Dizi Eleştirisi
Game of Thrones – 2. Sezon
(Okuduğunuz yazı diziyle ilgili SPOILER içermektedir!!!!)
Şu yazıyı yazarken hissettiğim baskıyı kelimelerle ifade edemem. Sebebi ise bazı dizilerin ve filmlerin hastalık derecesinde fazla hayranları olması. Game of Thrones da bunlardan biri. O yüzden birazdan yazacağım satırların bu insanları tatmin etmeyeceğinin haberini vereyim ben şimdiden. Sonra satır aralarına sıkıştırdığım yorumları okuyup da bana sinirlenmeyin. Şimdi… Öncelikle Game of Thrones‘un uyarlandığı George R.R. Martin imzalı seriyi okumadığımı belirteyim. Yalnız fantastik kitaplara ya da filmlere karşı bir tepkim olmadığını da eklemem gerek. Bilimkurgu düşmanı değilim. Belki aynı kefeye koyamasak da Lord of the Rings ve Harry Potter için ne kadar heyecanlandığımı anlatamam. Yani tamamen önyargısız, hatta birinci sezona hayran olmuş birinden geliyor şu satırlar… Hazır olun.
İlk sezonuyla küçük dilimizi yutturan, televizyonda bu kadar kaliteli işler olabiliyor muydu diye düşündürten bir diziydi Game of Thrones. Gerek dizinin yaratıcıları David Benioff ve D.B. Weiss, gerekse dizinin yayınlandığı kanal HBO bizden çok kere iltifatlarla dolu sözler duydu. Ama ne olduysa oldu ve canımcağız dizi ikinci sezonda yolunu şaştı. Biliyorum hala aynı heyecanla izleyenler var. Hatta çoğunluk onlardan oluşuyor. Yalnız ben ikinci sezonla ilgili şikayetlerimi dile getirmeden edemeyeceğim. Birincisi 10 bölümlük koca sezonda kayda değer hiçbir şey olmadı. Dokuzunca bölümde göz boyamaya yönelik bir savaş sahnesi çektiler. O da etkileyicilik anlamında sınıfta kaldı. Öyle ki dokuzuncu ve onuncu bölüm arasında hikaye o kadar kopuktu ki sezon finalinde Joffrey’nin zafer konuşmalarını izlerken ne olduğumu şaşırdım.
İkincisi, Game of Thrones‘un bol bol çıplaklık gibi ucuz numaralara ihtiyacı yok. Bırakın onu Spartacus yapsın. Zaten elinizde televizyona on numara büyük bir materyal var. Tüm dünya sizi konuşuyor, her Pazar ve Pazartesi günü Game of Thrones heyecanlıyla milyonlar yanıp tutuşuyor. Bu kadar seks ve erotizm neden? HBO’nun özgür bir kanal olduğunu biliyorum. Ama bu tür orta çağ ya da 17.-18. yüzyıl hikayelerinde sabah akşam çiftleşen karakterler izlemekten ben inanılmaz derecede sıkıldım. Kitapta da böyle demesin lütfen Game of Thrones fanları. Eğer kitaba illa uyacaksak duyduğuma göre dizide olmayan pek çok ince detay varmış, onlarla uğraşsınlar. Tabi bu erotizmi reyting kaygısı olarak görmek de mümkün. Eğer öyleyse de o zaman Game of Thrones‘un düşünüldüğü kadar iyi bir dizi olmadığı da kanıtlanmış olacak.
Herşeyi bir kenara bıraktım kitabı okumayan bir izleyicinin “Savaş neden çıktı? Dananın kuyruğu ne zaman koptu?” sorularına cevap bulamadığını da görüyorum. Bu da sanırım koca koca kitapları 10 bölüme sıkıştırmak zorunda kalan senaristlerden kaynaklanmıyor. Kanalla alakalı bir durum. Gerçi 20 küsür bölüm boyunca edebiyat yapıp sadece bir bölümde savaşan insanların olduğu bir dizi izler miydim? Tartışılır. Biraz ağır kaçtı belki ama kimi zaman fanboyluğu bir kenara bırakıp realist olmak gerekiyor kanımca. Düşünün birinci sezon finalinde efsane bir sahne kondurup Emilia Clarke‘ın canlandırdığı Daenerys Targaryen’ı iyice çekici hale getiren dizi ikinci sezonda bu karakteri resmen harcadı. Mesela şu an Clarke ve ejderhaları diziden ayrılsa nedenini sorgulamam.
Tüm bu çemkirmeleri ve şikayetleri bir kenara bırakırsak… Game of Thrones şu an televizyondaki en heyecan verici işlerden biri. Dev bir prodüksiyon. Özlediğimiz Lord of the Rings tadını da özellikle ilk sezonda hakkıyla veren bir yapım. Peter Dinklage, Lena Headey, Maisie Williams, Michelle Fairley gibi isimlerden hakikaten iyi oyunculuklar izliyoruz ki bu tür işlerde oyunculuk görmek pek mümkün olmuyor doğrusu. Televizyona Joffrey Baratheon gibi efsaneleşmiş bir kötü karakter kazandırması da cabası. Herşeyi bir kenara bıraktım Sibel Kekilli‘yi görmek bile mutlu ediyor beni. Sanki kendi arkadaşım tüm dünyanın konuştuğu bir işte oynadığı için gururlanıyormuşum gibi havalar…
Toparlamak gerekirse Game of Thrones‘un ilk sezonda verdiği beklentiyi ikinci sezonda karşılayamadığını düşünüyorum ben. Çok sıkıcı ve çok ağır işleyen bir yıl geçirdik. Kitap öyledir ya da değildir bilemem. Ben bir izleyici olarak gördüğümü söylüyorum. Açıkçası yıl sonunda Emmy’nin ilk altısında olmayı hak ettiğinden de şüpheliyim. Eğer sadece son 2 bölümle kurtarabiliyorsa bir dizi o zaman size başarılı pek çok iş sayabilirim. Nefret kustuğum filan da sanılmasın. Koca yılı yeni sezon gelecek diye nasıl heyecanla geçirdiğimi unutmadım hala. Benim söylemek istediğim Mad Men ve The Good Wife gibi televizyon devlerinin yanında Game of Thrones‘un bu sene çok kan kaybettiği. Umarım seneye eski hallerine geri döner de ben söylediklerimi yutmak zorunda kalırım.
Not: Yine de tüm satırlarımın Game of Thrones‘un gelmiş geçmiş en iyi jeneriklerden birine sahip olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Kaldı ki ikinci sezonda en çok heyecan duyduğum an jenerikti.
En İyi Bölüm: Garden of Bones (Bölüm 4)
Sezon Boyu Spotlight Ödülü: Peter Dinklage (Tyrion Lannister)
Sezon Notu: B-
Erşah
5 Haziran 2012 at 18:32
5. sezonunda bile hiçbirşey kaybetmeyip zirvede giden Mad Men kadar olamadı Game of Thrones, halbuki aynı senin gibi ne hayallerimiz vardı, sıkıcılıkta zirveyi oynadılar resmen. 9. ve 10. bölüm olmasa vay dizinin haline ! David Benioff Wolverine dönemlerine dönmeye mi başladı ne yoksa ?
Benim en çok şaşırdığım olay bu kadar büyük beklentilerle izleyen kitlenin içinde salt aksiyon izleyen de var, sanat filmi izleyen de var, ana akım filmi izleyen de var. Torrentlerde her zaman 1 numarada, Lost gibi büyük bir fenomen oldu neredeyse. Bunu da “aynı yüzüklerin efendisi gibi” pohpohlamasından kazandığını düşünüyorum, ama 2. sezon ve Kralların Çarpışması kitabında dağlar değil gezegenler, galaksiler var, o derece.
Not: Peter Dinklage’in Lena Headey’e bir bölümde yönelttiği ” o kadar da küçük değil ” repliği kült oldu benim açımdan, her hatırladıkça güleceğim kesindir.
tuğçe
5 Haziran 2012 at 18:58
bu sezona B çok fazla…
Umur Çağın Taş
5 Haziran 2012 at 19:01
B- olacak o zaten. Hemen düzeltiyorum.