisteria Lane çevresindeki tüm erkeklerle yatarak geçirdi. Alkole geri döndü, intihar ediyor derken o da sezon sonuna doğru kendini yeni bir aşkın içerisinde buldu. Lynette (Felicity Huffman) yıllardır acı tatlı geçindiği kocası Tom’la (Doug Savant) boşanmanın eşiğine geldi ki büyük finalde en duygu dolu anlara da bu ikili ev sahipliği yaptı. Ve tabi Susan (Teri Hatcher)… Sezon ortasında büyük aşkı, kocası Mike (James Delfino) gözlerinin önünde öldürüldü. Belki kızı Julie (Andrea Bowen) eve karnında bir bebekle dönmeseydi Mike’ın kaybını da asla atlamayacaktı.
Şimdi sekizinci sezonda olup bitenleri yazarken bile ne kadar da pembe dizi-vari bir hal aldığını daha iyi anlıyorum Desperate Housewives‘ın. Ama biz bu diziyi böyle sevdik ve 8 sezonu da bunları kabul ederek izledik. Televizyondaki en iyi dizi diyemem, asla! Sadece bir alışmışlık ve sonunu merak etme haliyle geldim bu noktaya. Peki finalden memnun muyum? Sanırım evet. Epik bir final olduğunu söyleyemem. İki bölüm birden yayınladılar ve kafalarda tek bir soru işareti dahi bırakmadan bitirdiler Desperate Housewives‘ı. Son sahnede Susan, Wisteria Lane’den ayrılırken Nicolette Sheridan haricinde ölerek diziden ayrılan tüm karakterleri beyazlar içerisinde gördük. Hoş bir detaydı.
Desperate Housewives‘ın Amerikan aile yapısıyla ne kadar uyuştuğu tartışmalara açık. Oradaki izleyici hangi karakterde kendini buluyordur ya da dizideki komşuluk ortamına nasıl bir yakınlık hissediyordur meçhul. Benim tek söyleyebileceğim tüm bu özünde annelik içgüdüleri ve karı-koca problemleriyle dolu olan dizinin bir an olsun temposunu düşürmeyip, ağlatmaktan da güldürmekten de çekinmediği. Bu yüzden büyük finalin de umutsuz evkadınlarının daimi atmosferine çok güzel uyum sağladığını düşünmekteyim. Bree’nin dava süreci çok mu mantıklıydı? Hayır. Renee’nin (Vanessa Williams) düğünü çok mu baştan savma yapıldı? Belki. Ama yine de güzeldi.
Bu uzun uzun “ama”larla dolu olan yazım benim de Desperate Housewives ekibini ve özellikle dizinin yaratıcısı Marc Cherry‘ye selamım olsun. Felicity Huffman dizinin Emmy alan tek başrolü. Marcia Cross ve Teri Hatcher‘ın da adaylıkları mevcut. Eva Longoria‘ya ise ne yazık ki o listede yer alma şansı hiç tanınmadı. Bu son sezonla şans yüzüne güler mi? Pek sanmıyorum. Steve Carell‘e son sezonunda ödül vermek yerine Jim Parsons‘a ikinci kez Emmy verdi bu insanlar sonuçta. Yazının da sonuna geldik ve ben bu sezonla ilgili adam akıllı bir eleştiri bile yapmadım farkındayım. Yine de bir şey demeyeceğim. Keyifli Pazar gecesi dizilerinden, eski efsanelerden biri daha sona erdi. Şimdi yapacak tek şey bu dört bayanın sıradaki projelerini kollamak. Bakalım oldukça ümitli olduğum Felicity Huffman‘dan neler gelecek…
En İyi Bölüm: What’s the Good of Being Good (Bölüm 12)
Sezon Boyu Spotlight Ödülü: Teri Hatcher (Susan Mayer)
Sezon Notu: B-
Doğukan Güvercin
14 Mayıs 2012 at 18:07
Bu diziye nedense hep önyargıyla yaklaşılıyor oysa ki tv tarihinin en iyi ve en eğlenceli dizilerinden biri. İzlemeyenler çok şey kaçırdığının farkına varmalı!
Yavuz EKİN
16 Mayıs 2012 at 20:36
Bu diziyi adam akıllı 1-2 bölümü dısında izleyemedim. Hani bazen bir filmde ya da dizi de olur izlemek istersin ama bir türlü denk getiremezsin kaynar gider. Benim içinde öyle oldu. Takip etmek istediğim zamanda 5-6.sezonu bulunca bastan izlemek lazım diye izlemedim. Bir yerlerden bulup 8 sezonun dvd sını satın alıp izlemek isterim. Her sezonda 23 bölüm oldugunu düsünürsek, 184 bölümü izlemek keyif verici olucak bir cırpıda sanırım 🙂