Oscar Boy Özel
2014/15 TV Sezonunun En İyi 20 Bölümü
Daha evvel hiç yapmadığım bir şeye kalkışmak, iyice abarttığım televizyon merakımı bir de sezon içerisindeki en iyi bölümleri sıralayarak pekiştireyim istedim bu sefer. İzlediğim 80’e yakın diziden 20 adet bölüm seçip, tamamen kendi kriterlerime göre değerlendirerek bir sıralama oluşturdum. Bu bölümleri seçerken de özellikle hiç araştırmadan sadece dizinin adına bakarak hatırladığım, senaryoları muazzam olanları bir araya getirmeye çalıştım. Umarım okurken, en az benim araştırmam sırasındaki kadar zevk alabilirsiniz. Önden buyrun beyler bayanlar:
20. YOU’RE THE WORST; Sunday Funday
Kendi ödüllerimde You’re the Worst sadece yardımcı oyuncu kategorilerinde karşınıza çıkmış olsa da geçtiğimiz sezonun en iyi komedilerinden biriydi ve FX’in düşük reytingler sebebiyle iptal etmek yerine bu diziyi kardeş kanalı FXX’e göndermesi aldığı en mantıklı karardı. Tabii sezon finalinin ilk sezondaki en iyi bölüm olduğunu iddia edecek olanlar mutlaka vardır; fakat ben Thomas Middleditch’i de konuk oyuncu olarak izlediğimiz Sunday Funday‘den bambaşka bir keyif aldım. Dört karakterin de o noktaya kadar neler yaşadıklarının iyi özetlendiğinin ve özellikle sürekli gölgede kalan sidekick‘lerin yollarını bu bölümde bulduğuna inanıyorum. Ayrıca komedi tanımlamasına attırdığı kahkaha bazında çok oturmasa da Sunday Funday isimli bölümde dizi en iyi esprilerini arka arkaya sıraladı.
19. BROADCHURCH; Episode 3
Kabul edelim, muazzam bir ilk sezon geçiren Broadchurch’ün geri döneceğini öğrendiğimizde hepimiz ufak da olsa endişelendik. Fakat senaristler öyle güzel oyunlar oynamışlar, karakterlere çizilen yeni rotalar öylesine başarılı ki bu sezonu da tırnaklarımızı yiye yiye takip ettik. Peki Broadchurch zirvesini ne zaman yaptı? David Tennant’ın oyunculuğunun kimsenin umrunda olmadığını düşünürsek, Broadchurch’ün sırtını tamamen Olivia Colman’a dayadığını iddia etmek yalan olmaz. Dolayısıyla da ne zaman ki Colman’ın yetenekleri gözler önüne seriliyor, işte o zaman dizi de dört nala koşmaya başlıyor. Üçüncü bölümün sonunda Mary Jean-Baptiste’in tansiyonu yoklayan ritmiyle başarılı aktrisin yarattığı harika karakter buluşunca yarattığı tatmin duygusu da çılgınca artıyor doğal olarak.
18. MOM; Three Smiles and an Unpainted Ceiling
Chuck Lorre’nin Mom haricinde yaptığı her şeye çöp muamelesi yapmaktan vazgeçmeyeceğim. Fakat formülünü bulmuş ve daha önce denenmiş damarlardan beslenen bir sitcom’un beklenmedik bir anda işin içine kederi ilave etmesi takdir edilmeyecek şey değil. Network televizyonculuğunda risk almayı başarabilen dramaların sayısı bir elin parmaklarını geçmez, hele ki komedilerin… Bilemiyorum, bugüne kadar böyle bir şeye yeltenebilmiş başka bir televizyoncu var mıdır. CBS’le devam etmekte olan uzun süreli ortaklığına Mom ile yepyeni bir boyut kazandırdı Lorre. Dizinin asıl parçalarından biri olmasa da, kısa sürede vazgeçilmezlerinden birine dönüşen Kevin Pollak’ı öldürerek sadece karakterin değil seyircinin de canını almayı başardı. Tebrikler, Lorre!
17. VEEP; Election Night
Veep’in sezon finalinden önce yayınlanan soruşturma bölümü için internet üzerinde pek çok methiye bulmanız mümkün. Fakat ben tamamen Emmy’ye yönelik yapılan bu tarz bölümlerden inanılmaz derecede rahatsız olduğum için Veep’in bu seneki en iyisinin sezon finali, yani Election Night olduğunu iddia edeceğim. Anna Chlumsky ile Reid Scott’ı tablonun dışına attıktan sonra Hugh Laurie transferi yapan Armando Iannucci, yolunu bulan ve son dakikada uyum sağlayan kadrosunu tek bir odaya tıkayarak seçim süresince yaşananları aktarıyor. Eğer ki bir toplu performans ödülü varsa ortada, Veep’in altın heykelciği kaldırması için bu bölümü göndermesi şart. Baştan sona kadar adeta bir gövde şovu.
16. BROAD CITY; Knockoffs
Ne yazık ki Türkiye’de Broad City izleyenlerin sayısı oldukça az. Hatta herhangi bir Comedy Central dizisinin yeteri kadar seyirciye ulaştığını dahi zannetmiyorum. Ama siz siz olun, benim sözümü dinleyip bu komedi harikasına bir göz atın. İlk sezonlarına oranla bir adım geride gibi dursalar da yine esprilerin sesini kısmayan Ilana Glazer ve Abbi Jacobson, özellikle Knockoffs isimli bölümde sezonun en keyifli hikayelerini sunuyor. Ilana annesiyle kendini Chinatown’ın kollarını atarken, Abbi de uzun zamandır arzuladığı yan komşusunun yataktaki fantezileriyle tanışıyor. Susie Essman’ın kahkaha bombası karakterinin de geçen seneki Amy Sedaris sürprizi kadar eğlenceli olduğunu ekleyeyim.
15. COMMUNITY; Emotional Consequences of Broadcast Television
Dan Harmon’ın tek sezonluk vedası sonrası tadı kaçan, Donald Glover ve Yvette Nicole Brown’ın ansızın ayrılmalarıyla iyice düşüşe geçen Community başından beri altı sezon olarak planlanan yolculuğunun son yılında kendini toparlamayı başardı. NBC çatısı altında iken pek çok ilke imza atarak kendine has bir hayran kitlesi yaratmayı başaran yapım, geçtiğimiz sene iptal edilmiş ve Yahoo’ya taşınmıştı. Final bölümünde de kilit ekipten geriye kalanlarla birlikte hoş hatıralarla dolu her karesinde, seyirciyle birlikte evrilen karakterlerinin tüm zayıf yönlerini göstererek tadı damağımızda kalan bir sona imza attı. Öyle ki 13 bölüm boyunca ses tonu ve abartısız gözükmesine rağmen göz yoran oyunculuğuyla Paget Brewster bile rahatsız etmedi.
14. THE GOOD WIFE; Hail Mary
The Good Wife’ın epik beşinci sezonunun ardından Michelle ve Robert King acaba aynı seviyede devam edebilir mi diye epey kafa yormuştuk. Altıncı sezon ne yazık ki bir önceki yılın ulaştığı zirveye uğramayı başaramadı. Ama yine de dizinin şanlı tarihine adını altın harflerle yazdıracak pek çok bölüme imza attı. Bunlardan biri de kesinlikle Hail Mary idi. Bir yanda seçimlere hazırlanan Alicia, bir yanda hapisle burun buruna gelmiş Cary, diğer yanda ise Cary’nin yakasını kurtarmaya çalışan Kalinda. Dizinin üç kilit karakterinin de bu kadar aktif olduğu başka bir bölüm var mıydı, emin değilim. Zaten tüm oyuncu kadrosunun harikalar yarattığına, diziye tek bölümlüğüne katılanların bile akılda kalıcı performanslar verdiğine şüphe yok. Lakin Matt Czuchry’nin bir Emmy adaylığını hak ettiğini düşünmeyen varsa, şu bölümü tekrardan izlesin derim.
13. PARENTHOOD; May God Bless and Keep You Always
Bu dizi bana önerildiği günden beri gözyaşlarına boğularak geçirdim ömrümü. Parenthood, çoğu zaman bizim kültürümüze yabancı kalan bir aile kavramı üzerinden ilerlese de bir şekilde evrensel duygulara temas etmeyi başardı. Altı yıllık serüvenin son durağında da son 20 dakikayı ağlamaktan gözümün önünü göremeyecek hale getirdi, sağolsun. Bravermanlar’ı sonsuza kadar özleyeceğime şüphe yok. Fakat mevzu bahis damardan girmek ise, Ay Yapım’ın sulugöz dramalarını aratmayacak sahneleriyle alasından bir veda busesi kondurdu sanki seyircisine. Sarah’nın evliliği, Crosby ile Adam’ın kendilerine çizdiği yeni yollar, Kristina’nın eski mutlu günlerine kavuşması, Zeek’in acı ama bir o kadar da huzurlu gidişi… Düşünürken yine ağlarım diye korkuyorum.
12. BANANA; Episode 7
Manchester’daki eşcinsellerin hayatlarına odaklanan Banana her bölümünde farklı bir karakterin hikayesini anlattığı için en iyi bölümünü seçmekte epey zorlandım. Ama çirkin adamın yakışıklı mı yakışıklı bir gence gönlünü kaptırdığı ve kendini kabul ettirmek uğruna neredeyse takla attığı yedinci bölüm hepsinden iyiydi diye düşünüyorum. Özellikle son sahnede bir restoranda yalnız kalan esas karakterin etrafındaki herkesin üzerinde ilişki günleri yazarken onun yine sıfıra dönüşünün gösterilmesi… Ayrıntılarıyla kalbimi çaldı kısacası bu bölüm. Tabii bir de Dino Fetscher’ı cümle aleme tanıttığı için durumdan epey memnun olan bir kesim de var. Kızların ve gaylerin yeni eye candy’si hazır.
11. PLEASE LIKE ME; Scroggin
Yine kimsenin izlemediği efsane bir dizi daha! İlk sezonda Josh’un yetişkinliğe adım atmasını izlerken, ikinci yılda çok daha büyük problemlerle boğuşmak zorunda kaldı. Etrafında psikolojik problemleri olan kişilerin sayısı fazlalaşınca o da bu dünyaya ayak uydurmak zorunda kaldı. Lakin annesiyle olan ilişkisi her daim dizinin temelindeki yerini korumaya devam edecek. Başarılı aktris Debra Lawrence ile birlikte kendilerini Avustralya’nın ormanlık alanlarına attıkları Scroggin‘de tüm taşlar yerine oturdu gibi hissediyorum. Tek korkum ABC2’nun tüm bu efsanevi bölümlerine rağmen diziye ansızın son vermesi.
10. GAME OF THRONES; Hardhome
Büyük bir çoğunluk Game of Thrones’un yeni sezonunun ilk altı bölümünde inanılmaz sıkıldığını söylese de ben halimden epey memnunum. HBO’nun para makinası artık kendine ait bir formülü olan ve beş yıldır da istisnasız bir şekilde tüm olayları sezon sonuna saklayan bir yapım. Artık bundan şikayet etmek bayatlamaya başladı. Peki dizinin zirveye ilerlediği o son dört bölümden hangisi beşinci sezonu tanımlamaya yetiyor? Kesinlikle Hardome! Jon Snow’un white walkers ile burun buruna geldiği son yarım saatin çekimleri bir ay sürmüş. Zaten üzerindeki emek her karesinden kendini belli ediyor. Özellikle sinematografinin zirve yaptığı bu bölümde Force Majeure’den hatırlayacağınız Kristofer Hivju’nun da hatırı sayılır miktarda sahnesi bulunmaktaydı.
9. THE MINDY PROJECT; We’re a Couple Now, Haters!
Eğer bir kadın komedyen olarak televizyonda başarılı olmak istiyorsanız CV’nizde illa ki Saturday Night Live’ın bulunması gerekmediğinin canlı kanlı kanıdı Mindy Kaling. Üç sene içerisinde kalemi de, oyunculuğu da, dünyaya bakış açısı da o kadar büyüdü ki dizinin üçüncü sezon açılışı bu yıl izlediğimiz en iyi komedi bölümlerinden bir olma hakkına erişti. Chris Messina’nın oyunculuğundan zaten şüphemiz yoktu. Fakat Danny Castellano’yu tanımak için zamana ihtiyaç duyduk. We’re a Couple Now, Haters isimli bölümde de artık pişmiş olan bir hikayenin kaymağını yedik diye düşünüyorum. Diziyi izleyenlerin de gülümsemesini sağlamak için hemen sona ekleyelim: Whoa, Nelly!
8. CUCUMBER; Episode 6
Banana’nın kardeşi Cucumber, yine Manchester’daki eşcinselleri anlatan bir başka dizi. Lakin bu sefer odaklandığı bir kişi var ve dizinin tamamı bu karakterin etrafında dönüyor. Ne ilginçtir ki Vincent Franklin hikayenin tüm yükünü sırtına almasına rağmen Cucumber’ın tam olarak parladığı bölüm Cyril Nri’nin canlandırdığı Lance’in dünyadaki ilk gününden son gününe kadar her şeyin anlatıldığı altıncı parçaydı. O ana kadar cinsel tansiyondan ve yerine doğru zamanda teslim edilen esprilerden beslenen yapım, bugüne kadar yaptığı belli belirsiz dramanın ağırlığını tam olarak bu bölümde hissettirdi. Hatta Cucumber’ın bir çizgi roman olmaktan çıkıp üçüncü boyutuna ulaştığı o lahzaya da ev sahipliği yapıyor denebilir.
7. RAY DONOVAN; Walk This Way
Ray Donovan’ın Showtime’ın elindeki en iyi dizi olduğunu söylersem abartmış olmam sanıyorum. 12 Haziran’da başlayacak üçüncü sezon için heyecanlanmaya devam ederken 2014/15 televizyon sezonuna ait olan geçtiğimiz yazki bölümlerden özellikle Walk This Way tam anlamıyla tatmin duygusu yaşatmayı başarmıştı. Liev Schreiber ve Jon Voight’un ustalığının üzerine Eddie Marsan ile Paula Malcomson’ın oyunu da eklenince tadından yenmez bir hal aldı. Özellikle Ray Donovan’ın oğluyla beraber bölüme ismini veren şarkıya dansla eşlik etmesi… Paha biçilemez.
6. TOGETHERNESS; Kick the Can
Duplass Kardeşler ile Steve Zissis’in elinden çıkan Togetherness’ın neredeyse her bölümü şu listeye girmeyi hak ediyor bana kalırsa. Zaten muazzam bir dörtlü var hikayenin merkezinde ve hepsi de varını yoğunu ortaya koyarak çok çok iyi performanslar çıkarıyor. Lakin kapana kısılmış gibi hisseden annemiz Melanie Lynskey hakkında daha çok şey öğrendiğimiz eğlenceli bölüm Kick the Can ilk sezonun tüm bölümlerini silip atacak bir seviyeydi. Belki sezon finalini bu bölüme tercih edecek olanlarınız vardır; fakat söyleyin bana Togetherness’ın kırılma noktası Kick the Can değil miydi? Karakterlerin tüm dinamikleri bu bölümde açığa çıkmadı mı?
5. THE LEFTOVERS; The Garveys at Their Best
Eğer Twitter’dan beni takip ediyorsanız (Reklam: @umurtas) The Leftovers’a olan hayranlığımı biliyorsunuzdur. Zaten Damon Lindelof’un elinden kötü bir şey çıkmayacağı belliydi. Fakat bugüne kadar defalarca işlenmiş bir konuyu alıp bambaşka bir pencereden bakmayı tercih eden The Leftovers (daha doğrusu uyarlandığı roman öyle buyuruyor) her bölümünde hedefi onikiden vurmayı başarıyor. Tabii benim favori bölümüm tüm “kaybolmalar” yaşanmadan biraz evvel nelerin olup bittiğini gösteren The Garveys at Their Best. Margaret Qualley’nin ağzında diş telleri varken bile dünyanın en güzel kızı olabildiğini kanıtladığı için ayrıca seviyorum.
4. THE COMEBACK; Valerie Gets What She Really Wants
2005 yılında yayınlanıp 9 sene sonra geri dönen The Comeback sadece Friends ekibinin en başarılısının Lisa Kudrow olduğunu kanıtlamakla kalmadı, ayrıca diziyi ne kadar özlediğimizi de hatırlatmış oldu. HBO’nun elinden çıkmış en yeni ve en zeki komedilerden biri olan bu yapım ilk sezonun aksine daha karanlık bir materyal ile karşımıza çıktı. Lisa Kudrow’un kocasıyla olan sıkıntılı ilişkisinin merkezde olduğu sezon finali bize Valerie’nin aslında nasıl bir hayat istediğini, ama nelere alet edildiğini basitçe göstermiş oldu. Küçücük mizansenlerle bile Hollywood’un başına taş yağdırdıkları için mutlaka izlenmesi gerekiyor. Drama ile komedinin buluşmayı bırakıp ahbap olduğu Valerie Gets What She Really Wants isimli bölüm de The Comeback’in pik noktası sayılır.
3. THE AMERICANS; Stingers
FX’in sessiz sedasız yayına giren dizisi The Americans, tıpkı Sons of Anarchy ve Justified gibi Emmy tarafından kati surette dikkate alınmayan bir iş oldu. Muhtemelen efsanevi bir yıl geçirmelerine rağmen üçüncü sezonu da aday etmeyecekler. Peki umrumuzda mı? Hayır! Paige ha öğrendi, ha öğrenecek diye her hafta hop oturup hop kalkarken hikayenin daha sezon ortasında Stingers ile beklenmedik bir noktaya bağlanacağını kimse tahmin edemezdi diye düşünüyorum. Marifet Keri Russell ve Matthew Rhys’de gibi gözükse de Holly Taylor’ın da sonunda parlamak için bir fırsat yakaladığını görmek sevindirici.
2. PARKS AND RECREATION; Leslie and Ron
Parks and Recreation’ın final sezonu için iyi diyen ve önceki yıllardan daha başarılı bulan herkes bana göre taşa dönüşmeyi hak ediyor. Fakat Leslie and Ron hem dizinin, hem de televizyon tarihinin en özel işlerinden biriydi. Kahkahalarla güldüğümüz 20 dakikanın sonunda bizi hüngür hüngür ağlatması mı, Leslie’nin Ron’a yaptığı tüm absürdlükler mi, tüm “5 yıl önce, 10 yıl sonra” saçmalığının perdelerini aralaması mı… Artık neyi seçerseniz seçin, Leslie and Ron adını alan bölüm Parks and Recreation’ın hiç unutulmayacaları arasında yerini aldı. Eğer ki Emmy için oy verenler Amy Poehler’a giderayak bir ödül vermek isterlerse oturup Leslie and Ron‘ı izlesinler.
1. MAD MEN; Lost Horizon
Mad Men’in final yaptığı ve bir daha geri dönmeyeceği gerçeğini aklıma getirdikçe ağlayasım geliyor. Finalin yarattığı ufak çaplı hayal kırıklığını görmezden gelirsek, AMC’nin ve Matthew Weiner’ın bize uygun gördüğü yedinci sezonun ikinci parçası muazzamdı. Ama kabul edelim hepimiz bu son sezonu Peggy’nin Roger’la yaptığı dans ve yeni ofisine giderkenki yürüyüşüyle hatırlayacağız. Ağzındaki sigara, kolunun altındaki o tablo ve kendinden emin yürüyüşüyle zihinlerimize kazanan bir kareye önderlik etmiş Elisabeth Moss. Artık “The Suitcase”, “Shut the Door. Have a Seat.”, “Waterloo” gibi unutulmayan bölümlerle bir arada anılır diye umuyorum.