Oscar 2013
10 Olası Sürpriz
Aylardır tahmin listeleriyle aynı şeylerden bahsedip duruyoruz. Kim aday olur, kim olamaz? Artık bu uzun bekleyişin sonuna geldik. Saatler sonra 85. Akademi Ödülleri’nin adayları açıklanmış olacak. Ondan sonra da bizleri 24 Şubat’a kadar ödülü kimin kazanacağını konuşacağımız bir aşama bekliyor. Son iki gündür bugün açıklanacak adayları tahmin ettiğim dosyalar okudunuz. Her yıl olduğu gibi bu yıl da artık Oscar Boy’un gelenekselleşen “10 Olası Sürpriz” yazısına geldi sıra. Her ne kadar belirsiz bir yarış olsa da büyük şoklarla dolduramadım listemi. Ama olası sürprizlere karşı hazırlanmanız için sizlere açıklayıcı bir yazı çıkardım. Zamanında Christopher Nolan’ın aday olamayacağını, Javier Bardem’in Biutiful ile şaşırtacağını bildiğim yazılarımı düşünürsek bence okumakta yarar var. İşte 85. Akademi Ödülleri adayları açıklandığında karşınıza çıkabilecek 10 olası sürpriz:
1) AMOUR
İster kabul edin, ister etmeyin; Michael Haneke’nin son filmi Amour pek de Akademi’nin tarzı olan bir iş değil. Tamamen arthouse sayılabilecek, izlemesi kolay olmayan, daha evvel ana kategorilere sızamamış tarzda bir iş. Mulholland Drive, The Tree of Life gibi örnekler umut verse de Haneke’nin henüz Oscar sularına resmi bir girişi gözlenmedi. Amour’dan daha iyi olduğunu düşündüğüm The White Ribbon bile El Secreto de Sus Ojos karşısında yenilgiye uğradı. Ama geçtiğimiz yıl A Separation’ın aldığı özgün senaryo adaylığı ve tabi Haneke’nin White Ribbon’ının En İyi Görüntü Yönetimi dalında karşımıza çıkmış olması işleri biraz değiştiriyor. Amour bu yılın eleştirmenler tarafından en çok beğenilen filmlerinden biri. Eğer Akademi’yle kan uyuşmazlığı yaşamazlarsa En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Özgün Senaryo ve Yabancı Dilde En İyi Film dallarında görebiliriz Amour’u. “Bunun neresi sürpriz?” diyenler olabilir. Bence sürpriz. 85 yıllık tarihe bakarsanız, Amour’un yabancı film (ve özgün senaryo) haricinde alacağı adaylıklar günün şaşırtıcı haberi olacaktır.
2) THE MASTER
The Master, bu yılın en büyük hüsranlarından biri oldu hiç şüphesiz. Filmin kalitesinden bahsetmiyorum, yarıştaki durumunu kast ediyorum. Sezona girmeden önce herkes Joaquin Phoenix ile ilgili çok emin cümleler kuruyordu. Ama SAG’den gelen büyük dışlanma sonrası resim berraklaşmaya başladı. WGA haricinde tek bir yerden dahi adaylık alamadı. Filmin daha eleştirmen canlısı olduğunu zaten az çok biliyorduk. Lakin bu denli görmezden gelineceği hiç aklıma gelmemişti. Peki bugün ne olabilir? The Master sadece bir adaylık alarak günü bitirebilir. O yüzden Paul Thomas Anderson hayranları, üzülmeye hazır olun. Tabi Philip Seymour Hoffman’la filmin senaryosunu düşünürsek minimum 2 adaylık cepte gibi duruyor ama kim o En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu karmaşasından kesin olarak kurtulabilir ki?
3) THE IMPOSSIBLE
Son bir buçuk aydır The Impossible ile ilgili konuşup duruyorum. O yüzden tekrarlayacağım sözlerimi. The Impossible bu yılın The Reader’ı, Extremely Loud & Incredibly Close’u, The Blind Side’ı olabilir. Akademi her yıl göz pınarlarını eser miktarda çalıştıran bir projeyi En İyi Film listesine koymaya bayılıyor. Her seferinde de şaşırıp, nasıl aday oldu ahlanıp vahlanıyoruz. Halbuki adayların beğenisi ortada. İddialı işlerin yanına en az bir tane ağlak film koymayı seviyorlar. Bu arada The Blind Side haricinde saydığım filmlerden herhangi birinin adaylığının beni rahatsız etmediğini eklemek isterim. The Impossible’ı ne kadar sevdiğimi de biliyorsunuz. Ewan McGregor, Reese Witherspoon, Angelina Jolie gibi ünlülerin The Impossible için yaptıklarını düşünürsek En İyi Film, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, hatta En İyi Özgün Senaryo dalında bile şaşırtma ihtimali var filmin. Şikayet edeceğimi düşünen varsa, çok yanılıyor.
4) GİŞE CANAVARLARI
Yarışın belirsizliğinden yararlanabilecek gişe canavarlarından bahsetmek lazım bir de. Skyfall, The Dark Knight Rises ve The Hobbit: An Unexpected Journey bu yılın öne çıkan ticari işleri. Özellikle Skyfall aralarından sıyrılarak aldığı PGA adaylığıyla şaşırtmaya epey müsait duruyor. En İyi Film dalındaki oylama gereği Akademi üyelerinin %5’inin ciddi desteğine ihtiyacı var Skyfall’un. Aslında sadece İngiliz üyeler oy verse bile yetebilir. Ki zaten bu yıl İngilizler’in ciddi bir yeri yok yarışta. Skyfall’u fazla mı küçümsüyoruz dersiniz? James Bond sonunda zincirlerini kırıp En İyi Film adaylığı alır mı? Peki ya Javier Bardem’i bir kenara atıp, Judi Dench’in aday etme ihtimalleri…
5) EN İYİ FİLM’DE 6 ADAY
O aptal kural neden çıktı bilmiyorum ama ben hala 2010’daki 10 adaylı sisteme dönülmesi taraftarıyım. Varsın, arada bir The Blind Side gibi ortalama işler aday olsun. Sonuçta bu 6000 kişilik bir Akademi’nin fikri. Adayların arasına kendi imzalarını atmalarından daha doğal ne olabilir? Çok ağır favorilerin olduğu bir yılda birincilik oylarının belirli filmler arasında yayılması sebebiyle 5, 6 ya da 7 aday çıkma ihtimalini düşünmeye başladım. Akademi Lincoln, Les Miserables, Argo, Zero Dark Thirty, Silver Linings Playbook, Life of Pi ve Django Unchained’li kısa bir listeyle çıkabilir mi karşımıza? Ya da bu filmlerden bir ya da ikisini eleyerek de şaşırtabilirler, belli mi olur? Yeni kural sadece bir senedir var olduğu için kesin bir şey de söyleyemiyoruz. Hep beraber göreceğiz.
6) THE PERKS OF BEING A WALLFLOWER
Ben En İyi Uyarlama Senaryo adayları arasına koydum ama The Perks of Being a Wallflower’ın adaylığı gerçekleşirse hakikaten sürpriz olacak. Çünkü bu sene uyarlama senaryo dalında Lincoln’dan tutun Les Miserables’a, Life of Pi’dan Argo’ya kadar geniş bir En İyi Film iddialılarından oluşan yelpaze var. O yüzden Stephen Chbosky’nin kendi yazdığı romandan beyazperdeye uyarlarken hem yönettiği, hem de yazdığı The Perks of Being a Wallflower günün en güzel sürprizi olabilir. Yılın en iyi filmlerinden birinin en azından bu kategoride değerlendirilmesine de kimse şikayet etmez diye düşünüyorum. Kaldı ki The Breakfast Club’dan beri çekilmiş en iyi gençlik filmi olduğu düşünülürse az bile.
7) ALEXANDRE DESPLAT
Bu sene Rust & Bone, Rise of the Guardians, Argo ve Zero Dark Thirty’ye yaptığı müzikler sebebiyle oyları bölünüp ilk beşe kalamama ihtimali olan bir adet Alexandre Desplat’mız var elimizde. Bugüne kadar 4 kere aday olup hiç kazanamadığı Oscar’a kavuşma yılı çoktan geldi de geçiyor başarılı müzisyenin. Gerçi bu sene yaptığı herhangi bir işle ödüllendirilmesi saçımı başımı yolmama sebep olabilir, ama orasını çok deşmeyeceğim. Argo’nun aday olabileceğini düşünenler çoğunlukta. Malum her sene en az bir egzotik soundtrack’i araya sıkıştırıyor Akademi. Ama hakikaten Argo’nun müziklerinin yılın ilk beşini girmeyi gerektirecek kadar iyi olduğunu düşünen var mı? Madem aday olacak, Zero Dark Thirty ile hatırlasak Desplat’yı.
8) ADELE
Her yıl En İyi Özgün Şarkı dalında uyku getirmekten başka bir işe yaramayan şarkıları aday ederek, kendi sıkıcılık rekorunu kıran Akademi bu daldaki kurallarını değiştirdi bu sene. Ama bu hala aday adayları arasındaki en iyi şarkıların dışarıda kalıp kalmayacağını kesinleştirmiyor. O yüzden yılın en sevilen şarkısı ve büyük ihtimalle herkesin favorisi olan Adele imzalı “Skyfall” liste dışı kalma riskiyle karşı karşıya. İnanmak istemiyorsunuz biliyorum ama geçen seneki adayları hatırlatarak satırlarımı sonlandırmam yeterli olacaktır. Man or Muppet ve Real in Rio… Randy Newman’ın rezalet şarkısının Oscar almasından konuşmuyorum bile.
9) LES MISERABLES
Birkaç saat sonra ne olursa beni çok şaşırtır biliyor musunuz? Les Miserables 10 ve üzeri adaylık çıkartıp aylardır filmi yerden yere vuran, sırf Tom Hooper iki sene evvel David Fincher karşısında zafer elde etti diye çıldıranların yüzünü kara çıkarırsa. Beğenmeyenler filmi hakikaten beğenmeyip, hatta nefret etse de Les Miserables tam da Oscar için biçilmiş kaftan. Akademi üyelerinin filme aşık olması durumunda nelerle karşılaşabileceğimizi kestiremiyorum. En İyi Uyarlama Senaryo adaylığından tutun da En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’ya kadar gider bu yol. The King’s Speech’in zaferini çok desteklememiş birisinin Les Miserables için bu kadar heyecan duymasının ise tek sebebi var: ANNE HATHAWAY!
10) DJANGO UNCHAINED
Django Unchained, neredeyse tüm meslek birliklerinin tarihlerini kaçırıp filmini üyelere izletemedi. O yüzden PGA’den ve ADG’den (Sanat Yönetmenleri Birliği) alınmış adaylıklar haricinde elinde hiç bir şey yok. Christoph Waltz’un birkaç eleştirmen grubundaki zaferini saymazsak film konuşulmuyor bile. Ama BAFTA ve Altın Küre’den gelen destek göz ardı edilecek gibi değil. Django Unchained sessiz sedasız ilerlettiği kampanyasında son noktayı bugün koyabilir. Tarantino’nun Inglourious Basterds’dan sonra bir kez daha harikalar yarattığı yeni filmi beklemediğimizin üzerinde adaylık sayısına ulaşabilir. Quentin Tarantino’nun En İyi Yönetmen beşlisine sızmasından bahsetmiyorum bile. Ki Leonardo DiCaprio’nun tamamı Oscar almış oyunculardan oluşan En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında kendine yer bulması, bu fırsatı ilk ödülünü almasına bile yardımcı olabilir. Bu dalda hala ciddi bir favorinin olmadığını unutmayın.