Oscar 2016
Oscar Sohbetleri: Eye of the Tiger
Geçen hafta yeniden başlattığım Oscar Sohbetleri geleneğine çok güzel geri dönüşler oldu. Öncelikle sizlere bunun için teşekkür edeyim. Nefesim yettiğince (a.k.a. vakit bulabildiğimce) bu seriyi yazmaya devam edeceğim. Kendime Pazartesi günlerini seçtim. Fakat arada kaymalar olur, Oscar Sohbetleri, Salı gününe sarkarsa affınıza sığınmaya hazırım. Hadi son bir haftada olanlar üzerine biraz sohbet edelim bakalım.
Our Brand Is Crisis ve Black Mass’in feci halde batmasından sonra Warner Bros nerede hata yaptığını düşünmeye koyuldu. Ron Howard’ın In the Heart of the Sea isimli filmi için de hala bir ses çıkmamış olması kafalarda soru işaretleri yaratıyor. Sonuçta eğer bir Oscar ihtimali var olsaydı şimdiye kadar bir şekilde eleştirmenlerle buluşurdu. Mad Max: Fury Road’un da ne yazık ki Akademi’nin kalemi olmadığı düşünülüyor. Eğer küllerinden doğmaz ise yılın en iyilerinden biri olmaya aday yapım unutulup gidilecek. Fakat, Rocky’nin devam filmi olma özelliğini taşıyan Creed ezberleri bozacak gibi. Filme gelen eleştiriler o kadar iyi ki, şimdiden En İyi Film ve özellikle En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu kategorisine sızabileceği konuşulmaya başlandı. Fruitvale Station’dan tanıdığımız yönetmen Ryan Coogler’ın bu ikinci uzun metrajlısında yine Michael B. Jordan başrolde. Tabi asıl hazine Sylvester Stallone deniyor. Eğer gerçekten iyi bir Oscar kampanyası yürütüp bir ayağı çukurda olan Akademi üyelerinin kalbini çalmayı başarırsa aynı rolle 39 sene yeni bir adaylık alabilir.
Creed’in aksine bu sene özellikle Türkiye’deki sinema tayfasının pek umutlu olduğu Southpaw’un adı tamamen unutuldu. Filmin arkasında Oscar’a fısıldayan Harvey Weinstein olsa da adamın ölüyü diriltmek gibi bir yeteneği yok. Üstelik Jake Gyllenhaal, Tom Ford’la birlikte Nocturnal Animals isimli yeni bir filmin çekimlerinde. Belki seneye kampanya yapacak vakit bulur da daha evvel Brokeback Mountain’la Oscar’ın kıyısından dönen Focus Features’a ilk En İyi Film ödülünü kazandırır. Traffic’den beri kapıyı tıklayan Universal’ın kardeş stüdyosu, zaten bu yıl da The Danish Girl ve Suffragette ile sıfır çekecek gibi. Bu arada hazır The Danish Girl demişken ekleyeyim, filmin başrollerindeki iki oyuncu da (Redmayne & Vikander), hala g*t yalama turlarına çıkmış değil. Biri İngiltere’de yeni J.K. Rowling filmiyle uğraşıyor, diğeri de Matt Damon’la birlikte Bourne için Avrupa’da oradan oraya sürüklenmekte. Haklarında hayırlısı (Babaanne edit).
Acaba Sundance Selects yeterli desteği verir de 45 Years’ın başrolü Charlotte Rampling kariyerinin ilk Oscar adaylığını alır mı diyorduk; ama Sundance’in desteğine gerek kalmadan deneyimli aktris kendini Los Angeles’ın bağrına attı. Herhalde yakın tarihte The Hollywood Reporter’ın meşhur roundtable’ına katılmış ve ödül almak için oynayarak filmografisine rezil etmeyen tek aktris. Yalnız Berlin’de En İyi Kadın Oyuncu seçilmesi fikirlerini değiştirmiş anlaşılan. Sadece Akademi’nin nasıl bir tepki vereceğini merak ediyorum. Two Days, One Night ile ezberleri bozmuş olsalar da Marion Cotillard’ın hikayesinde bambaşka dinamikler mevcut. Charlotte Rampling onun gibi genç, Oscar’la geçmiş sahibi bir aktris değil. Üstelik Cotillard bu kadar fazla ortalıklarda gözükmemişti. Onun aday olmasında özellikle eleştirmen birliklerinin büyük etkisi var. Bakalım Rampling’e de New York, Los Angeles ve NBR benzeri gruplardan destek gelecek mi.
Brooklyn’i izledikten sonra Julie Walters’un tam da Akademi’nin ağzına layık olan performansına epey güvenmiş ve tahminlerime eklemiştim. Ama bu hafta çıkardım. Neden? Çünkü Walters, hala Los Angeles’a gelmiş değil. Channel 4 dizisi Indian Summers’ın ikinci sezon çekimleri için Malezya’ya gitmiş. Halbuki aday olmak için epey yüksek bir şansı olabilirdi eğer uğraşsaydı. Brooklyn, sektörün favorilerinden ne de olsa. Fakat Burberry ile yaptığı reklam sonrası cebini dolduran Walters’ın bu saatten sonra film başına alacağı parayı artırmak için hanesine yeni bir Oscar adaylığı eklemeye niyeti yok anlaşılan. Belki de Jennifer Lawrence’un cinsiyetler arası maaş eşitliğinden dem vuran yazısını edebe aykırı bulmuş hemşerisi Kate Winslet’e katılıyordur, kim bilir…
Sevmek için hiç çaba sarf etmediğim, canım ülkeme paraşütle bırakılmış kızları Anadolu insanı olarak Batı’ya kakalamaya çalışan Mustang tam gaz yoluna devam ediyor. Twitter’da her gün en az bir kere yabancı bir mecrada filmin adını görüyor, aldığı ödülleri okuyorum. Tabi ki de bu haberleri görünce azan migrenim, 20’yi bulan tansiyonum yaşam kalitemi düşürmekte. Ama şu satırları yazarken bile ellerim titremesine rağmen, size Mustang’in ciddi bir başarıya imza atmaya hazır olduğunu söylemeden edemedim. Ne de olsa bizden (yerseniz) bir film. Ne yazık ki Mustang’in yaptığı duygu sömürüsünü ve “Bakın biz çok önemli bir filmiz!” kulisini Nuri Bilge Ceylan bir türlü beceremedi. O yüzden Türkiye adına yarışmıyor da olsa ABD’den onaylanarak geri dönecek ilk filmimiz olabilir. Ufukta Altın Küre, Oscar, BAFTA adaylıkları görüyorum. Asıl soru şu: Bu adaylıklarından birini ödüle dönüştürmeyi başarabilecek mi? Le sigh.
Mustang almış başını giderken Son of Saul da yerinde sayıyor. Gerçi arka arkaya ABD fragmanı ve afişi geldi. Sonunda Sony Pictures Classics elinde büyük bir hazine olduğunun farkında sanırım. Yine de eğer bugün Oscarlar dağıtılsa ödülü Mustang alırmış gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyorum. Bundan elli sene sonra da izlense aynı etkiyi yaratabilecek bu Macar başyapıtı umarım dindirilemez bir fırtınanın startını verip, Mustang’i ve “tüm dünyayla yatan” karakterlerini yok edici bir hortumun içine sürükler. Ben bu sene Son of Saul’un destekçisiyim. Bu da böyle biline daha çok rüzgar alan daha yüksek ağaçlar.
Not: Mustang’in yönetmeni Deniz Gamze Ergüven’in röpörtajını şiddetle öneririm. Zeki Demirkubuz’un tahtına aday kendileri.
Tahmin listelerimde neler değişti?
FİLM
Tek yaptığım Joy ile Room’un sırasını değiştirmek. Yarışta hala Spotlight bir adım önde gözüküyor. Onu zorlayacak başka bir film olduğunu da zannetmiyorum.
Devamını görmek için tıklayınız>>>
YÖNETMEN
Beşliyi hiç bozmadım. Geçen sene ödülü kazanan Inarritu, bu senenin favorisini yöneten McCarthy, Oscar’ın gediklisi DOR, Carol ile parlayacağına inandığım Haynes ve filmi gereğinden fazla sevilen Abrahamson.
Devamını görmek için tıklayınız>>>
ERKEK OYUNCU
Bozulmayan bir beşli daha. DiCaprio, Fassbender ve Redmayne zaten yazdan beri favori. Jackson ile Smith de geçen sene Akademi’yi ırkçı bulanların ağzını kapamk için burada.
Devamını görmek için tıklayınız>>>
KADIN OYUNCU
Maggie Smith yerine Charlotte Rampling’i aldım; çünkü birisi kalçasından ameliyat olduğu için dinlenmede. Diğeri ise Los Angeles’da bir etkinlikten diğerine koşarak oy topluyor.
Devamını görmek için tıklayınız>>>
YARDIMCI ERKEK OYUNCU
Sıralamaları biraz değiştirdim. Paul Dano yerine de Sylvester Stallone’yi aldım. Creed fırtınası daha da büyürse diğer kategorilere sıçrarlar mı diye düşünüyorum.
Devamını görmek için tıklayınız>>>
YARDIMCI KADIN OYUNCU
Julie Walters dizi çekimleri yüzünden kampanya yapamamakta. O boşluğu agresif bir şekilde çalışan Jane Fonda’yla doldurdum. Youth’u izleyeceklerine hala inanmıyorum; ama Fonda ezbere oy toplayabilir.
Devamını görmek için tıklayınız>>>
Mehmet Çınar
24 Kasım 2015 at 14:44
anomalisa ve charlie kaufman’a bu oscarlarda hiç ödül çıkmazsa oscar’ın artık mediocore,basmakalıp filmler için bir ödül töreni oduğu kanıtlanacak. umarım yanılırım ama vizyon tarihi çok büyük hadikap yaratıyor.
Refik Eren Uysal
26 Kasım 2015 at 09:35
Anomalisa’yı henüz izlemedim ve uyarılara uyup hiçbir bilgi almadan veya eleştiri yazısı okumadan izleyeceğim.Ve izlediğimde eminim çok beğeneceğim ama ne kadar beğenirsem beğeneyim kalbim Inside Out’tan yana olacak 🙂 Umur Abi’nin de dediği gibi “Beni ağlatan film karnımı doyurandır.” 🙂 Ki Inside Out’ta çok daha fazlası var.