Eleştiri
Secret in Their Eyes
Hollywood’un yavaştan çöküş dönemine geçtiğini iddia etsek çok mu yanlış olur? Eski stüdyo dönemlerinde de hatırı sayılır miktarda niteliksiz film üretilmekteymiş. Fakat gelişen teknoloji sayesinde sırtını görsel efektlere ve seyircisi olan bir oyuncuya dayayan filmlerin sayısı giderek artmaya başladı. Avengers benzeri aptallaştırıcı aksiyonlar her ay uğruyor sinemalarımıza. Üstelik bunların bitmek tükenmek bilmeyen bir hayran kitlesi de mevcut. Vasat esprileri şakşaklandıkça stüdyolar da devam filmleriyle bu tarz denenmiş formüllere başvurmaktan çekinmiyor. Bir başka Hollywood problemi de altyazı okumayı beceremeyen Amerikalılar için yapılan yabancı film uyarlamaları. Üstelik artık The Departed gibi daha az seyirciye ulaşan şeylere de el atmıyorlar. Mesela iki ay evvel her sinefilin mutlaka bir kere izlediği Oldboy, Spike Lee tarafından uyarlanmıştı. Bugün sinemalarımızda gösterime giren Secret in Their Eyes’da El secreto de sus ojos isimli 2009 yapımı bir Arjantin filminin ABD versiyonu. Ve o da tıpkı Oldboy gibi pek çok izleyiciye ulaşmış, hatta Akademi’den Yabancı Dilde En İyi Film ödülünü almış bir yapım. Hangi akla hizmet hafızalarımızda henüz taze olan bu hikayeyi uyarlama gereği hissettiler bilmiyorum; ama sonuç korkunç.
Captain Phillips ve The Hunger Games gibi projelerdeki senarist kimliğiyle tanıdığımız Billy Ray’in esasında yönetmenlik koltuğuna oturduğu üçüncü film bu. Fakat ben daha evvel çektiği filmleri izlemediğim için pek hakim değilim bir yönetmen olarak neler yapabildiğine. Secret in Their Eyes’ın Hollywood çıkarması orijinali gibi bir cinayetin etrafında çevreleniyor. Bölge Savcılığı’nda çalışmakta olan dedektiflerden birinin kızı öldürülünce bunun üzerine bir soruşturma açılıyor. Fakat eldeki delillerin yetersizliğinden asla sonuca ulaşılmıyor ve 13 yıl sonra bu dava bir şekilde tekrar küllerinden doğup gündeme geliyor. Hikaye evladını kaybeden bir anne, savcılıktaki en yakın arkadaşı olan bir başka araştırmacı ve onların şefi arasında geçmekte. Orijinalinden farklı olarak da bir tek Julia Roberts’ın canlandırdığı karakter erkek iken kadına çevrilmiş. Onun haricinde pek bir değişiklik yapıldığı söylenemez.
Secret in Their Eyes’ın en büyük problemi, henüz hafızalarımızdan silinmemiş yeni ve çok iyi yapılmış bir versiyonuyla mukayese edilmesi. Fakat o film var olmasa da Billy Ray’in uyarlamasında ciddi problemler mevcut. Bunlardan birincisi filmin etkileyici olabilmek adına içine düştüğü tuzaklar. Kalkıştığı her büyük mizansenin altında ezilerek sürekli sarkmalara maruz kalıyor Secret in Their Eyes. Seyircisini ağlatmak istediği sahnede dikkat dağıtıyor. Biraz daha gerilimli bir atmosfer inşa etmeye kalkıştığında ise bu sefer flashbacklerle hiç beklemediğiniz bir anda hikayeyi tam ortadan ikiye bölüyor. İkincisi, tüm oyuncularının esler vererek rol yapması dda filmin gerçekçiliğini tamamen alıp götürüyor. Özellikle Chiwetel Ejiofor’un nefes almak için durakladığı her sahnede suflöründen bir ipucu bekliyormuş gibi etrafına bakması filmin hayrına işliyor denemez.
Billy Ray, Arjantin yapımı El secreto de sus ojos’daki harika fikirleri alarak kendi perspektifinden yeni bir yorum katmaya çalışmış. O harika stadyum sahnesini, finalin çarpıcılığını ve asansördeki tarifi mümkün olmayan gerilimi bu kadar kolay harcaması ise anlaşılır şey değil. Ne yazık ki Secret in Their Eyes, klasik cinayet filmlerinin tüm tuzaklarına düşüyor. Bir annenin yaşadığı kayıp sonrası kendi adaletini araması üzerine kafa yormamız gerekirken, tüm filmi kötü kurgusu sebebiyle perdeye göz devirerek geçiriyoruz. Billy Ray’in kaçırdığı fırsatların sayısı o kadar fazla ki acaba bu film gerçekten ne yaptığını bilen bir yönetmenin elinde neye dönüşür diye merak etmedim değil.
Chiwetel Ejiofor, dediğim gibi bol esli performansıyla çok dikkatimi dağıttı. Kesinlikle kendi jenerasyonunun önemli aktörlerinden biri. Fakat Secret in Their Eyes kariyerinin dibe vurduğu anlardan birine ev sahipliği yapıyor. Julia Roberts filmin en büyük kozu. Yetkin ellerde filmografisine yeni bir Oscar adaylığı eklemesi üzerine bile tartışabilirdik. Ama şu haliyle Secret in Their Eyes’ın ağızda acı tat bırakan vasatlığı sebebiyle onun işçiliği de gölgeleniyor. Nicole Kidman’ı ise botoksun etkisinin suratını terk ettiği bir dönemde uzun zamandır izlememiştik. Ne yazık ki pasaklı senaryo ona da yeteri kadar kendini ifade edebilme fırsatı tanımıyor. Fakat Grace of Monaco rezaletinden sonra daha derli toplu bir Kidman performansı izlediğimizi söylersek yalan olmaz.
Orijinal filmi izlemeyenler için dahi 90’lı yıllardan kalma bir televizyon filmi kalitesinde bu Amerika versiyonu. Keşke casting döneminde de gürültü koparmasalarmış da beklentilerimiz yükselmeseymiş. 21. yüzyılın en önemli iki Hollywood yıldızını buluşturan bir yapım bu kadar kusurlu olmamalıydı.
[review]