Dizi Eleştirisi
Orange Is the New Black – 1. Sezon
Televizyonun altın çağında olduğumuza dair o kadar çok şey okuyoruz ki artık ben de aynı şeyleri tekrarlayarak canınızı sıkmak istemiyorum. Evet, Türkiye’deki dizi sektörü her geçen gün daha da absürd bir noktaya doğru ilerliyor ama alternatif işler geleceğe umutla bakmamız için hala bir köşede bazı şeylerin değişebileceğine inandırmakta bizi. Amerika’da ise HBO, AMC ve Showtime gibi kablolu kanalların önderliğinde beyazperdeden çok daha kaliteli, çok daha dolu projeler birbiri ardına karşımıza çıkmakta. Netflix ise 1997’de başladığı yolculuğa şimdilerde TV sektörünü tamamen değiştirebilecek bir nokta üzerinden ilerliyor. Galiba bundan 50 yıl sonra bilgisayar ile televizyonun tek bir kavram haline dönüştüğünü görecek ve Netflix’in bu adımın atılmasını sağlayan ilk kuruluşlardan biri olduğunu konuşacağız. Televizyon Akademisi ATAS’ın bile uğruna kurallarını değiştirdiği Netflix yapımları pek çok birinci sınıf diziyi sollamış durumda. Hemlock Grove, House of Cards ve Arrested Development ile başlayan bu yeni hareket Orange is the New Black ile devam ediyor. Emmy’nin drama dalında network dizilerine yer bırakmayan kablolu kanallar, eğer Netflix bu yolda devam ederse ilerleyen yıllarda tahtını Netflix ve türevlerine bırakmak zorunda kalacak sanırım. Seyircinin kar ettiği bu devrim niteliğindeki yeni oluşumlarla ilgili söylenebilecek çok şey var, ama ben şimdilik söze Orange is the New Black’den devam etmek istiyorum. İlerleyen yıllarda internet çağının TV’ye yaptığı altın dokunuşu uzun uzun konuşacağımızdan eminim nasıl olsa.
Orange Is the New Black, Weeds’in yaratıcısı Jenji Kohan’ın son harikası. Piper Kerman’ın aynı isimli biyografisinden televizyona uyarlanan hikaye, gençken bir uyuşturucu karteline sırf aşk ve heyecan uğruna küçük bir hizmette bulunan Piper’ın yıllar sonra cezasını çekmek için hapisaneye teslim olmasını anlatıyor. Bildiğiniz sıradan cezaevi senaryolarından birine sahip değil Orange Is the New Black. Çünkü senaristler birbirinden orijinal karakterleri seyircinin daha yakından tanıyabilmesi için uğraşıp, bir de üzerine tüm bu dramayı komedi sosuna bulayarak ortaya tadından yenmez bir iş çıkarmış. 13 bölüm boyunca genelde Taylor Schilling tarafından canlandırılmakta olan Piper’ın başından geçenleri izlesek de dizinin tüm kadınlarını her bölümde ayrı ayrı yakından tanıma şansına erişiyoruz. Alex (Laura Prepon), Red (Kate Mulgrew), Miss Claudette (Michelle Hurst), Diaz ailesi (Dascha Polanco ve Elizabeth Rodriguez) bunlardan sadece birkaçı. Piper Kerman başından geçenleri anlatırken ne kadar kurguya kaçmış bilemiyorum ama Orange Is the New Black seyircinin gözünde oldukça samimi bir tablo oluşturmuş durumda. Bunu daha ilk sezonunda başardığını da unutmamak gerek.
Sektör için yepyeni bir isim olabilecek Taylor Schilling’in gelecek sene Emmy adayları arasında yer alacağına şüphem yok. Drama ya da komedi dalında başvurulması da Orange Is the New Black için bir şey fark ettirmeyecektir. Çünkü şu an yayınlanmakta olan pek çok diziden daha iyi yazılmış, daha iyi oynanmış bir materyal var ellerinde. Gardiyanlar arasından herkesin sempati duyduğu Matt McGorry’den ziyade tahammül sınırlarımızı zorlayan Pablo Schreiber’ın ödül şansı olduğunu düşünmekteyim. Ama Schreiber’ın durumu biraz da olsa Lionsgate’in drama ya da komedi seçimine bağlı. Kadın karakterlerin her biri birbirinden iyi olduğu için hangisinden başlasam bilemiyorum. Galiba “casting” olarak elimizdeki en iyi dizilerden birine bakmaktayız şu an. En az sahneye sahip oyuncusu bile harikalar yaratıyor Orange Is the New Black’in. Benim favorim mutfağın kraliçesi Red, yani Kate Mulgrew. Hele ki Mulgrew’ın normal aksanı olan bir Amerikalı olduğunu düşündükçe oyunculuğuna biraz daha hayran kalıyorum. Piper’ın eski lezbiyen aşkı Laura Prepon’a ise That 80’s Show zamanından beri pek tahammülüm yok. Yine de Alex Vause için biçilmiş kaftan. Dizinin en ünlü oyuncusu olduğunu da ekleyeyim.
American Pie serilerinden tanıdığımız Natasha Lyonne, başına gelenler sebebiyle boğazımızı düğümleyen Michelle Hurst, içten oyunculuğuyla kesinlikle gelecek vaat eden Samira Wiley, dizinin neşe kaynağı Danielle Brooks, yine muhteşem bir keşif olduğuna inandığım Uzo Aduba, aksanıyla aklımızı başımızdan alan Yael Stone… Orijinallikte sınır tanımayan Constance Shulman, transseksüeli bir aktris olduğu için Amerikalı izleyici tarafından epey konuşulan Laverne Cox, sezonun ikinci yarısında dikkatleri üzerine çeken Taryn Manning… Orange Is the New Black bittiği zaman (ki umarım 10 yıl boyunca devam eder ve Piper hapisten çıkamaz), geriye üstün niteliklere sahip pek çok kadın oyuncu bırakmış olacak. Bir miras niteliğinde ekibi. Bu arada Jason Biggs de filmin Prepon ile birlikte en ünlü oyuncularından biri. Piper’ın nişanlısı olarak izliyoruz kendisini. Bu kadar çok karakteri bambaşka tablolara yerleştirip, hepsinin aklımızda yer etmelerini sağladıkları için de bir kez daha teşekkür etmek lazım sanırım senaristlere. Tabii biyografi Piper Kerman’a ait, ama böyle bir hikayeyi bu kadar kaliteli bir diziye çevirmek bambaşka bir marifet.
Orange Is the New Black önümüzdeki yıl Emmy’de pek çok önemli diziyi ve oyuncuyu yerinden edecek, buna şüphem yok. Netflix’in de yeni projelerini daha büyük heyecanla beklemek için başka bir sebep oldu. Hemlock Grove’ı da en yakın zamanda tüketmek lazım. Gerçi Netflix’in diğer üç hazinesinin yanında pek sönük kalıyormuş söylenenlere göre, ama bir şans vermekte yarar var. İzlemeniz için her türlü reklamı, çirkinliği, eziyeti yapmaya hazırım. Çok geç olmadan yeni televizyon çağının en iyi dizilerinden biriyle tanışın derim. Mahkumlar gibi SHU’dan korkmak, Pornstache’den nefret etmek, Piper’la beraber aç kalmak, Red’e Tanrı muamelesi yapmak, Diaz ailesini komşunuzmuş gibi benimsemek, Miss Claudette’i herkesden çok merak etmek, Taystee ile neşelenmek, Jones’un yoga seanslarında huzur bulmak, Sophia’ya dertleşmeye gitmek için… İzleyin!
En İyi Bölüm: Can’t Fix Crazy (Bölüm 13)
Sezon Boyu Spotlight Ödülü: Taylor Schilling (Piper Chapman)
Sezon Notu: A
aserat54
27 Temmuz 2013 at 17:19
Arrested Development’ın 4. sezonunu yazacak mısınız? Yazacaksanız, ne zaman yazarsınız peki?
Umur Çağın Taş
27 Temmuz 2013 at 17:20
4. sezonu hala bitiremedim. Eger yakin bir zamanda tamamlayabilirsem yazacagim 🙂
aserat54
27 Temmuz 2013 at 17:41
70. Venedik Film Festivali’nde yarışacak filmler belli olmuş. Haberini yapsanız çok iyi olur bence…
aserat54
27 Temmuz 2013 at 19:57
Taylor Schilling’in doğum günüymüş bugün. İyi bir tesadüf oldu bana kalırsa…
aserat54
27 Temmuz 2013 at 19:58
38. Toronto Film Festivali’nin filmleri de belli olmuş bu arada.
oguz kaygalak
27 Temmuz 2013 at 20:52
ilk 4 bölümü izledim. oscarboyun yazdıklarına eklenecek yeni bir şeyim yok. son zamanlardaki en güzel eğlenceliklerden. basit bir dizi olduğu manası çıkmasın sakın. emmy altın küre ne varsa aday olacak göreceksiniz.