Dizi Eleştirisi
Girls – 2. Sezon
(Okuduğunuz yazı yüksek dozda SPOILER içermektedir.)
Her yıl yepyeni diziler ekrana geliyor ve iyi ya da kötü bir şekilde yayın hayatlarına devam etmeye çalışıyorlar. Yeni yayın dönemi başladığından beri The Mindy Project haricinde yüksek standartlarda bir işe rastlamadık ne yazık ki. Go On ve Nashville bu yıl izlemeye başladığım diğer yapımlar. Ama saydığım üç dizinin de yüksek standartlarda olduğunu söylemek pek mümkün değil. Geçen seneye dönüp baktığımızda ise çok daha akılda kalıcı işlerle karşılaşıyoruz. Homeland, Veep, Enlightened… Ve Girls. Her bölümü bu kadar çok konuşulan bir başka dizi yok sanırım şu an elimizde. Girls hiç çaktırmadan bir fenomene dönüştü. Altın Küre’de aldığı ödüllerle dizinin önü biraz daha açıldı. Emmy’den gelen adaylıkları da unutmamak gerek. Büyük ihtimalle de uzunca bir süre ekranlarda olmaya devam edecek Lena Dunham’ın yazdığı kızlar. Sex and the City’nin Brooklyn versiyonu gösterişsiz bir favori kısacası.
Girls’ün ödül törenlerinde komedi olarak değerlendirilmesinden dolayı dizi “iyi bir komedi olmamakla” suçlayanları gülüp geçerek, Dunham’dan söz etmek istiyorum öncelikle. Oyunculuk anlamında büyük oynamayıp, sade ve içten tavırlarıyla inandırıcı olmayı başaran Dunham’ın kalemi epey kuvvetli. Peki neden? Çünkü sadece 26 yaşında olan, New York’lu kızımız çok tanıdık ve alçak gönüllü hikayeler anlatıyor. Ne Sex and the City’deki gibi menopozun eşiğindeki kadınların bir anda seks canavarına dönüştüğüne inanmak için kendimizi kasıyoruz, ne de Gossip Girl’ün kızları gibi sayısız partnerle yatak örtülerini eskittiklerine şahit oluyoruz. Girls büyümekte zorluk çeken Hannah (Lena Dunham), mükemmeliyetçi Marnie (Allison Williams), ailevi problemleri sebebiyle asla hayatını bir düzene koyamayan Jessa (Jemima Kirke) ve ergenlik faslını yeni kapatan Shoshanna’nın (Zosia Mamet) başından geçenleri anlatıyor. Herhangi bir kızın kendi hayatından izler bulabileceği, biz erkeklerin ise bir şekilde kahramanı ya da gözlemcisi olduğu olaylarla karşılaştığı bir dizi Girls.
İlk sezonunu karakterlerini tanıtmak uğruna biraz hareketli geçeren dizi, bu sezonda böyle bir problemi olmadığı için devamlılığı olan yan öykülerle yoluna devam etti. Genel olarak neler olduğunu anlatıp kafa ütülemeyeceğim, merak etmeyin. Onun yerine aklımda kalan, ne kadar yerinde olduğunu düşündüğüm ya da hakikaten de izlemekten keyif aldığım sahneleri saymak istiyorum. Tabii herkesin aklına ilk gelen, ikinci sezonun en iyi bölümü “Bad Friend”. Hannah, Marnie’nin Elijah (Andrew Rannells) ile -neredeyse- yattığını öğrendiği o bölüm. Fonda Icona Pop’dan “I Love It” çalarken, biz de seyirci olarak, en az dizinin kafası uçmuş karakterleri kadar eğlendik. Sonra her zamanki gibi Hannah bir kriz geçirip, Elijah’yı tamamen hayatından kovdu ama tüm karmaşasının yanında, bir o kadar da makul diyaloglara şahit olmuştuk. Tam olarak hangi bölümde olduğunu hatırlayamadığım, Hannah ile Marnie’nin o iç burkan telefon konuşmasını da unutmamak gerek. Sanıyorum pek çok yakın arkadaşın başına gelmiştir bu durum. Konuşmak isteyip de konuşamamayan, kötü şeyler olmasına rağmen hayat toz pembeymiş gibi sohbetine devam eden iki arkadaş.
Jessa’nın Thomas-John (Chris O’Dowd) ile olan sürpriz evliliğinin şokunu henüz atlamamışken aniden ayrılmaları da başka bir hikaye. Jemima Kirke geçen sezon olduğu gibi bu sezonda da dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Yalnız Shoshanna karakteri ve bir türlü ısınamadığım Ray (Alex Karpovsky) için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Neyse ki başından beri kabullenemediğim bu ilişki sezon finalinde sona erdi. Yalnız Shosh’un üçüncü sezonda kabuğunu kırıp bambaşka bir kadın olmasını beklemekteyim, onu da ekleyeyim. Genel olarak dizinin tüm ikili ilişkilerinden favorim ise Marnie ve Charlie (Christopher Abbott) sanırım. Bir anda hayatlarının tamamen değişmesi ve ikisinin de nihai noktaya gelip, artık birbirlerini istediklerini ifade etmeleri rahatlamamızı sağladı. Hazır yeri gelmişken söyleyeyim, sezon finalinden pek memnun kalmadım açıkçası. Marnie – Charlie cephesinde olan şeyler pek ilgimi çekmedi. Hala da Adam’la (Adam Driver) Hannah’nın tekrar birlikte olmasını istediğimden emin değilim.
Donald Glover, John Cameron Mitchell, Shiri Appleby gibi isimleri konuk oyuncu olarak izleme şansı bulduğumuz ikinci sezondan ben genel olarak memnun kaldım. Patrick Wilson’ın küçük bir ziyaret yaptığı bölüm çok tartışılmasına rağmen çok hoşuma gitti mesela. Lena Dunham’ın sırf Wilson gibi yakışıklı bir adamla sevişmek için böyle bir bölüm yazdığına dair gelen negatif yorumları ise anlamsız buluyorum. Girls’deki çıplaklığı sevmeyenlerin, dizinin kendine has mizahının ve dramasının değerini bilmeyenlerin Girls’ü izlemek için neden ısrar ettiğini de anlamıyorum. HBO’nun elindeki en iyi işlerden biri olmasının yanı sıra, her bölümünde senaryonun kalitesini bir an olsun düşürmeyen ender işlerden. Hala izlemeyenler için yeni bir uyarı yapıp, Girls’e davet edelim. Hala Dunham’ı sevmediğiniz ve dizinin ilginizi çekmediğini düşünüyorsanız da şimdiden hazırlıklı olun, çünkü Girls ikinci sezonuyla da Emmy’den ana dallarda birkaç adaylık koparacak gibi gözüküyor. Yakın bir zamanda da sahayı terk etmeye hiç niyeti yok.
En İyi Bölüm: Bad Friend (Bölüm 3)
Sezon Boyu Spotlight Ödülü: Allison Williams (Marnie Michaels)
Sezon Notu: A
selçuk tüccar
20 Mart 2013 at 18:59
iyi dizilerden biri, umarım birkaç sezon daha izleriz.