Oscar Boy Özel
70. Altın Küre Ödülleri Özeti
Dün gece yılın ilk Live Blogging’i ile hem Kırmızı Halı’yı, hem de Ödül Töreni’ni hep beraber izledik. Tabii bugün epey yoğun geçtiğinden dolayı Altın Küre’yi uzun uzun yorumlamak için bir türlü vakit yakalayamadım. O yüzden şimdi Altın Küre sonuçlarından ne çıkartmalıyız, onu konuşacağım. İsteyenler tam kazanan listesini şurada bulabilirler.
ARGO
Dün gece sadece 2 ödül aldı Argo ama aldığı iki ödül de en büyük ödüller olunca üzerine epey konuşuldu. Biliyorsunuz bu yılın favorilerinden biriydi Oscar adayları açıklanmadan evvel Argo. Ben Affleck, En İyi Yönetmen kategorisine giremeyince dengeler değişti. Critics Choice ve Altın Küre’nin oylama süreci Oscar adaylarının açıklanmasından öncesine tekabül etse de olası bir PGA zaferi sonrası Argo tarih yazabilir. Akademi’nin 84 yıllık geçmişinde sadece Wings (1928), Grand Hotel (1932) ve Driving Miss Daisy (1989) En İyi Yönetmen adaylığı almadan En İyi Film seçilmişler. Tabiki de Altın Küre’ye bakarak bir sonuca varmak mümkün değil. Ama diyorum ya Argo hem PGA’e, hem de DGA’e aday ve her ikisine birden alırsa da çok şaşırmamak lazım.
Argo’nun En İyi Yönetmen adaylığı alamaması meselesine dönerek bir de Akademi’nin oylama sürecini düşünelim istersiniz. Yaklaşık 6000 kişiden oluşan Akademi’de 360 yönetmen var. Ben Affleck’in aday olması için ortalama 60 oya ihtiyacı vardı. Lakin bunu alamamış. Peki şöyle bir hesap yapalım… Yönetmenlerin 310 tanesi En İyi Film dalında Argo’ya oy vermemesi, Akademi’nin geri kalan, kabaca, 5690 üyesinin üçte biri bile Argo’yu birinci sıraya yerleştirse sonuç ortada. Lincoln’a olan desteği anlıyorum. Ama tahminlerimizde üst sıraya yerleştirdiğimiz Lincoln’ın hala arkasında ciddi bir destek, büyük bir fanatizm göremiyorum. Zero Dark Thirty zaten işkence mevzusu yüzünden çoktan hakkını kaybetti. Silver Linings Playbook da Altın Küre’de alması gereken zaferi Les Miserables’a kaptırdı. Yarış belirsizliğini korumaya devam ediyor kısacası. Lakin bence şu an Argo bir tık önde, kim ne derse desin.
Bir şey daha var. Altın Küre’nin drama dalında verdiği En İyi Film ödülünü ölüm öpücüğü olarak yorumluyorsunuz biliyorum. Ben size istatistikleri sunacağım… Altın Küre’nin 68 yılını ele aldığınızda (Bu yıl 70. kez dağıtıldı ama malum Oscar sonucu belli değil ve 1953’de HFPA ödül dağıtmamış.) 46 kere Oscar’la örtüşen sonuçlar var. Ama garip bir şekilde son 10 senede sadece 4 kere uyuşmuşlar ve bunların 2’si dramada, diğer 2’si müzikal / komedi dalında. Yani ölüm öpüğücü muhabbetini son 10 yıl için yapıyorsanız tamam ama 68’de 46 bence çok da küçümsenecek bir sayı değil. Yine de kesin konuşmayalım tabii. PGA sonucu çok mühim. Kim kazanırsa birkaç adım öne çıkacak. Argo kazanırsa tarih yazılacak, sadece o var.
CHRISTOPH WALTZ
Film kategorilerinde bizi en çok şaşırtan zafer Waltz’a aitti. Hak etmediğinden değil ama hiç kimse beklemiyordu kazanmasını. Leonardo DiCaprio, Philip Seymour Hoffman ve Tommy Lee Jones’un etrafında döneceğini düşünüyorduk yarışın. Şimdi Oscar’a da aday olmuş, bambaşka bir isim var elimizde. SAG’e aday olmadığı için durumunu çok sabitleyemeyecek. Ama kıyasıya bir mücadeleye sahne olacak En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu yarışı, orası kesin. SAG 2007’den beri aralıksız bir şekilde Akademi ile aynı tercihleri yaptığı için yine işimiz meslek birliklerine kaldı.
DANIEL DAY-LEWIS
Sektörde bu kadar sevilen sayılan aktörlere az rastlanıyor doğrusu. Üstelik Day-Lewis’in Tom Hanks ya da Denzel Washington gibi çok şişirilmiş has Amerikalı biri olmaması da kendisine gösterilen saygının değerini bir kat daha arttırıyor. Dün “But enough silliness, Daniel Day- Lewis is here.” cümlelerinden sonra bir kez daha anladık durumu. There Will Be Blood’la arasında bu kadar az zaman olmasa ve Akademi üçüncü Oscar mevzusuna delice takılmasa çok daha sağlam görürdüm yerini. Gerçi karşısında rüzgarını alacak bir aktör de yok. Bradley Cooper ve Hugh Jackman çok başarılı oyunculuklara sahip ama SAG ikisinden birine gitmediği müddetçe Oscar gecesi için Day-Lewis’e bir alternatif üretmek zor olacak. Yine de… Üçüncü Oscar mevzusu çok ama çok kafa karıştırıyor. Lincoln’ın akıbetini çok merak ediyorum. Akademi’den 12 ve üzeri adaylık alan 25 filmden 16’si En İyi Film ödülünü kazanmış. İçlerinde sıfır çeken yok. Ama Spielberg’in kendi kariyerinden The Color Purple 11 dalda aday olup eli boş dönmüştü evine. Bilmem anlatabildim mi?
AMY POEHLER & TINA FEY
Saturday Night Live kadınlarına olan hayranlığımı hepiniz çok iyi biliyorsunuz. O yüzden Poehler & Fey’i beğenmeyeceğimi düşünmüyordum. Ama açılıştaki monologları hakikaten de olağanüstüydü. Hele o James Cameron esprisi… Geceye güzel bir başlangıç oldu. Yine de Poehler’la Fey’e yeteri kadar zaman ayırılmadığını düşünüyorum. Ben izlemeye doyamadım açıkçası. Hal böyleyken seneye Oscar’ı sunsunlar diyorum. Var mısınız?
TV…
Game Change ve Homeland hakikaten de gecenin en büyük galipleri oldu. Komedi dallarında yine yeni dizilere gitti ödüller. Lena Dunham zaferine pek şaşırmamış olsak da Don Cheadle’ın Altın Küre kazanması en azından bende şok etkisi yarattı. Geçtiğimiz yıllara göre daha sıkıcı, daha tahmin edilebilir sonuçlar oldu bu sefer. The Newsroom’un atak yapmasını beklemiştik doğrusu. Bir nevi Emmy tekrarını dönüştü kazananlar listesi.
***
Son olarak o kadar Kırmızı Halı izledin kimleri şık, kimleri rüküş buldun diyenler için de eğlenmek için son bir şey yazalım. Anne Hathaway, Emily Blunt, Jennifer Lawrence ve Marion Cotillard’a bayıldım. Jessica Chastain, Sienna Miller ve Nicole Richie’den pek hoşlanmadım. Şimdilik bu kadar. Bir sonraki ödül muhabbetimizde, 27 Ocak’da dağıtılacak SAG Ödülleri’nin Live Blogging’inde görüşmek üzere.
Oğuz Kaygalak
14 Ocak 2013 at 21:12
tahmin ile hayranlık ayrı kavramlar tabii. mesela life of pi 11de 11 yapsın gibi bir fanatizm içerisindeyim; fakat görüntü, müzik, efekt oscarlarından başkasını alamayacağını düşünüyorum. altın kürelerden anladığım kadarıyla argo sakin sakin ilerliyor gibi.