Eleştiri
Goodnight Mommy
Bilmem farkında mısınız, Dünya Sineması’nın yıl sonu listelerini domine edemediği bir ödül sezonu geçiriyoruz. Tabii ki de prestijli festivallerde prömiyerini yapıp kusursuzluğa oynayan yapımlar mevcut, ama yeteri kadar insana ulaştıklarından şüpheliyim. Fakat ne okyanusun diğer tarafında alkışlanan Mustang, ne de Altın Palmiye’yle buluşan Dheepan yeterli ilgi gördü. Berlin ve Venedik’in galipleri Taxi ile Desde Alla’yı izleyenlerin sayısı ise bir elin parmaklarını geçmez. Demem o ki eleştirel anlamda Amour, A Separation ya da The Great Beauty gibi ortalığı kasıp kavuran bir filmle yollarımız kesişmedi. Yalnız bu, Akademi’nin Yabancı Dilde En İyi Film kategorisinde yine çetin bir yarışın bizi beklediği gerçeğini değiştirmiyor. Sadece kısa listeye kalamadığı için bizi üzecek yapımların sayısının daha az olduğunu düşünüyorum. Lakin Macaristan’dan Son of Saul, Brezilya’dan The Second Mother ve, şimdi konuşacağımız, Avusturya’dan Goodnight Mommy için fanboyluk yapmaya hazırım. Gerçekleri saptırıp, yüksek bir ağaç olduğu için çok rüzgar aldığını düşünen megaloman yönetmenlerin ilk beşe rahatlıkla girdiği bir yerde bu filmlerin de destek görmesi şart.
Goodnight Mommy, benim bu seneye kadar mesafeli yaklaşmayı tercih ettiğim korku türünün öğelerini taşıyan, ama bana korku filmlerinden ziyade Michael Haneke’nin Funny Games’ini hatırlatan bir şaheser. Ulrich Seidl’in aynı sene içerisinde gösterime soktuğu Paradies üçlemesinin senaristlerinden Veronika Franz ve yaptığı kısalarla tanınan Severin Fiala ikilisi geçirdiği estetik ameliyat sonrası annelerini tanımakta güçlük çeken ikizleri merkeze oturtup etinizden et koparıyor iki saat boyunca. Çok da normal bir psikolojiye sahip olmadığını düşündüğümüz aile, muhteşem bir doğanın ortasına kurulmuş ultra lüks evlerinde hayatlarını sürdürüyor; fakat daha en baştan aralarındaki ilişkinin çok da sağlam olmadığını ve hikayede bazı noktaların eksik bırakıldığını hissediyorsunuz. Franz ve Fiala ikilisi ufak detaylarla süslediği senaryosunun tek katmanlı bir eziyet öyküsü, sadece ebeveynlerle çocukları arasında bir kabus olmadığını belli etmeye çalışıyor. Bu detayı yakalayabilenlerin Goodnight Mommy’den daha fazla zevk alabileceğini düşünüyorum.
Peki orijinal adı Ich Seh, Ich Seh olan bu yapımın kendi sakladığı gerçekler neler? Bolca teori üretmek mümkün. Ama filmin The Sixth Sense sansasyonunu aratmayan sırrı (SPOILER!) filmdeki erkek çocuklarından birinin ölü olması. Önce şüpheyle yaklaştığım bu gerçek her sahnede kendini biraz daha açık etmeye başladı. Annenin oğullarından sadece Elias ile iletişime geçmesi, hatta Elias’ın ısrarla Lukas ile oynadığını ve konuştuğunu söylemesi üzerine şaşkınlığını gizleyerek onu incitmemek için buna uyum sağlamaya çalışması, aralarında geçen “Senin suçun değil.” diyaloğu aklıma gelen ilk detaylar. Bir yanda da annenin yaşadığı kriz var tabii. Oğlunu kaybetmek, hatta içten içe Elias’ın bu kazadan sorumlu olduğunu bilmek ve bir boşanmayı yeni atlatmış olmak onu dipsiz bir kuyuya sürüklüyor. Belki de estetik ameliyatı hayatında artık yeni bir sayfa açmak istediğinin habercisi.
Filmin beni rahatsız eden tek kısmı, bu kadar güçlü bir senaryosu varken semboller kullandığı stilize sahnelere girişmesi sanırım. Yangına ve Elias’ın, kaybettiği erkek kardeşinin önderliğinde annesine yaptığı eziyete bir şikayetim yok. Fakat insan kemikleriyle dolu mezar ve annenin ormanda geçirdiği evrim filmin alegorisini sürreal amaçlar için harcıyormuş gibi hissettirdi bana. Tabii tüm bunları Avrupa’nın dört bir yanını saran Red Cross çalışanları eve ziyarete geldiğinde unutuyorsunuz. Dini kağıt bir mendil gibi avcunun içinde bir çöpe dönüştürmek için eve gelen Red Cross temsilcilerinin işe yaramazlığının altını çizmişler. Lukas ile Elias’a uzaktan dünyadan haberi yokmuş gibi el sallamaları bile Fiala ve Franz ikilisinin yaklaşımını anlamanıza yardımcı oluyor.
Çok da büyük olmayan kadroda tabii ki de anne ve ikizler haricinde kimse parlamıyor. Gerçekte de adı Lukas ve Elias olan Schwarz ikizleri tam bir casting başarısı olmuş. Çocuk oyuncular boyundan büyük işlere kalkıştığında alkışlamaya ne kadar meraklı olduğumuzu biliyorsunuz. Fakat burada oyunculuk kabiliyetlerinden çok ikizlerin fiziksel özellikleri hikayenin işlemesine yardımcı oluyor. Masum suratları, daha evvel görmediğiniz eziyetleri üreten hastalıklı bir beyni sakladığı için filmin ikinci yarısında yaşatılan ürpermenin etkisi artıyor. Avusturya televizyonlarında epey meşhur olduğu söylenen Susanne Wuest de benzer bir fiziksel avantaja sahip. Hakkında fikirlerimin bu kadar değiştiği bir başka karakter olmamıştır sanırım. Ve benim nefret ederek izlediğim anneye bir anda acımaya başlamamda Wuest’in oyununun etkisi çok büyük.
Goodnight Mommy umuyorum ki Oscar’ın önce kısa listesine, ardından da yabancı film adayları arasına sızar. Uzak durmayı tercih ettiğim janrın dört dörtlük bir örneği olduğundan da sanırım yıllarca mihenk taşı olarak kafamın bir köşesinde adı kalacak.
[review]