Oscar 2016
Oscar Sohbetleri: Telluride & Venedik etkisi
Yeni ödül sezonuna hazırlıklar başladı. Yavaş yavaş iddialı projeler seyirci karşısına çıkıyor ve üç aşağı beş yukarı yıl sonunda Akademi tarafından nasıl değerlendirileceklerini kestirebiliyoruz. Tabii bizim gündeme yetişip hepsini izlememiz muhtemelen yine Şubat ayını bulacak. Ama uzaktan da olsa bu sohbete her zamanki gibi katılmak ve birkaç kelam etmek şart. Açıkçası podcast’in varlığı sebebiyle Cannes sonrası pek bir şey yazmak zorunda hissetmedim kendimi. O yüzden de önce yılın ilk yarısında (gerçi ödül sezonuna göre bu ilk yarı Ağustos sonunu buluyor) neler olmuş, neler bitmiş onları konuşalım istiyorum. Vizyondan ve Cannes’dan Oscar’a kadar ayakta kalabilmeyi yapımlar neler, hangisinin nasıl bir iddiası var diye biraz açıklama yapalım. Ardından da Telluride ile Venedik’te gerçekleşen festivallerde neler olduğundan bahsederiz.
Adım adım ilerleyecek olursak… Yılın ilk sürprizi Mad Max: Fury Road oldu. 80’li yıllarda büyük yankı uyandıran serinin yeni versiyonu uzun süredir kendini Babe, Happy Feet gibi filmlerle meşgul eden George Miller’ın hala formunda olduğunu hatırlattı. Açıkçası henüz filmin Oscar’da ne yapacağını kimse kestiremiyor. Daha doğrusu herkes Mad Max’i küçümsemekle meşgul. Lakin bir; film yılın kayda değer ticari başarılarından birini elde etti. İkincisi, teknik anlamdaki başarısı es geçilebilecek gibi değil. Neden yönetmen ve görüntü yönetimi kategorileri için şimdiden adını bir kenara yazdırmadı bilmiyorum. Ve son olarak da filmin Warner Bros’un elindeki en büyük koz olduğunu hatırlatmak gerek. Eğer Ron Howard, In the Heart of the Sea ile dağları devirmezse tamamen Mad Max’e yoğunlaşabilecekler. Şirketin elindeki Our Brand Is Crisis, Black Mass ya da Creed’in En İyi Film iddiası olacağını pek zannetmiyorum.
Inside Out dikkate alınması gereken bir diğer film. Bu yeni oylama stili getirildiğinden beri hiçbir animasyon En İyi Film kategorisine aday olmadı. Ama şunu unutmamak gerek ki, yeni oylama sisteminin kullanılmaya başlandığı günden bu yana bu denli iyi eleştiri alan tek bir yapım dahi olmadı. Kuralın uygulandığı dönemde En İyi Animasyon dalında galip gelen Rango, Brave, Frozen ve Big Hero 6 gibi yapımların ticari başarısı ortada olsa da, hiçbiri En İyi Film materyali değildi. Inside Out, Toy Story 3’den bu yana o büyük dala girmeyi başaran ilk yapım olacak gibi gözüküyor. Hatta bu daldaki varlığının yanına özgün müzik, özgün senaryo ve ses kurgusu adaylıklarını eklemesi de kaçınılmaz. Umarım sadece aday olmakla kalmayıp birkaçını eve götürmeyi de başarır. Benim kendi ödüllerimde de şimdilik zirvede oturduğunu hatırlatayım.
Love & Mercy ve Straight Outta Compton ısrarla ödül muhabbetlerine dahil edilmeye çalışılan eleştirmen favorileri gibi gözüküyor. Esasında “eleştirmen favorisi” de demek yanlış. Lakin vizyondaki boşluktan ötürü ortalamanın üzerinde bir kaliteye sahip olan bu iki yapımın adları anıldı. Ben tüm yarış şekillendiğinde ikisinin de unutulacağı kanaatindeyim. Southpaw ve I’ll See You in My Dreams‘in ise sadece oyunculuk dallarında iddiası var. Birisi Jake Gyllenhaal, diğeri de Blythe Danner için mücadele edecek. Bu sene her zamankinden daha kalabalık bir yıl geçiren En İyi Kadın Oyuncu kategorisine sızmak için Danner’ın epey mücadele etmesi lazım. Gyllenhaal ise biraz daha şanslı. Çünkü arkasında Harvey Weinstein ve şirketi var. Üstelik bu yıl Gyllenhaal haricinde kampanya yapacakları bir başka En İyi Erkek Oyuncu aday adayı yok. O yüzden eğer doğru kartları oynamayı başarırlarsa her şey değişebilir. Jason Segel’ın The End of the Tour ile şansını deneyeceğini de hatırlatayım. Yardımcı erkek oyuncu dalına atılması bir tesadüf değil. Bu arada Trainwreck ve Ex Machina da belki birer dalda sürpriz yapabilir. Amy Schumer tahminimden her gün biraz daha az emin olsam da özgün senaryo beşlisine sızabileceğini düşünüyorum.
Cannes seçkisinden Oscar tahminlerine aktarılabilecek filmlerin sayısı ise oldukça kısıtlı. Bunlardan birincisi tabii ki de Carol. Yine bir Harvey Weinstein mucizesi. Minimum 8 dalda aday olmasını beklediğimiz bir yapım ve bu adaylıklardan iki tanesi de Rooney Mara ile Cate Blanchett’e gidecek. Şimdilik en büyük handikap hangisinin hangi dalda yarışacağının belli olmaması. Eğer ki Rooney Mara yardımcı oyuncu olarak mücadele ederse muhtemelen bu sene evine bir Oscar götürür. Blanchett’in ise yakın tarihte ödül aldığı için birileriyle savaşması gerekecek. Cannes’dan Oscar’a transfer olacak bir diğer film ise Son of Saul. Şimdiden yabancı film Oscar’ını alacağını söylesek yeridir. Akıllardaki soru bu soykırım filminin Sony Pictures Classics sayesinde En İyi Film ve En İyi Yönetmen gibi kategorilere sızıp sızamayacağı. Acaba yeni bir Amour fırtınası yaşanır mı dersiniz. Üçüncü ve son olarak ise Youth‘un adını anmak lazım. La grande bellezza ile ilk Oscar’ını alan Paolo Sorrentino, ABD’ye transfer oldu. Toronto Film Festivali’nde Amerikalı eleştirmenlerin huzuruna çıkmadan kesin konuşmak istemesem de, filmin Michael Caine’in yıllar sonra bir Oscar adaylığı almasına yarayacağı söyleniyor. Ve tabii ki kısacık bir rolü olmasına rağmen harikalar yaratan Jane Fonda’nın da yüzü gülecek gibi.
Şimdi gelelim Venedik ve Telluride’da gösterilenlere… Son birkaç günün en çok konuşulan filmi Steve Jobs oldu. Film harika eleştiriler alıyor. Michael Fassbender’ın performansı o kadar çok övüldü ki sanıyorum bu sene yarışın sadece DiCaprio ve Redmayne arasında geçeceğini düşünmekle hepimiz hata ettik. Aaron Sorkin’in uyarlama senaryo dalında galip geleceğine garanti gözüyle bakanlar var. Ayrıca filmin üç parçaya ayrılıp farklı metotlarla çekilmesi sebebiyle Birdman’le mukayese edilmesi de değerini arttırmakta. Bir diğer önemli detay ise Kate Winslet’in The Reader’dan sonra ilk kez Oscar yarışına dönüyor olması. Sanıyorum bu senenin ilk frontrunner‘ı demekle hata etmem Steve Jobs için. Metacritic’deki puanı şimdilik 84. Biraz daha yukarı çıkması kuvvetli muhtemel. Film, yönetmen, erkek oyuncu, yardımcı kadın oyuncu, uyarlama senaryo adaylıklarının yanına kurgu, görüntü yönetimi, makyaj & saç tasarımı, özgün müzik dallarını da eklemesi bekleniyor.
Tabii herkesin hakkında bir şeyler okumak istediği asıl film The Danish Girl. Fragmanının yayınlanmasıyla birlikte tüm sosyal medya karıştı. Twitter’da Redmayne’in bu fragmandaki oyunculuğunun The Theory of Everything’in tamamından daha iyi olduğunu iddia edenler bile mevcut. Ama biraz yavaşlamak en doğrusu. Çünkü birkaç handikapı var filmin. Yılın teması LGBT’yi damarından yakalaması filmin aldığı kusurlu yorumları unutturmuyor. Üstelik çoğu eleştirmen Alicia Vikander’in Redmayne’den daha çok parladığını düşünmekte. Tom Hooper’un The King’s Speech zaferi ve Les Miz hayal kırıklığından sonra kendisine oldukça kindar bir hater kitlesi oluşturduğunu da unutmamak gerek. Ama şu bir gerçek ki biz kendimizi paralasak da The Danish Girl minimum 6-7 dalda aday olarak Oscar tarihine geçecek. Ana dallardan herhangi birinde zaferi tadabilir mi ondan şüpheliyim. Redmayne’in ikinci Oscar’ını alma muhabbetine gelirsek… Amerika’nın biricik aktrisi Jennifer Lawrence bile bunu başaramamışken henüz adını yeni duyuran Redmayne böyle bir şeyi başarabilir mi bilemiyorum. Umarım ibre sonunda Leonardo DiCaprio’yu gösterir.
Son bir haftanın en büyük sürprizi tabii ki de Spotlight. Ben inanılmaz sıkıcı duran konusu ve fragmanından sonra filmden bir şey çıkmayacağını düşünmüştüm. Dağıtımcısının Open Road olması da kuşku uyandırıyordu. Ama çok çok iyi eleştiriler alarak yoluna devam etmekte. Hatta son birkaç gündür Steve Jobs ve Beasts of No Nation ile birlikte en çok övülen filmlerden birine dönüştü. Spotlight’ın 2015’in “toplumdan dışlanmış” temasına ne kadar uyacağını ise bilemiyorum. Yalnız Birdman ile ödülü kaptıran Michael Keaton, kariyerinin muhtemelen ikinci ve son adaylığını da alıp tekrardan yarışa baş koyacak. Sonunda bu sefer yüzü güler mi, yoksa yine ceketinin iç cebine hazırladığı teşekkür konuşmasını geri sokarken başka bir aktörün kazanmasını mı izlemek zorunda kalır bilinmez. Keaton haricinde Mark Ruffalo için de epey iyi şeyler söylenmekte bu arada. Pazarlanacağı kategoriye bağlı olarak belki o da kariyerine yeni bir Oscar adaylığı daha ekler.
Gelelim Cary Fukunaga’nın Beasts of No Nation‘ına. Her iki festivalde de seyirci karşısına çıkan bir başka film. Ayrıca çok da büyük bir önem taşımakta bu yapım, çünkü Netflix tarihinde ilk kez aynı tarihlerde vizyona da girecek belgesel olmayan uzun metrajlı bir yapımı sunuyor huzurlarımıza. Eğer film beklenen adaylıkları alabilirse, ki ben önünde Netflix’e bağlı olan bir engel göremiyorum, tarih yazar. En büyük sıkıntısı kitabında da büyük bir yer kaplayan çocuk istismarı. Yakın tarihte Kanada’nın Oscar adayı War Witch’i izleyen olduysa Beasts of No Nation’ın da benzer bir temaya sahip olduğunu söyleyeyim bu arada. Abraham Attah ve özellikle Idris Elba, Oscar’a aday olmak için canla başla savaşacak. Hatta Anne Thompson’ın tahminlerinde Elba’yı başrol oyuncusu tahminlerinde görmeniz mümkün. Fakat kitap tamamen Abraham Attah’ın gözünden anlatılmakta. Eğer True Grit – Hailee Steinfeld örneğinde olduğu gibi bu yemi yutarlarsa da şaşırmayacağım.
Carey Mulligan’ın ikinci Oscar adaylığını almasına garanti gözüyle bakılan Suffragette 2015’in konseptine cuk oturan bir başka film. Bu sefer LGBT değil, ama tarihte toplum tarafından ezilmiş bir başka topluluk, kadınlar anlatılıyor. Kadınların seçme ve seçilme haklarını ellerine almak için verdiği mücadeleyi konu alan yapım The Danish Girl ile benzer eleştiriler aldı. Herkes ikisinin de çok iyi filmler olmadığını, ama önemli meselelere değindiği için izlenmesi gerektiğini savunmakta. Bu arada Meryl fanlarına da hatırlatalım, filmdeki rolü 4 dakikayı aşmıyormuş. O yüzden tahminlerim için artık “Ne bu Meryl Streep düşmanlığı? Hiçbir filmi listelerinde yok!” diye mail atmazsanız sevinirim. Unutmadan eğer ki bu sene Leonardo DiCaprio ile birlikte Carey Mulligan da Oscar alırsa hepinizi Jay Gatsby’nin malikanesinde yapacağımız afterparty‘ye bekliyorum, bilesiniz..
Ve son olarak… Johnny Depp’in başrolünde yer aldığı Black Mass fragmanı Razzie hak ediyormuş gibi dursa da film ortalama bir şey çıktı. Depp ve yardımcı erkek oyuncu dalında Joel Edgerton’ın bir şansı olabileceği söyleniyor. Ama hiçbirinin Redmayne ya da Fassbender kadar iyi eleştiriler aldığı söylenemez. Lenny Abrahamson’ın Frank’den sonra çektiği yeni filmi Room da epey beğenildi. Geçtiğimiz sene Short Term 12 ile ödül sohbetlerine dahil edilen Brie Larson, bu sefer de bu filmle şansını deneyecek. Eğer A24 Films yine kampanyayı eline yüzüne bulaştırmaz ise belki Joan Allen’a da yardımcı kategoride gün doğabilir. Tom Hardy’nin ikizleri canlandırdığı Legend‘ı beğenenler de mevcut. Fakat başarılı aktörün asıl odağı The Revenant olacak gibi. O yüzden çok heyecanlanmamak lazım. Bir de 45 Years‘ı Amerikalı eleştirmenler beklenenden daha fazla sevdi. Belki Sundance değil SPC gibi daha deneyimli bir şirketin elinde olsa tahmin listelerinde Berlin’den ödülle dönen Charlotte Rampling ve Tom Courtenay’i üst sıralara taşıyabilirdik.
Güncellenmiş Oscar tahminleri
En İyi Film
En İyi Yönetmen
En İyi Erkek Oyuncu
En İyi Kadın Oyuncu
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
Ahmet
8 Eylül 2015 at 21:28
Sevgili Umur merhabalar.Robert Zemeckis ten Walk,Jake Gylenhaal dan Everest ve Demolation,Ridley Scot ın Martian ı ve Terance Malick in KNİGHT OF CUPS u hakkında yorumların nelerdir?Festivallerde gösterilenler olduysa tepkiler nasıl bu filmlere ve bu filmlerin ana dallar ve teknik dallardaki şansları nelerdir?
Umur
8 Eylül 2015 at 21:59
Merhaba Ahmet.
The Walk ve The Martian henüz kimse tarafından izlenmedi. Everest, Venedik’in açılışını yaptı ve genel kanı filmin çok ödüllük bir iş olmadığı ve daha çok gişe odaklı olduğu yönünde. Knight of Cups sene başında prömiyerini yapmıştı. Ama genel olarak ortalama eleştiriler aldı. Ayrıca gösterim tarihi 2016’ya ertelendiği için bu senenin Oscar yarışına dahil olamayacak. Demolition ise Toronto’da gösterilecek. Fakat onun da gösterim tarihi 2016 gibi gözüküyor. Öne çekilirse belki ödül sezonuna yetişir.