Dizi Eleştirisi
Downton Abbey – 3. Sezon
(Okuduğunuz yazı yüksek dozda SPOILER içermektedir.)
Yine oldukça geç yazılmış bir yazı… Downton Abbey üçüncü sezonunu tamamlayalı iki hafta oluyor ama yazarınız bilgisayarının nazıyla uğraştığı için fikirlerini yayımlayabilecek bir fırsat yakalayamadı. Bu arada bu bilgisayar arızasından bir kez daha bahsedecek olursam beni asmanıza izin veriyorum. Kendi bahanemden sıkıldım. Neyse efendim. Trajikomik başlangıcımıza daha ciddi satırlarla devam etme zamanı şimdi.
Downton Abbey ilk başladığı günden bu yana bir fenomen. Aslına bakarsanız Brezilya dizilerinin entrika mantığını 20. yüzyılın başlarındaki bir İngiliz malikanesine adapte etmekten başka bir şey yapmıyor Downton Abbey. Ama ince düşünülmüş ayrıntıları, set ve kostümlerindeki televizyon için fazla sayılabilecek başarısı, John Lunn’ın akıl almaz müzikleri ve tabiki Maggie Smith’in oyunculuğu Downton Abbey’yi farklı kılıyor. Amerika’da 60 yaş üstü izleyicinin favori dizisi olarak lanse edilse de “guilty pleasure” kontenjanından herkesin gönlünü fetheden bir iş haline dönüştü dizi. Hatta bu yıl Emmy üyeleri öyle bir abarttı ki ses tonuyla Downton Malikanesi’nin inleten Jim Carter, sırıtmaktan başka rol kabiliyeti olmayan Brendan Coyle ve aslında senaristlerin sevmemizi istediği ama itici tavırları sebebiyle pek de ilgi çekmeyen Joanne Froggatt adaylık aldılar. Peki üçüncü sezon sonrası bu üstün başarı devam edebilir mi? Gelin konuşalım.
Olağanüstü geçen ilk sezon, tek cephede bitirilmiş Birinci Dünya Savaşı resmiyle epey güldüren ikinci sezon, sırf Matthew (Dan Stevens) ile Mary (Michelle Dockery) için sevindiğimiz Christmas özel bölümünden sonra üçüncü sezon tam anlamıyla hayal kırıklığı yarattı. Her bölümde sıkıldık, her bölümde gerçekten koca sezonu bu kadar basit hikayelerle mi geçiştirecekler diye kendimizi kahrettik. Peki neydi bu komik Downton Abbey masalları? Dünün yeni yetmesi Matthew sadece bir evlilik sonrası bir anda gururlu fakir kuzen havalarını bir kenara bırakıp Robert Crawley’nin (Hugh Bonneville) hayatını kurtardı. Kurtardığı yetmezmiş gibi bir de Robert’ın bugüne kadar malikanenin işlerini çok iyi yürütmediğini iddia etti. Tabi bu arada karısıyla da anlam veremediğimiz anlaşmazlıklar yaşadı. Buraya kadar ilgimizi çeken bir şey var mı? Yok.
Anna (Joanne Froggatt) ile Bates’in (Brendan Coyle) aşk hikayesi yeterince yapay değilmiş gibi bir de hapisten kurtarmak için Sherlock Holmes’cülük oynamasıyla uğraştık. Daisy (Sophie McShera) mutfakta bir kademe yukarı çıktı. Thomas’ın (Rob James-Collier) gay olduğu diziye yeni giren çocuk sayesinde iyice ortaya çıktı. Isobel (Penelope Wilton) tabiki de süper feminist seçimlerini bu sefer de dedikoduya sebep olacak hizmetçi seçimiyle pekiştirdi. Bu arada Edith (Laura Carmichael) düğün sırasında terk edildi. Görüldüğü üzere hala ilgimizi çeken bir şey yok! Geldim zurnanın zırt dediği yere… Dizinin en başından beri doğru düzgün kullanılmayan güzeller güzeli Lady Sybil (Jessica Brown Findlay) çok kötü yazılmış bir bölüm sonrası öldü. Tam Downton Abbey belini doğrultacak, bu büyük acıyı güzel kullanarak karakterlerini ucuz Brezilya dizisi nüanslarından kurtaracak derken Cora’nın (Elizabeth McGovern) gazabına uğradık. Elizabeth McGovern da sağolsun dizinin en kötü oyunculuklarından birine sahip. Sizce de Cora’yı hizmetçilerin yanına yollama zamanımız gelmedi mi?
Kendimi tutamadığım mizahi yorumlarım için özür dilerim ama çok sevdiğim bir dizi gitgide dibe iniyor. Aldığı reytingler bugüne kadarki en yüksek reytingleriymiş. Onu da Emmy sonrası popülerliğinin iyice tavan yapmasına bağlıyorum. Dördüncü sezonda seyirci sayısının azalacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok. Çünkü tıpkı Game of Thrones gibi harika bir ilk sezondan sonra bozuk plak moduna geçip kendini tekrar etmeye başladı Downton Abbey. Maggie Smith’i izlemeye doyuyor muyuz peki? Elbette hayır. Gerçi Dowager Kontesi’nin Smith için canlandırması oldukça kolay bir karakter olduğu hakkında en ufak bir şüphem yok ama şikayet etmek ne mümkün. Gelecek yıl malikane sakinlerinin kendilerine gelmesini istemekten başka bir şey yapamıyorum. Julian Fellowes, duy sesimizi!
Not: Shirley MacLaine’e olan sevgimden hiç şüphe etmem ama sizce de efsane aktrise verdikleri rol çok kötü değil miydi?
En İyi Bölüm: Episode Three (Bölüm 3)
Sezon Boyu Spotlight Ödülü: Maggie Smith (Violet Crawley)
Sezon Notu: B-