Dizi Eleştirisi
Broadchurch – 2. Sezon
Oscar koşuşturmacasından dolayı Parenthood, Web Therapy ve The Comeback gibi dizileri ağırlamayı unutunca uzun bir aradan sonra Sezon Günlükleri’nde yolumuza İngiliz televizyonlarından son yıllarda çıkmış en iyi drama, Broadchurch’le devam edeceğiz. ITV’nin seyirciye sunduğu lütuflardan biri denebilir Broadchurch için. Amerikalılar Oliva Colman’ın yerini Anna Gunn ile doldurarak orijinal kadroda yer alan David Tennant’ın da başrolde yer aldığı Gracepoint isimli bir versiyonunu yapmaya çalışıtılar. Sanıyorum özellikle Broadchurch’ü izleyenlerden Gracepoint’in 10 dakikasına dahi tahammül edebilen yok. Amerikalılar her zaman olduğu gibi söz konusu daha evvel örneği yapımış bir eseri uyarlamak olunca ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Kısa zamanda bir fenomene dönüşen ve ikinci sezon onayını çok geçmeden alan Broadchurch, 8 haftalık serüvenini tamamladı. Ve hatta bu güzel haberi bir kez daha duymak isteyen varsa görevimi yerine getireyim: Biricik dizimiz yine 8 bölümden oluşacak üçüncü sezon onayını almış durumda. Ama tabii İngiliz televizyonlarında sezon aralarına bir yıldan fazla zaman koymak moda olduğu için yeni bölümleri ne zaman izleyeceğimiz hakkında en ufak bir fikrim yok.
Broadchurch’ün ilk yılında Latimer ailesinin cinayete kurban giden oğullarının katilini öğrenmeye çalışmıştık. Ben henüz ilk sezonu izlemeyenler vardır diyerek ufak bir uyarı yapayım: BURADAN SONRA GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYACAK BİR SPOILER GELİYOR. DİZİNİN İLK SEZONUNU İZLEMEYEN VARSA ARKASINA BAKMADAN KAÇSIN! Tekrar konumuza geri dönelim… İkinci sezonda “Acaba yine benzer bir cinayeti merkeze yerleştirip aynı matematikle mi ilerleyecekler?” diye endişelenirken Broadchurch senaristleri beklenmedik bir hamle yapmış. Yeni bölümlerde hikaye iki cephede birden işledi. Bir tarafta Joe Miller’ın (Matthew Gravelle) davasını izledik. Bu dava sayesinde karakterlerin tahlilini iyice tamamladılar. Pek de merak etmediğimiz minibüsteki derisinin rengi garip kadın, bakkal çırağını andıran kel oğlu, yaşlı gazeteci kadın, onun yanındaki fazla meraklı diğer gazeteci çocuk, peder, pederin akrabası olan güzel kadın diye adını dahi hatırlayamadığımız tüm karakterler geri plana atıldı. Joe, Latimerlar’ın çocuğunu öldürdüğünü kabul etmedikçe davanın manevi etkileri daha da büyüme başladı. Öyle ki Latimer çiftinin (Jodie Whittaker ve Andrew Buchan) sallanan evliliği iyice dağıldı. Ellie’nin (Oliva Colman) oğluyla olan ilişkisi tepetaklak oldu. Ve tabii Alec Hardy (David Tennant) manasız iddiaların. içerisine çekilerek yıpratılmaya çalışıldı. Ama en önemlisi dizi bu dava sayesinde iki yeni oyuncuya kucak açtı: Charlotte Rampling ve Marianne Jean-Baptiste.
Gelelim hikayenin ikinci cephesine… Hatırlarsanız ilk sezonda sürekli olarak Hardy’nin geçmişte çözemediği bir olayın bahsi geçiyordu. İşte bu yıl o meşhur dava küllerinden doğdu ve ortaya yeni deliller çıktıkça, Hardy ile Miller’ın ilgisi tamamen bu olay üzerine yoğunlaşmaya başladı. Yalnız ben burada birazcık hayranlardan farklı bir fikirde olduğumu söylemek istiyorum. Broadchurch’ün ikinci sezonunda tabii ki de tamamen Joe Miller’ın mahkeme salonundaki yüzüne bakarak vakit geçirmeyi beklemiyordum. Fakat Claire Ripley (Eve Myles) ile Lee Ashworth (James D’Arcy) hakikaten kim olduklarını, başlarına ne geleceğine merak etmediğim karakterler. İlk yılda bizi sürekli olarak bir şüpheyle yaşatıp sezon sonuna kadar nefeslerimizi tutmamızı sağlamışlardı. Ama bu sefer inceleme altınan olay hiç heyecan yaratamadığı gibi oldukça da sönük bir şekilde sonlandı. Başından beri kendinden emin, tekinsiz bir adam olarak tanıtılan Lee, flashbacklerle bambaşka birine dönüştürülerek inanması güç bir gerçek yaratılmaya çalışıldı. Sanıyorum Broadchurch’ün ikinci sezonunda beni rahatsız eden başka bir şey de yok. Daha öncelerini oyunculuğunu beğenmediğim Matthew Gravelle’in pek fazla repliği olmadığı için de ayrıca mutluyum.
Biliyorum Doctor Who fanları David Tennant’ı nerede görse kendinen geçerek sandalyelerinden düşüyor. Ama Broadchurch’ün tek bir yıldızı var, o da Olivia Colman. Şu aralar HBO’nun yeni dizisi Togetherness’da zevkle izlediğimiz Melanie Lynskey’nin tweeti de her şeyi anlatıyor bana kalırsa:
Just finished Broadchurch and if anyone tries to tell me there is an actor in this world better than Olivia Colman I WILL SLAP THEIR FACE
— Melanie Lynskey (@melanielynskey) December 29, 2014
Bu arada kadroya yeni katılan isimlerden Marianne Jean-Baptiste’in oyunculuğuna da dikkat çekmek gerek. Canlandırdığı karakter hırsları yüzünden elindeki davanın vicdanına olan etkisini dahi fark etmeyen bir avukattı ve Jean-Baptiste rolünün gereklerini tamamen yerine getirerek ondan tümüyle nefret etmemize sebep oldu. Ne enteresandır ki bunu yaparken de oynadığı kadının insani yönlerini göstermekten asla çekinmedi. Birden fazla boyutu olan kadın karakterleri sadece televizyonda görüyor olmak beni üzse de Marianne Jean-Baptiste konusunda bir şikayetim olmayacak. Diziye hala başlamayanlar için üçüncü sezon onayı kesinlikle güzel bir teşvik. Umuyorum Amerikan kablolu televizyonlarında yer alan aynı türdeki pek çok dizi de bir gün Broadchurch’e benzemeyi başarabilir. Kadehlerimizi Olivia Colman ve akıllara zarar performansı için kaldırarak yazımızı sonlandıralım.
En İyi Bölüm: Episode 3 (Bölüm 3)
Sezon Boyu Spotlight Ödülü: Olivia Colman (Ellie Miller)
Sezon Notu: A-