Dizi Eleştirisi
The Big C – 4. Sezon
(Okuduğunuz yazı yüksek dozda SPOILER içermektedir.)
Showtime kadınların merkezinde olduğu diziler konusunda artık o kadar uzman bir hale geldi ki kanaldan çıkan tüm işler reyting rekorları kırmasa da fenomen haline dönüşüyor. Weeds, United States of Tara, Dead Like Me, Nurse Jackie aklıma gelen ilk örnekler. 2010’da start alan The Big C de bu işlerden bir diğeri. İlk üç sezonunu bir komedi dizisi olarak geçiren ve Laura Linney’ye pek çok ödül getiren dizi The Big C: Hereafter isimli dördüncü sezonuyla ekrana veda etti. Geçen yıl formunu biraz kaybettiğinden dolayı küs olduğum dizinin elveda derken göz pınarlarımızı epey çalıştırdığını inkar edemeyeceğim. Dört bölümlük, mini dizi olarak tasarlanan son sezonda Cathy ve ailesinin hikayesi mendilsiz izlenmez oldu. Finalin Cathy’nin orijinal karakterine çok uygun olduğunu da söylemeden edemeyeceğim.
Bilmeyenler için hemen söyleyelim, The Big C kansere yakalanmış bir kadının hikayesini anlatıyor. Yaşam filizi ölmüş kocası Paul (Oliver Platt), son düzlüğe kadar problem yaratmaktan başka bir işe yaramayan oğlu Adam (Gabriel Basso), sokakların sesi diyebileceğimiz erkek kardeşi Sean (John Benjamin Hickey), öğrencisinden çok manevi kızı Andrea (Gabourey Sidibe) ve erkenden pes edip Cathy’ye bambaşka bir dünyadan eşlik eden Marlene (Phyllis Somerville) dört sezonluk öykünün diğer önemli karakterleri. Bugüne kadar Cathy’nin hepsiyle yaşadığı kişisel anlaşmazlıkları, hesaplaşmaları ve kendine has yöntemlerle veda etme çabasını izledik. Son sezonda ise roller değişti. Hastalığın tüm kötü etkileriyle boğuşan Cathy, sahneyi ailesine bıraktı.
Laura Linney’ye ne kadar hayran olduğumu bilen bilir. Gerçekten bir gün Oscar aldığını görmeyi çok isterim. Ne yalan söyleyeyim ilk sezondan sonra Linney’nin cepten yemeye başladığını ve Cathy için fazla efor sarf etmediğini düşünüyordum. Ama bu yıl o kadar iyiydi ki, mini dizi olarak yarışmak Emmy’de kendisine en azından bir adaylık getirir diye umuyorum. Oliver Platt’in karakterinden The Big C’nin başladığı ilk günden beri rahatsızım. Paul ile yıldızımız hiç barışmadı. Hele ki Susan Sarandon’ın hayatına girmesiyle karısını unutup sırf bencil arzularının peşine düşmesi… Neyse ki onun gözünden yaş gelebildiğini gördük.
Gabriel Basso’nun karakteri Adam ise çok güzel bir nokta koydu hikayeye. Senaristler Parenthood’un arkasındaki ekiple bir araya mı geldi bilemiyorum ama aile dizilerinin tüm nemli çabalarını çaktırmadan bir yerlere sokuşturmayı başarmışlar. Andrea’nın ne amaca hizmet ettiğini anlayamadığım yurt sorunları ve moda okulundaki serüveni ise diyecek pek sözüm yok. Gabourey Sidibe’yi izlemeyi gerçekten çok seviyorum. Yer aldığı işlerde bambaşka karakterlere can vererek gerçek hayattaki eğlenceli karakteriyle tezat oluşturmayı çok seviyor. Lakin Andrea’nın dördüncü sezondaki yeri bana fazlasıyla anlamsız geldi. Cathy’nin kardeşi Sean’ın buruk halleri de bizi gözyaşlarına boğmadı değil.
The Big C yayın hayatını istediği sürede tamamlayabildiği için çok mutluyum. En azından yayından kaldırılarak değil, hak edilmiş bir finali seyirciye sunarak veda ettiler. Linney’yi bu sıklıkta izlemeyi özleyeceğim kesin. Asıl merak ettiğim ise Gabriel Basso’nun bundan sonra ne yapacağı. Ekrana yakışan bir yüz olduğunu düşünüyorum. Fena bir oyuncu da değil, umut vaat ediyor. Umarım United States of Tara’nın Brie Larson’ı gibi bundan sonrasında işleri açılır. Diziyi izleyip finalde hüngür hüngür ağlayanlara gelsin son sözlerim: Lucky me.
En İyi Bölüm: The Finale (Bölüm 4)
Sezon Boyu Spotlight Ödülü: Laura Linney (Cathy Jamison)
Sezon Notu: B+
Emre Eminoglu
23 Mayıs 2013 at 22:13
(Okuduğunuz yorum da yüksek dozda SPOILER içermektedir.)
İlk sezonlarında kahkaha atmamış olsam bile sıkça gülümsediğim dizinin son sezonunu izlerken deliler gibi ağladım. Özellikle Cathy’nin podyumda yürüdüğü ve Adam’ın diplomasını aldığı sahneler… Laura Linney gerçekten mükemmel bir oyuncu ve ben de en kısa zamanda Oscarlık bir performans bekliyorum kendisinden. (Cinemaximum kuklası gibi oldu bu cümle.)
Gabourey Sidibe ile yıldızım hiç barışmadı “Precious”tan nefret ettiğimden beri. Big C’nin yalnızca bu mini-sezonunda değil, tamamında gereksiz bir karakter olduğunu düşünüyorum.
Adam’dan 3. sezonda o denli nefret ettim ki, Gabriel Basso’nun iyi bir oyuncu olduğuna karar verdim. Bu sezonda da çok iyiydi. “Kings of Summer” diye bir filmini izleyeceğiz sanırım bu aralar, birkaç yorum okudum Twitter’da ve merak ettim.
Kısacası ben çok sevdim ve özleyeceğim The Big C’yi. İyi ki “Nee kanser dizisi mi” dememiş, izlemişim. Lucky me.