Oscar 2017
89. Akademi Ödülleri / Oscar 2017 Tahminleri
Ve işte hem sizin, hem de benim merakla beklediğim an geldi! Tam bir yıl öncesinden 89. Akademi Ödülleri’nde aday olabilme potansiyeline sahip filmleri konuşacağız. Yine kağıt üzerinde aşırı şaşalı duranları A’dan Z’ye En İddialılar başlığı altına yerleştirdim. En İyi Film dalında olmasa bile oyunculuk dallarına hükmedebilecek ya da üst sıralara tırmanıp şaşırtabilecek yapımları Olası Aday Adayları olarak iliştirdim. Ayrıca Kısa Kısa Uzak İhtimaller, Animasyonlar, Yabancı Filmler ve Teknik Kategoriler olarak da yine Oscar’da adını görebileceğimiz yapımları bir araya topladığımı ekleyeyim. Son birkaç yıldır En İyi Film ödülünü alan yapım öyle ya da böyle bu derlemelerimin içine girdi. Elbet içlerinden 2017’ye ertelenenler ya da eleştirel/ticari sorunlar sebebiyle çuvallayanlar çıkacaktır. Ama şimdilik görünen tablo bu. Dilerseniz sayfanın en alt kısmından ya da üstteki menüden altı ana kategorideki yepyeni tahminlerime ulaşabilirsiniz. Hak edenin kazandığı, bereketin bol olduğu, harika bir sezon olur umarım. Buyrun şimdi yazıya. Afiyet olsun!
A’DAN Z’YE EN İDDİALILAR
THE BIRTH OF A NATION (Fox Searchlight)
Yönetmen: Nate Parker
Senaryo: Nate Parker, Jean McGianni Celestin
Oyuncular: Nate Parker, Armie Hammer, Mark Boone Junior, Colman Domingo, Aunjanue Ellis, Dwight Henry, Aja Naomi King, Esther Scott
Özellikle bu seneki #OscarSoWhite sohbetinin üzerine denk geldiği için epey konuşuldu The Birth of a Nation. Sundance’de prömiyerini yapan film oyuncu kimliğiyle tanıdığımız Nate Parker’ın imzasını taşıyor. Filmin ana karakteri Nat Turner, 19. yüzyıl Amerika’sında sahibi tarafından okuma yazma öğretilmiş bir köle. Çıktıkları bir seyahat sonrası köleliğin boyutları onu derinden yaralayınca harekete geçmeye karar veriyor ve her iki taraftan da kıyıma gidilen bir mücadelenin ortasına atıyor kendisini. Film tahmin edebileceğiniz üzere Sundance’de hem Jüri Büyük Ödülü’nü, hem de Seyirci Ödülü’nü aldı. Hatta şimdiden “Akademi o kadar beyaz ki bu filmden de sadece Armie Hammer’ı aday eder.” tadında espriler yapılmaya başlandı. Bir önemli detay daha, filmin Oscar’dan yana başarılı olabileceğini fark eden dağıtımcılar Amazon ve Netflix’in teklifini reddedip direkt Fox Searchlight’a yanaşmış. Gözlerini küçük altın adamlar bürümüş besbelli.
Her ne kadar Nate Parker’ın oylama döneminde ortaya çıkacak homofobik söylemleri hasarın haberini verse de The Birth of a Nation artık Hollywood’da iyice kızışan “ayrımcılık” meselesini damarından yakalayacak gibi gözüküyor. Üstelik Selma gibi geç de gösterime girmeyecek. Ya da Creed gibi stüdyonun elinde bir mücevher olduğunun farkına varmamasından dolayı unutulmayacak. Ve hatta Beasts of No Nation gibi TV tarafıyla bilinen bir kurum tarafından pazarlanmayacak. O yüzden önü açık. Doğru kartları oynarlarsa ben En İyi Film ödülünü bile alabileceklerini düşünüyorum. Hatta biraz abartıp oyuncudan dönme yönetmen Nate Parker’ın Mel Gibson ve Kevin Costner gibi isimlerin izinden giderek En İyi Yönetmen dalında ödül alıp, bir de üzerine tarihte bu kategoride taçlandırılmış ilk siyahi olacağı için epey gündem yaratacağını düşünüyorum. Neler olacağını bekleyip görme vakti şimdi. Fakat siz Telluride ve Toronto vakti gardınızı hazırlayın derim.
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Nate Parker), yardımcı erkek oyuncu (Armie Hammer), yardımcı kadın oyuncu (Aja Naomi King), özgün senaryo, kurgu, görüntü yönetimi, prodüksiyon tasarımı, kostüm tasarımı, özgün müzik, makyaj & saç tasarımı, ses miksajı
DEEP WATER (Dağıtımcısı belli değil.)
Yönetmen: James Marsh
Senaryo: Scott Z. Burns
Oyuncular: Colin Firth, Rachel Weisz, David Thewlis, Ken Stott, Jonathan Bailey, Adrian Schiller, Oliver Maltman, Kit Connor, Eleanor Stagg, Geoff Bladon
James Marsh, belgesellerden sonra gelen ilk kurgusal filmi The Theory of Everything ile Oscar’ın favorilerinden birine dönüşeceğini kanıtladı bana kalırsa. Bu üslupla da bir süre daha devam edeceğe benziyor, çünkü yine bir biyografiyle karşımıza çıkacakmış. 1968’de düzenlenen yat turnuvasına katılmış denizci Donald Crowhurst’ün hikayesi James Marsh’ın yeni durağı. Henüz ABD’de bir dağıtımcısı yok. Fakat yaza kalmadan Focus ya da Fox Searchlight gibi bir şirketin eline düşer. Sonrasında olacakları tahmin bile edemiyorum. Çünkü yine bolca kostüm, ağlak ve destekleyici bir eş, muhtemelen fiziksel transformasyon bizi bekliyor gibi gözüküyor. Akademi’nin de bu janrdaki filmlere zaafı olduğu malum. Dolayısıyla Deep Water için tahminlerinizde yer açsanız iyi edersiniz.
Colin Firth, The King’s Speech ile Oscar aldığından beri hiç kampanya yapmasını gerektirecek bir filmde rol almadı. Ben Genius’ın talihini döndürebileceğini düşünüyordum. Fakat Berlin’de filmi seven tek bir kişi dahi bulabilmek mümkün değil. Dolayısıyla Deep Water daha büyük bir önem arz ediyor. Ortadan kaybolup yalandan koordinatlar rapor ederek yarışı hileyle kazanmaya çalışan Donald Crowhurst karakteri, Akademi’nin sevgi pıtırcığı hâline dönüşmüş ödüllü karakterlerini pek andırmasa da James Marsh’ın bir şekilde Crowhurst’ü sempatik bir adam gibi pazarlayacağına şüphem yok. Asıl merak ettiğim Rachel Weisz’ın ne yapacağı. Eğer The Constant Gardener sonrası Oscar’a yanaşmayan kariyerine başarılı bir performans eklediyse “destekleyici eş” olarak sezonu silip süpürebilir.
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Colin Firth), yardımcı kadın oyuncu (Rachel Weisz), özgün senaryo, kurgu, görüntü yönetimi, prodüksiyon tasarımı, kostüm tasarımı, makyaj & saç tasarımı, ses kurgusu, ses miksajı, görsel efekt
THE FOUNDER (The Weinstein Company)
Yönetmen: John Lee Hancock
Senaryo: Robert D. Siegel
Oyuncular: Michael Keaton, Laura Dern, Nick Offerman, John Carroll Lynch, Patrick Wilson, Rick Reitz, Wilbur Fitzgerald, B.J. Novak, Linda Cardellini
Bilin bakalım, En İyi Film adaylığı almak için savaşan Harvey Weinstein, daha evvel The King’s Speech, The Artist ve The Imitation Game’i vizyona soktuğu haftaya 2016’da hangi yapımı ayarlamış? İşte McDonalds’ın kuruluş hikayesini anlatan The Founder. Saving Mr. Banks ve The Blind Side’dan tanıdığımız yönetmen John Lee Hancock, daha şimdiden The Social Network ve There Will Be Blood’ın senaryosuyla mukayese edilen yapım için çalışmakta. Birdman sonrası eleştirmen birlikleri tarafından üzerine Oscar atmak için epey mücadele verilen Michael Keaton, McDonald kardeşleri keşfeden bir iş adamını canlandırıyor. Mac ve Dick McDonald kardeşleri ise Nick Offerman ile John Carroll Lynch oynayacak.
Açıkçası filmin perde arkasında neler olup bittiğini okumadan evvel sıradan bir biyografi olduğunu düşünüyordum. Fakat şimdiden verilen vizyon tarihi, Deadline’daki methiyeler epey bir beklenti yarattı. The Wrestler’ın da senaryosunu yazmış olan Robert D. Siegel belki daha vizyon sahibi olduğuna inandığımız bir yönetmenle buluşmuş olsaydı beklentilerimi maksimuma çıkarabilirdim. Ama şu hâliyle bile 2016’nin en ses getiren yapımlarından biri olacak gibi gözüküyor. Keaton uzun süredir (iki yıldır!) beklediği ödülle buluşabilir. Ve belki kadrodan şansı yaver giden birileri daha… Hatta Weinstein’in yardımcı kadın oyuncu dalındaki başarısı düşünüldüğünde akla hemen Laura Dern’ün ismi geliyor.
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Michael Keaton), yardımcı erkek oyuncu (Nick Offerman; John Carroll Lynch), yardımcı kadın oyuncu (Laura Dern), özgün senaryo, kurgu, görüntü yönetimi, özgün müzik
THE LIGHT BETWEEN OCEANS (Walt Disney Studios) – 2 Eylül 2016
Yönetmen: Derek Cianfrance
Senaryo: Derek Cianfrance (uyarlama), M.L. Stedman (roman)
Oyuncular: Michael Fassbender, Alicia Vikander, Rachel Weisz, Caren Pistorius, Florence Clery, Anthony Hayes, Emily Barclay, Leon Ford, Thomas Unger, Benedict Hardie
Geçen sene de yazmıştım The Light Between Oceans’ı Oscar tahminleri listeme. Fakat ne olduysa oldu, filmin vizyon tarihi bir anda ertelendi. Şu an Disney, 2 Eylül’de gösterime sokmak üzere filmi elinde tutuyor. Muhtemelen Cannes’a uğrayıp yoluna öyle devam edecek. Fakat daha evvel Eylül ayında herhangi bir ödül sezonu iddialısı filmini gösterime sokmamış bir stüdyodan bahsediyoruz. O yüzden kafam fena halde karışık. Bir deniz fenerinde çalışmakta olan Tom Sherbourne ile karısı Isabel bir sandalda terk edilmiş bebeği görünce alıp evlat ediniyor. Peki Derek Cianfrance bu hikayenin neresinden tutacak derseniz… Devletten aldıkları evlatlık çocuğu sakınıp çevrelerine karşı yalandan bir duvar ören çift, daha sonra aralarında da bu sebeple çıkan fırtınaları dindiremiyor ve sorunlar yavaş yavaş baş göstermeye başlıyor.
M.L. Stedman’ın epey ses getiren romanından beyazperdeye taşınan hikaye tam olarak Akademi’nin ağzına layık denemez. Fakat bu ödül sezonu sayesinde yüzlerini eskittiğimiz Fassbender ile Vikander’i bir araya getirdiği için çok şikayet edemiyorum. Fassy’nin kampanya yapmaya başladığı gün ödüllerle buluşacağı kesin. Çünkü şu ana kadar aldığı iki adaylıkta da tek kaybı Akademi üyelerinin bir taraflarını yalamamasıydı. Boşluk doldurmak için değil, hakkıyla aday olanlardan. Ayrıca Derek Cianfrance gibi sevdiğimiz bir yönetmenin de Oscar barajını aştığını görmek epey keyifli olabilir. Daha sonrasında bu fırsatın yeni kapılar açacağına da şüphe yok. Dolayısıyla gizlice The Light Between Oceans’ı destekleyerek geçireceğim yılımı. Hem de daha izlemeden!
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Michael Fassbender), kadın oyuncu (Alicia Vikander), yardımcı kadın oyuncu (Rachel Weisz), uyarlama senaryo, kurgu, görüntü yönetimi, prodüksiyon tasarımı, kostüm tasarımı, özgün müzik
LIVE BY NIGHT (Warner Bros.)
Yönetmen: Ben Affleck
Senaryo: Ben Affleck (uyarlama), Dennis Lehane (roman)
Oyuncular: Ben Affleck, Sienna Miller, Chris Messina, Zoe Saldana, Elle Fanning, Scott Eastwood, Brendan Gleeson, Anthony Michael Hall, Chris Cooper, Max Martini, Mark Valley, Max Casella, Miguel
Önce 2016 dendi, ardından 2017’ye ertelendi. Şimdi de çekimleri tamamlanmış olmasına rağmen tarihle ilgili net bir açıklama yapılmıyor. Söylentiler, Batman vs. Superman’in gişede batacağını bildiklerinden Affleck’in bunu Live by Night’ı yetiştirerek unutturmaya çalışacağı yönünde. Daha evvel Gone Baby Gone isimli kitabını da uyarladığı Dennis Lehane’nin kariyerinden bir başka roman seçmiş Affleck. Argo ile aldığı zaferi 1920’lerde içki kaçakçılığı yapan polis bir babanın oğlu Joe Coughlin’in hikayesini anlatarak takip edecek. Bir nevi Boardwalk Empire’ın beyazperde uyarlaması gibi. Çünkü Coughlin de ufaktan başladığı işi sayesinde büyük gangsterlerden birine dönüşecekmiş.
Yer aldığı her filmde mutlaka kendine başrolü vererek egosunu tatmin etmeye bayılan Affleck’in kadrosundan Oscar adaylığı alabilecek performansı bir tek Chris Messina çıkarabilirmiş gibi geliyor bana. Fakat Boston aksanının Brendan Gleeson ve Zoe Saldana’nın ağzına sıkıştırılması hâlinde ortaya Jeremy Renner’ın performansını andıran bir şeyler çıkabilir. Görüntü yönetimi Robert Richardson’a emanet ama film henüz kurgu aşamasına girememiş. 2017’de gösterime girmesi kuvvetli muhtemel gibi dursa da Warner Bros’un kararını değiştirme ihtimalini göz ardı etmek istemedim. Ellerinde Sully’den başka Oscar’a gönderecek bir film yok gibi gözüküyor zaten.
İhtimaller: Film, yönetmen, yardımcı erkek oyuncu (Chris Messina), yardımcı erkek oyuncu (Brendan Gleeson), yardımcı kadın oyuncu (Zoe Saldana), uyarlama senaryo, kurgu, görüntü yönetimi, prodüksiyon tasarımı, kostüm tasarımı, özgün müzik, ses miksajı
THE LOST CITY OF Z (Paramount)
Yönetmen: James Gray
Senaryo: James Gray (uyarlama), David Grann (kitap)
Oyuncular: Charlie Hunnam, Robert Pattinson, Sienna Miller, Tom Holland, Angus Macfadyen, Edward Ashley, John Sackville, Adam Bellamy
Brad Pitt ve biricik şirketi Plan B, Oscar için film yapmaya devam ediyor. David Grann’in aynı adlı kitabı 2009’da piyasaya çıkmış ve pek çok ödül alıp epey konuşulmuştu. 1920’li yıllarda destanlara konu olmuş Z şehrini aramak amacıyla Amazon ormanlarına keşife çıkan Percy Fawcett’ın öyküsünü anlatıyor The Lost City of Z. Casting sırasında epey haberi de yapılmıştı, eğer dikkat ettiyseniz. Brad Pitt’den Benedict Cumberbatch’e giden rol, en son Charlie Hunnam’ın kucağına düştü. Sons of Anarchy’den tanıdığımız aktör Fawcett’ı, Robert Pattinson onun aynı zamanda kâşif kadim dostunu, Sienna Miller ise geleneği bozmayarak eşini canlandıracak. Kameranın arkasına baktığınızda ise en kötü filmi bile ortalamanın epey üzerinde sayılabilecek James Gray var.
Ben The Lost City of Z’nin içinden epik bir hikaye çıkabileceğini düşünüyorum. Hatta The Revenant’ın izinden giderek hedefi onikiden de tutturması mümkün. Fakat James Gray biçimden ziyade hikayeye değer veren, kalemi kamerasından daha güçlü bir yönetmen. Teknik kategorilerde kolayca adaylıklar alabilecek olsa da ana dallarda nasıl performans vereceği tamamen filme gelecek reaksiyonlara, fragman veya görsellerle oluşturulacak merağa bağlı. Ayrıca Paramount’un da uzun zamandır olmadığı kadar kalabalık bir takvimi var bu yıl. Gerçi tarihte En İyi Film kategorisine çifter çifter aday sokabilmiş nadir şirketlerden biri olduğunu da unutmamak gerek. Öyle ki beş adaylı yıllarda bile başarıları mevcut. Bir de Charlie Hunnam isminin Hollywood’a ne kadar aşina geleceği şaibeli. Tüm filmi sırtında taşıması gerektiği için beklentiler yüksek.
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Charlie Hunnam), yardımcı erkek oyuncu (Robert Pattinson), uyarlama senaryo, kurgu, görüntü yönetimi, prodüksiyon tasarımı, kostüm tasarımı, makyaj & saç tasarımı, ses kurgusu, ses miksajı
LOVING (Focus Features)
Yönetmen & Senaryo: Jeff Nichols
Oyuncular: Joel Edgerton, Ruth Negga, Michael Shannon, Nick Kroll, Marton Csokas, Jon Bass, Bill Camp
1958 yılında biri beyaz diğeri siyahi olan Loving soyadlı çiftin evlenmeleri üzerine Virginia’da hapse sokulmalarını anlatıyor Jeff Nichols’ın yeni filmi. Akademi’nin pek de yüz vermediği, ağır işleyen filmlerin esas adamı Jeff Nichols var kameranın arkasında. Bu yıl Midnight Special sebebiyle de gündemde olacak. Fakat Berlin’de prömiyerini yapan diğer filminden pek Oscar umudu yok gibi. Dağıtım haklarını satın alan Warner Bros, Mart’ta gösterime sokmak için yerini aldı bile. Loving’de ise durumlar epey farklı. Zeitgeist olabilmek için üstünü başını parçalayan Focus, Nichols’ın filmini kimselere bırakmamış. Bu seneki kalabalık takvimlerinin bir parçası da bu çok konuşulacak hikaye olacak gibi gözüküyor.
Joel Edgerton bir süredir Oscar tarafından keşfedilmeyi bekleyen bir aktör. Zaten Animal Kingdom ve The Great Gatsby sayesinde yüzünü tanıttı. Hatta The Gift ile aldığı DGA adaylığı da sektörde destekçilerinin olduğunun işaretçisi bana kalırsa. Loving alacağı ilk adaylık için güzel bir fırsat. Üstelik kampanya yapmaktan da hiç çekinmeyen bir aktör. Bunu Black Mass’in tanıtım döneminde hep beraber gördük. Daha evvel büyük Hollywood projelerinde ufak roller kapan Ruth Negga’nın ise ilk büyük çıkışı olacak bu. Akademi’nin bu tarz başarı hikayelerine olan hayranlığı malum. Michael Shannon sanırım hikayede “kötü adam” boşluğunu dolduruyor. Onu da tahminlerinizin bir köşesine koyun derim ben. Zaten bir dönem filmi olması sebebiyle gelebilecek teknik adaylıklar da var. Daha ne olsun? Jeff Nichols’ın önü açık. Tek yapması gereken güz festivallerinde Loving’i görücüye çıkarması.
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Joel Edgerton), kadın oyuncu (Ruth Negga), yardımcı erkek oyuncu (Michael Shannon), özgün senaryo, kurgu, görüntü yönetimi, prodüksiyon tasarımı, kostüm tasarımı, makyaj & saç tasarımı
MANCHESTER BY THE SEA (Amazon)
Yönetmen & Senaryo: Kenneth Lonergan
Oyuncular: Casey Affleck, Michelle Williams, Kyle Chandler, Lucas Hedges, Gretchen Mol, Tate Donovan, Kara Hayward, Erica McDermott
Margaret isimli şaheserin boğuştuğu yasal sıkıntılar yüzünden sinema yapmaktan soğuyan Kenneth Lonergan beklenen geri dönüşünü Sundance’de yaptı. Yeni filmi Manchester by the Sea’nın aldığı eleştiriler harika. Hatta şimdiden Casey Affleck’in En İyi Erkek Oyuncu dalındaki yerinin hazır olduğu söyleniyor. Ağabeyi (Chandler) vefat ettikten sonra memleketine geri dönüp hem yeğeniyle (Hedges), hem de ayrıldığı eşiyle (Williams) ilgilenmek zorunda kalan bir adamı (Affleck) anlatıyormuş film. İzleyip de ağlamayan, son yılların en iyi aile draması olmadığını söyleyen yok. O yüzden epey umutluyuz. Üstelik filmin kadrosu da yakın tarihte Oscar sahnesinde görmek istediğimiz oyunculardan oluşmakta.
Manchester by the Sea’nin boğuşacağı tek problem Amazon’la anlaşmış olması. Biliyorsunuz Beasts of No Nation’da Netflix çatısından çıktığı için “Acaba televizyona mı, yoksa sinemaya mı ait?” diye epey tartışılmıştı. Kaldı ki film sonunda adaylık alamadı Akademi’den. Fakat Manchester by the Sea tam Akademi’nin ağzına layık: Daha beyaz ve Fukunaga’nın filmi gibi şiddet içermiyor. En olası senaryo Nebraska benzeri bir başarı elde etmesi. Lonergan’ın da adını zaten büyük kitlelere duyurması şart. Hatta eğer bu daha fazla yazması ve film çekmesini sağlayacaksa üzerine birkaç ödül de fırlatabiliriz. Bu arada ben bu yazıyı yazarken filmin Metascore’u 91 idi. Yani eleştirmenlerden gelecek destek de hazır ve nazır.
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Casey Affleck), yardımcı erkek oyuncu (Kyle Chandler), yardımcı erkek oyuncu (Lucas Hedges), yardımcı kadın oyuncu (Michelle Williams), özgün senaryo, kurgu
NOCTURNAL ANIMALS (Focus Features)
Yönetmen: Tom Ford
Senaryo: Tom Ford (uyarlama), Austin Wright (roman)
Oyuncular: Jake Gyllenhaal, Amy Adams, Kim Basinger, Aaron Taylor-Johnson, Michael Shannon, Isla Fisher, Armie Hammer, Ellie Bamber
Yıllar evvel eşinden boşanan Susan (Adams), artık orta sınıfın banliyö hayatına ayak uydurmuş bir doktor karısıdır. Ansızın eski eşinden gelen bir paketle hayatı sarsıntıya uğrar. Her daim Susan’ı en iyi eleştirmeni olarak görmüş yazar eski kocası Edward, yeni romanıyla ilgili fikir almak istemektedir. Susan bu romanın sayfalarını çevirdikçe hikayenin baş kahramanı Tony’nin (Gyllenhaal) yörüngesine takılır ve eski defterler açılmaya başlar. A Single Man ile hayatımıza girdiği günden beri burnumuzda tüten moda tasarımcısı Tom Ford, Gucci moda evine girdiği günden beri başarıyı göbek adına dönüştürmüş bir adam zaten. Bir önceki filmiyle tonlarca Oscar adaylığı almaması tamamen Akademi’nin ayıbı olsa da Nocturnal Animals kaderini değiştirebilir.
Çağımızın en sevilen iki oyuncusunu buluşturan yapım her sene ödül sezonuna en az bir yapım sokmayı âdet haline getirmiş Focus Features’ın son bombası. Austin Wright’ın bulması pek zor “Tony and Susan” romanından uyarlıyor Tom Ford, Nocturnal Animals’ı. Ve eğer işler istediği gibi giderse A Single Man ile kaçırdığı adaylıkların hepsini sırtlayacak. Asıl soru Amy Adams’ın ne yapacağı. Rolün içeriği hakkında pek fikir sahibi değiliz. Ekran süresi yardımcı kadın oyuncu olarak yarışmasına yol açabilir. Ve bu durumda uzun zamandır uğruna kapı kapı oy dilendiği Oscar ile buluşur mu çok merak ediyorum.
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Jake Gyllenhaal), kadın oyuncu (Amy Adams), uyarlama senaryo, kurgu, görüntü yönetimi, prodüksiyon tasarımı, kostüm tasarımı
PASSENGERS (Columbia Pictures) – 21 Aralık 2016
Yönetmen: Morten Tyldum
Senaryo: Jon Spaihts
Oyuncular: Jennifer Lawrence, Chris Pratt, Michael Sheen, Laurence Fishburne
Her sene Oscar yarışına bir film sokmayı âdet haline getirmiş Columbia Pictures, son iki yıldır bu konuda sıkıntı çekmekteydi. Fakat The Imitation Game sayesinde Akademi’ye kendini tanıtan Morten Tyldum, kaşını kaldırsa Oscar’a aday olan Jennifer Lawrence ve yeni nesilin pek sevdiği Chris Pratt’i bir araya getiren Passengers sayesinde tekrardan yarışta varlığını hissettirecek gibi. Filmin oldukça tatlı bir hikayesi var. Binlerce insanı güvenli bir gezegene taşımakta olan bir uzay gemisinde işler ters gidiyor ve uyku hâlindeki yolculardan biri 60 sene erken uyandırılıyor. Bunun üzerine yalnız kalmak istemeyen ve tek başına yaşlanmaktan korkan bu adam, ona eşlik etsin diye bir kadını seçip onu uyandırıyor. Sonrası da muhtemelen biraz romantizm, biraz macera.
Akademi bilimkurgu türüne epey mesafeli yaklaşıyor derken Mad Max ve Martian’ı aynı kategoride görüp ağzımızın payını aldık. Muhtemelen oylamadaki yeni kurallar sayesinde profili gençleştirilen AMPAS, yeni bilimkurguların da önünü açacaktır. Passengers bundan yararlanmaya epey müsait bir yapım. En büyük sıkıntısı geç gösterime girmesi. Eğer film çıkana kadar The Revenant gibi büyük bir beklenti yaratıp, zamanında gösterimlerini tamamlamazsa işi zor. Fakat kendini sevdirebilecek bir yapısı var gibi gözüküyor. JLaw’un da tüm odak noktası bu olursa, tıpkı onun gibi seyircisini avcunun içine almayı iyi bilen Chris Pratt ile kol kola büyük bir Oscar başarısına doğru yol alırlar. Sony’nin filme epey para yatırdığı ve epey umutlu olduğunu da ekleyeyim.
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Chris Pratt), kadın oyuncu (Jennifer Lawrence), özgün senaryo, kurgu, görüntü yönetimi, prodüksiyon tasarımı, makyaj & saç tasarımı, görsel efekt, ses kurgusu, ses miksajı
SILENCE (Paramount) – 11 Kasım 2016
Yönetmen: Martin Scorsese
Senaryo: Jay Cocks (uyarlama), Shusaku Endo (roman)
Oyuncular: Andrew Garfield, Adam Driver, Liam Neeson, Tadanobu, Asano, Ciarán Hinds, Shinya Tsukamoto, Yōsuke Kubozuka, Issey Ogata
Her sinemaseverin “Yaşayan en iyi Amerikalı yönetmen” ilan etmeye dünden razı olduğu Martin Scorsese, esasında filmini 2015’e yetiştirmeyi planlıyordu. Fakat Tayvan’daki sette gerçekleşen bir yangın sonrası can kaybı olunca çekimler ertelendi. Hatta Paramount da ödül sezonunda boş kalmamak için The Big Short’u öne çekti ve neler olduğunu hepimiz gayet iyi gördük sanıyorum. İşte Silence, son 10 yıldır En İyi Film kategorisini sadece 2012’de es geçen şirketin yeni hazinesi. Shusaku Endo’nun aynı adlı romanından uyarlanan yapım 17. yüzyılda geçiyor ve Japonya’da dinini değiştirdiği iddiasıyla suçlanan bir rahibin karşılaştığı zorlukları anlatıyor. Neeson yoldan çıkan din adamını, Garfield ile Driver ise onu denetlemek üzere Japonya’ya ayak basan rahipleri canlandıracak.
Hemen ekleyeyim, yaklaşık 20 yıldır Scorsese’nin elinde bulunan senaryo, yönetmenin takıntı hâline getirdiği projelerden biri. Daha evvel Daniel Day-Lewis, Benicio Del Toro ve Gael Garcia Bernal’ı bir araya getireceğini sandığımız filmin kadrosundaki sayısız değişim sonrası Adam Driver, Andrew Garfield ve Liam Neeson’da karar kılındı. Malum bir dönem projesi olduğu ve Scorsese imzası taşıdığı için alacağı adaylıkları kestirmek pek güç olmuyor. Aklınıza gelebilecek her kategoride yer alacaktır mutlaka. Fakat asıl mesele kimin lead, kimin yardımcı oyuncu olarak yarıştırılacağı. Bu arada Robert Richardson ile yolları ayıran Scorsese, yine görüntü yönetmenliği görevini Wolf of Wall Street’de de yanına aldığı Rodrigo Prieto’ya teslim etmiş.
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Andrew Garfield), erkek oyuncu (Adam Driver), yardımcı erkek oyuncu (Liam Neeson), uyarlama senaryo, kurgu, görüntü yönetimi, prodüksiyon tasarımı, kostüm tasarımı
STORY OF YOUR LIFE (Paramount)
Yönetmen: Denis Villeneuve
Senaryo: Eric Heisserer (uyarlama), Ted Chiang (kısa hikaye)
Oyuncular: Amy Adams, Jeremy Renner, Forest Whitaker, Michael Stuhlbarg, Tzi Ma, Mark O’Brien
Sırtını Roger Deakins’e yasladığından beri keyfi epey yerinde olan yönetmen Denis Villeneuve, bu sefer görüntü yönetmenliği koltuğunu Bradford Young’a bırakarak yola çıkmış. Story of Your Life, Ted Chiang’ın aynı adlı kısa hikayesinden uyarlama. Uzaylılar tarafından Dünya’da belirli noktalara yerleştirilmiş ekranlar aracılığıyla iletişime geçiliyor. Bunun üzerine ABD hükümeti bu görüşmeleri yürütecek bir uzman dilbilimci arıyor ve işin başına Amy Adams’ın canlandırdığı Louise Banks yerleştiriliyor. Şifreleri çözüp müzakereleri takip eden Banks zamanla bu aracı konumun onu içsel bir yolculuğa sürüklediğini hissediyor ve sonrası malumunuz. Bizi ve evreni çözmüş uzaylılarla insanoğlunun imtihanı…
Denis Villeneuve çok sevdiğim bir yönetmen değil, açık konuşayım. Harika bir şeye dönüşebilecek Sicario’nun bile potansiyelini harcamış bana kalırsa. Fakat Story of Your Life’ın öyküsü merak uyandırmakta. Acaba Christopher Nolan’ın eline düşseydi Michael Caine hangi karakteri canlandırırdı diye de düşünmedim değil. Amy Adams da bildiğiniz üzere uzunca bir süredir Oscar kovalamakta. Bence Deborah Kerr gibi kariyerini altın heykele ulaşamadan tamamlayacak; fakat hiç şüphe yok Nocturnal Animals’la birlikte Story of Your Life’la da çılgınca kampanya yapacağına. Hollywood Reporter’ın roundtable’ında yer almak için artık kaçıncı evini ipotek ettirir bilemiyorum. Neyse, biz bu beraberliğin nasıl sonuçlanacağını öğrenmek için bekliyor olacağız.
İhtimaller: Film, yönetmen, kadın oyuncu (Amy Adams), uyarlama senaryo, kurgu, görüntü yönetimi, özgün müzik, görsel efekt, ses kurgusu, ses miksajı
SULLY (Warner Bros.) – 9 Eylül 2016
Yönetmen: Clint Eastwood
Senaryo: Todd Komarnicki (uyarlama), Chesley “Sully” Sullenberger, Jeffrey Zaslow (otobiyografi)
Oyuncular: Tom Hanks, Aaron Eckhart, Laura Linney, Holt McCallany, Jamey Sheridan, Max Adler, Sam Huntington, Autumn Reeser, Wayne Bastrup, Valerie Mahaffey
Clint Eastwood adını görünce bile gözlerinizi devirdiğinizi hisseder gibiyim. Ama bununla kalmayıp yanına bir başka Amerikan kahramanı (!) Tom Hanks’i de eklemişler ki iyice uykumuzu alabilelim. 2009 yılında gündemi uzunca bir süre meşgul etmiş uçak kazasının kahramanı pilot Sully’yi anlatıyor bu film. New York’dan North Carolina’ya gitmekte olan uçak bir kuşun motora girmesiyle birlikte irtifa kaybetmeye başlamış ve çok büyük bir kazaya sebep olabilecekken pilotun sayesinde Hudson Nehri’nin üzerine yumuşak bir iniş yapmıştı. Tabii ki de yüzlerce ve hatta, şehre düştüğünde oluşabilecek tabloyu düşünürsek, binlerce insanın hayatını kurtardığı için pilot ABD’nin ulusal kahramanlarından biri haline dönüştü. Filmi ne zaman yapılacak diye bekliyorduk. Spielberg yerine kısmet Clint Eastwood’aymış.
Hem kamera önünde, hem de kamera arkasında Oscar başarılarına imza atmış bir ekip var. Biz her ne kadar ABD bayrağını arka plan bellemiş DNA’ya sahip filmlerden sıkılsak da orada ciddi bir alıcısı var. Eastwood da eli yüzü düzgün bir şeyler çıkardığında Akademi tarafından kucaklanmaya epey müsait bir yönetmen. Acaba eski sihrini kaybetti mi diye düşündüğümüz noktada American Sniper ile hortladı. Şimdi de Sully ile şansını deneyecek. Aleyhine işleyen tek bir istatistik var, o da Eastwood’un Aralık ayında gösterime soktuğu filmlerinin daha başarılı olduğu ve daha evvel gösterime girenlerin de epey çuvalladığı. Şimdilik de görünen o ki Sully kendine Eylül ayını görücü tarihi olarak bellemiş. Bakalım Eastwood bu istatistiği de yerle bir edebilecek mi.
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Tom Hanks), yardımcı erkek oyuncu (Aaron Eckhart), uyarlama senaryo, kurgu
A UNITED KINGDOM (Dağıtımcısı belli değil.)
Yönetmen: Amma Asante
Senaryo: Guy Hibbert
Oyuncular: David Oyelowo, Rosamund Pike, Jack Lowden, Terry Pheto, Vusi Kunene, Jack Davenport, Tom Felton, Charlotte Hope, Nicholas Lyndhurst, Laura Carmichael
David Oyelowo, The Butler senesi filmin gösterimlerinin hepsine katılıp ağladı. Selma yılında ağlamayı geçtim sandalyesinden devrilecek pozisyonlara girdiği kareler bile yakalamak mümkün. O yüzden kampanya dendiğinde çirkinleşmekten çekinmeyen oyuncuların yeni filmlerini mutlaka listelerime eklemeye çalışıyorum. A United Kingdom’ın henüz vizyon tarihi belli değil. Daha doğrusu 2017 gibi gözüküyor. Ama çekimler çoktan tamamlanmış ve kulislerde güz festivallerine yetişeceği konuşulmakta. Oyelowo yine tarihten gerçek bir karakter bulmuş kendine. 1966 yılında bağımsızlığını ilan eden Botswana’nın ilk cumhurbaşkanı Seretse Khama’yı kim canlandırıyor bilin bakalım. Üstelik bu yılın bir başka “interracial” trajedi pornosu Loving’le yarışacak bir öyküsü var bu siyaset adamının. Uzunca bir dönem ülkenin gündemine oturmuş beyaz eşiyle pek çok güçlüğe göğüs germek zorunda kalmışlar.
Oyelowo ve Rosamund Pike ikilisi kağıt üzerinde pek kimyası tutmayacakmış gibi dursa da denemekten bir sıkıntı çıkmaz sanırım. Belle ile adını hafızalarımıza kazıyan hem kadın, hem de siyahi yönetmen Amma Asante eğer Ava DuVernay’in yapamadıklarını başarırsa önü açık. Bu arada her ne kadar Oyelowo ile dalga geçsem de çalıştığı yönetmenler sebebiyle adamı tebrik etmeli. Matt Damon’ın kariyerinde tek bir kadın yönetmenle çalışmadığı düşünülürse Oyelowo’nun son üç senesine iki kadın yönetmen sığdırması takdir edilecek bir durum. Filmden epey ümitli olanlar var bu arada onu da ekleyeyim. Eğer yankı uyandırmayı başarır, sıradan bir biyografi olmanın ötesine geçer ve tabii doğru bir dağıtımcıyla buluşursa profilini değiştirmek için fırsat kollayan Akademi’nin yeni oyuncağına dönüşebilir.
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (David Oyelowo), kadın oyuncu (Rosamund Pike), özgün senaryo, kurgu, görüntü yönetimi, prodüksiyon tasarımı, kostüm tasarımı, makyaj & saç tasarımı
WAR MACHINE (Netflix)
Yönetmen: David Michôd
Senaryo: David Michôd (uyarlama), Michael Hastings (kitap)
Oyuncular: Brad Pitt, Ben Kingsley, Emory Cohen, Topher Grace, John Magaro, Scoot McNairy, Will Poulter, Keith Stanfield, Anthony Michael Hall, Meg Tilly, Anthony Hayes, RJ Cyler, Alan Ruck
Brad Pitt’in Dede Gardner ve Jeremy Kleiner’la yürüttüğü yapım şirketi Plan B dört senedir üst üste Oscar başarılarına imza attı: The Big Short, Selma, 12 Years a Slave, Moneyball ve The Tree of Life. War Machine bu şirketin bünyesinden çıkan ve Netflix ortaklığıyla seyirciyle buluşacak yeni bir yapım. Obama’nın başkanlık döneminde hâlâ devam etmekte olan Afganistan’daki savaşı merkezine yerleştirerek başarının peşinden koşan bir generalin hikayesini mizahi bir dille ele alacakmış. Michael Hastings’in The Operators adlı kitabı bu generalin 20 saati aşan ses kayıtlarını gün yüzüne çıkarmıştı. Bakalım War Machine tekrardan gündem yaratabilmeyi başarabilecek mi. Ama artık Oscar’ın formülünü çözmüş bir şirket arkasında olduğu için ben epey güveniyorum.
Brad Pitt her ne kadar 12 Years a Slave ile yapımcı olarak bir Oscar alsa da oyunculuğunun da takdir edilmesini isteyen bir kalabalık var. War Machine aradığımız proje olabilir. Hem kendini önemli hissettirecek bir yapım, hem de Pitt’i çirkinleştirip fiziksel özellikleriyle biraz oynamışlar. Ayrıca kadro adeta yeni neslin yıldız karması gibi. John Magaro’dan Emory Cohen’e, Scoot McNairy’den Keith Stanfield’a kadar harika isimler var. Animal Kingdom ve The Rover’dan tanıdığımız yönetmen bu sefer savaşın iç yüzünü satirik bir komedi olarak tepsiye koyup servise çıkaracak. Umuyorum Akademi de David Michôd’nun tarzını benimser ve gerekli desteği verir. Tek sıkıntı Netflix’de gösterilecek olması. Fakat Plan B’nin bunun bir televizyon projesi değil, bir film olduğuna dair gerekli tanıtımı yapabileceğine inanmaktayım.
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Brad Pitt), uyarlama senaryo, kurgu, görüntü yönetimi, prodüksiyon tasarımı
OLASI ADAY ADAYLARI
BILLY LYNN’S LONG HALFTIME WALK (TriStar Pictures) – 11 Kasım 2016
Yönetmen: Ang Lee
Senaryo: Simon Beaufoy, Jean-Christophe Castelli (uyarlama), Ben Fountain (roman)
Oyuncular: Joe Alwyn, Garrett Hedlund, Steve Martin, Kristen Stewart, Vin Diesel, Chris Tucker, Arturo Castro, Ben Platt, Deirdre Lovejoy, Tim Blake Nelson, Beau Knapp
Teselli ödüllerinin vazgeçilmez ismi Ang Lee’den savaş hicivi izlemeye hazır mısınız? Savaşta çok başarılı olduktan sonra daha çok genci orduya dahil edebilmek için takım arkadaşlarıyla birlikte ülkenin dört bir yanında tura gönderilen Billy Lynn’in öyküsünü anlatacak yeni Ang Lee filmi. Ben Fountain’ın çok konuşulan romanından uyarlanan yapım, ABD’deki savaş anlayışı ve savaş alanında yer almış askerlerin psikolojisini mukayese ederek epey çuvaldız sokuyormuş birilerine. Başrol için pek tanınmayan bir aktör, Joe Alwyn’i seçen Ang Lee aynı zamanda yıllardır ilk kez bu kadar küçük bir stüdyo ile çalışıyor. Açıkçası filmin akıbetini tahmin etmekte epey güçlük çekiyorum. Hem içeriği, hem de kadronun sönüklüğü kafa karıştırıyor. Fakat Danny Boyle’un kadim dostu Simon Beaufoy’un uzun zamandır bu hikayeyi ekrana taşıma isteği varmış. Belki onun adına hürmet ederek ihtimallere biraz inanabiliriz.
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Joe Alwyn), uyarlama senaryo, kurgu, prodüksiyon tasarımı
BLEED FOR THIS (Open Road Films)
Yönetmen & Senaryo: Ben Younger
Oyuncular: Miles Teller, Katey Sagal, Amanda Clayton, Aaron Eckhart, Ciarán Hinds, Ted Levine, Jordan Gelber, Tom DeNucci, Daniel Sauli
Geçtiğimiz yılın Oscar derlemesine de koymuştum Bleed for This’i. O zaman bir dağıtımcısı ve vizyon tarihi yoktu. Gerçi hâlâ ne zaman gösterime gireceği belirlenmiş değil; fakat Open Road filmi elinde tutuyor. Başarısız girişimleriyle tanınan yönetmen Ben Younger, meşhur boksör Vinny Pazienza’nın hayat öyküsünü ekrana taşıyor. “Pazmania Canavarı” olarak tanınan Vinny, arka arkaya kazandığı mücadelelerle zamanının en meşhur sporcularından biriymiş. Miles Teller’ı filmin baş kahramanı, Katey Sagal’ı ise yardımcı rolde annesi olarak izleyeceğiz. Daha şimdiden Sagal’ın filmde harika bir performans ortaya koyduğunu söyleyenler ve bu rolle Oscar’ın beşlisine kalacağını iddia edenler mevcut. Open Road, Spotlight’dan sonra yarışta deneyimlendiği için, Bleed for This eğer ki bir fırtına yaratabilirse, pek çok kategoride karşımıza çıkabilirlermiş gibi hissediyorum.
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Miles Teller), yardımcı kadın oyuncu (Katey Sagal), özgün senaryo, kurgu, ses miksajı
BRAIN ON FIRE (Broad Green Pictures)
Yönetmen: Gerard Barrett
Senaryo: Gerard Barrett (uyarlama), Susannah Cahalan (anı)
Oyuncular: Chloë Grace Moretz, Jenny Slate, Thomas Mann, Tyler Perry, Carrie-Anne Moss, Richard Armitage, Claudio Encarnacion Montero
I Smile Back ile ödül sezonuna hızlı bir giriş yapan dağıtımcı şirket Broad Green, bu sene de Brain on Fire için mesai harcayacakmış. New York Post’da çalışan Susannah Cahalan adlı genç hanımefendinin 2009’da geçirdiği hastalığı konu alıyor film. Yönetmen koltuğunda daha evvel adını duymadığımız Gerard Barrett, Cahalan’ın yanlış teşhis yüzünden geçirdiği sıkıntılı dönemi hatta bir ay evvel ne yaptığını dahi hatırlayamadığı döneme kadar hastalığının tüm evrelerini anlatacakmış. Chloë Grace Moretz’in aşmak istediği Oscar barajı için harika bir fırsat denebilir. Ayrıca kadroda bağımsız sinemadan aşina olduğumuz yüzler de var. Tek sıkıntı Glassland dışında tek bir referansı olmayan yönetmen. Lâkin aklımıza Benh Zeitlin örneğini getiriyor ve imkansızı başarmanın çok da zor olmadığını hatırlıyoruz.
İhtimaller: Film, yönetmen, kadın oyuncu (Chloe Grace Moretz), uyarlama senaryo, kurgu
FINDING DORY (Pixar/Disney)
Yönetmen: Andrew Stanton
Senaryo: Andrew Stanton, Victoria Strouse, Bob Peterson
Seslendirenler: Ellen DeGeneres, Albert Brooks, Hayden Rolence, Diane Keaton, Eugene Levy, Ty Burrell, Kaitlin Olson, Ed O’Neill, Willem Dafoe, Vicki Lewis, Idris Elba, Dominic West, Michael Sheen, Bob Peterson
Normalde animasyonları tek bir başlık altında toplayıp aradan çıkarmayı tercih ediyorum. Ama sanırım En İyi Film adaylığı için mücadele edebilecek ölçekteki yapımları burada ağırlamam sıkıntı olmaz. Finding Nemo 2003 yılında gösterime girdiğinde Pixar’ın en büyük hitlerinden biri olmuş, film eleştirel anlamda da zirve noktasını görüp Ellen DeGeneres’in seslendirme performansıyla epey gündemde kalmıştı. Pixar, 13 yıl aradan sonra DeGeneres tarafından seslendirilen karakteri Nemo’nun yerine koyup yeni bir öykü kaleme almış. Muhtemelen içimizi ısıtıp sinema salonundan bizi bir paket mendile bedel gözyaşıyla uğurlayacak. Lâkin bu preferential oylama sistemi animasyonların pek işine yaramıyor. Akademi’nin üye profilini daha gençleştirmek adına aldığı kararlar da ne kadar faydalı olur bilinmez. Çıkmadık candan ümit kesilmez diyerek Toy Story 3 ve Up’ın başarısını takip edecek sıradaki Pixar animasyonunu merakla bekliyoruz. Yalnız Inside Out bile bunu başaramadıysa Finding Dory’nin ciddi desteğe ihtiyacı olacak.
İhtimaller: Film, uyarlama senaryo, özgün müzik, ses kurgusu, animasyon
FIVE SECONDS OF SILENCE (Paramount) – 23 Kasım 2016
Yönetmen: Robert Zemeckis
Senaryo: Steven Knight
Oyuncular: Brad Pitt, Marion Cotillard, Jared Harris
Çekimleri yeni başlayan Five Seconds of Silence’ın vizyon tarihi ertelenirse hiç şaşırmayacağım, öncelikle onu söyleyeyim. Zemeckis çağımızın iki büyük yıldızını bir araya getiriyor filminde. Brad Pitt ile Marion Cotilard, İkinci Dünya Savaşı sırasında bir Nazi subayını öldürmek üzere görevlendirilmiş iki tetikçi. Görev sırasında birbirlerine aşık olup evleniyorlar. Bir zaman sonra teşkilat Pitt’e Cotillard’ı öldürmesi için emir veriyor. Mr. & Mrs. Smith’in epey ciddi bir versiyonu kısacası. Ödül sezonlarında her daim sevilmiş filmlerin altına imzasını atmış Steven Knight yazmış senaryoyu. Eğer yetişirse yarışın çok önemli bir parçası hâline gelebilir Five Seconds of Summer. 2016’ya sayısız filmle giriş yapmayı planlayan Brad Pitt’in kendini Plan B yerine Paramount’un kollarına teslim etmiş olması da enteresan.
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Brad Pitt), kadın oyuncu (Marion Cotillard), özgün senaryo, kurgu, görüntü yönetimi, prodüksiyon tasarımı, kostüm tasarımı, özgün müzik, makyaj & saç tasarımı, ses kurgusu, ses miksajı
THE GIRL ON THE TRAIN (Universal Pictures) – 7 Ekim 2016
Yönetmen: Tate Taylor
Senaryo: Erin Cressida Wilson (uyarlama), Paula Hawkins (roman)
Oyuncular: Emily Blunt, Rebecca Ferguson, Haley Bennett, Justin Theroux, Luke Evans, Édgar Ramirez, Allison Janney, Lisa Kudrow, Laura Prepon
Bu filme epey güvenenler, hatta Emily Blunt’ın Oscar alacağını iddia edenler mevcut. Fakat dikkat ederseniz Gone Girl’le aynı kalabalık. Üstelik onun kadar bile iyi çıkmayacağı da apaçık ortada. Bir; Paula Hawkins’in hikayesi oldukça zayıf. İki; yönetmeni Fincher kadar vizyon sahibi değil. Bu adam daha evvel The Help’i çekti hatırlatırım. Ve üç; Ekim ayında vizyona giriyor olması da ödül sezonunda olmayı çok istediğini ama mucizelere ihtiyacı olduğunun habercisi. Kitabı okuyanlar bile plajda tükettikten sonra Hawkins’in romanını denize fırlattığından hikayeyi nasıl süsleyecekler çok merak ediyorum. Her gün trende eskiden oturduğu eve taşınan çifti gözetleyen ana karakterimizin bir anda içine dahil olduğu gizemli olaylar zinciri anlatılacakmış. Blunt tek umut. Bir de Universal’ın bu seneki takvimi epey boş. Eğer The Girl on the Train için de çalışmayacaklarsa paralarını ne için harcayacaklar merak ediyorum.
İhtimaller: Film, kadın oyuncu (Emily Blunt), uyarlama senaryo, kurgu, görüntü yönetimi
GOLD (TWC-Dimension)
Yönetmen: Stephen Gaghan
Senaryo: Stephen Gaghan, Patrick Massett, John Zinman
Oyuncular: Matthew McConaughey, Édgar Ramirez, Bryce Dallas Howard, Joshua Harto, Timothy Simons, Michael Landes, Corey Stoll, Toby Kebbell, Bruce Greenwood, Stacy Keach
Harvey Weinstein’in kardeş şirketi Dimension normalde dağıttığı belgeselerle tanınan bir firma. Ama neden bilinmez Gold’u buraya paslamışlar. Kamera arkasında Syriana ile George Clooney’nin ilk Oscar’ını kazanmasına yardımcı olan Stephen Gaghan var. Traffic’in senaryosunu yazmış bu beyne görüntü yönetmeni olarak da Robert Elswit eşlik ediyor. Matthew McConaughey rolü için çılgınca kilo almış ve saçlarının üst kısmını da kazıtmış. Adam besbelli Dallas Buyers Club’la gelen ödülün havasına kapılmış ve kariyerine yeni adaylıklar eklemek istiyor. Endonezya’da altın aramak üzere yollara düşen şanssız bir adamla, bir yerbilimcinin başından geçenleri konu alıyormuş bu arada film. Heyecansız dursa da Édgar Ramirez de kendini Joy ile bu kalabalığa tanıttığından çifte oyunculuk adaylığı gelebilir. Harvey’nin elini kana bulamaktan çekinmeyeceğini hepimiz biliyoruzdur artık sanırım.
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Matthew McConaughey), yardımcı erkek oyuncu (Édgar Ramirez), özgün senaryo, kurgu, görüntü yönetimi, prodüksiyon tasarımı, makyaj & saç tasarımı, ses miksajı
HOW TO TALK TO GIRLS AT PARTIES (A24 Films)
Yönetmen: John Cameron Mitchell
Senaryo: Philippa Goslett, John Cameron Mitchell (uyarlama), Neil Gaiman (kısa hikaye)
Oyuncular: Elle Fanning, Alex Sharp, Nicole Kidman, Ruth Wilson, Matt Lucas, Joanna Scanlan, Elarica Gallacher, Jessica Plummer
Hedwig and the Angry Inch, Shortbus ve Rabbit Hole gibi üç film yapıp, üçünde de hedefi onikiden tutturan John Cameron Mitchell büyük bir film projesiyle geri dönüyor. Yine arkasında Nicole Kidman’ın desteği var. Fakat konu bugüne kadar yaptığı her şeyden farklı durmakta. Neil Gaiman’ın kısa hikayesinden uyarlanan How to Talk to Girls at Parties, 70’lerin Londra’sında ve kentin en tekinsiz bölgelerinden Croydon’da geçecek. Dünyada hayatını sürdürmekte olan bir uzaylı ile onun çekim alanından çıkamayan ergen esas oğlanımızın aşkı anlatılacakmış. Fakat Mitchell şimdiden Romeo ve Juliet benzetmeleri yapmaya başladı. Hatta kan davası olan aileler değil uzaylılar ve 70’lerin çılgın punkçıları karşılayacakmış bizleri. Kağıt üzerinde fazla uyduruk dursa da bir kısmı müzikal olması beklenen yapım tatmin edici bir eleştirel başarıya ulaşabilir. Hatta yardımcı kadın oyuncudaki çılgın veteran boşluğunu Nicole Kidman’a doldurtmak bile isteyebilirler.
İhtimaller: Film, yönetmen, kadın oyuncu (Elle Fanning), yardımcı kadın oyuncu (Nicole Kidman), uyarlama senaryo, kurgu, prodüksiyon tasarımı, kostüm tasarımı, özgün şarkı, makyaj & saç tasarımı
INDIGNATION (Summit Entertainment)
Yönetmen: James Schamus
Senaryo: James Schamus (uyarlama), Philip Roth (roman)
Oyuncular: Logan Lerman, Sarah Gadon, Pico Alexander, Danny Burstein, Linda Emond, Tracy Letts, Ben Rosenfield
“Atonement’ın Yahudi versiyonu” olarak yorumlanan Indignation, önce Sundance’de sonra da Berlin’de seyirci karşısına çıktı. ABD’de de hatırı sayılır eleştiriler alsa da Avrupalı izleyici filme pek yüz vermedi. Fakat özellikle Logan Lerman’ın adaylığı için umudu olanlar var. Filmin en büyük handikapı tabii ki de Summit’in elinde olması. Geçmişte The Hurt Locker, A Better Life ve The Impossible gibi başarıları olsa da Oscar oyununa çok hakim bir şirket değil. Bu arada hikaye Philip Roth’un romanından uyarlanamış ve 1951 New York’unda geçiyor. Genç ve idealist Yahudi oğlanımız cinsel uyanışının tam ortasında hem anti-Semitizm hem de hayatını kaosa çeviren bir kadınla uğraşmak zorunda kalıyor. Bana Atonement’dan ziyade biraz da Brooklyn’i hatırlattı. Küçük ölçekli, ağlak bir film gibi duruyor. Umarım Logan Lerman’ın yükselişine tanık oluruz Indignation sayesinde.
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Logan Lerman), yardımcı kadın oyuncu (Sarah Gadon), uyarlama senaryo, prodüksiyon tasarımı, kostüm tasarımı
THE INFILTRATOR (Summit Entertainment)
Yönetmen: Brad Furman
Senaryo: Ellen Brown Furman (uyarlama), Robert Mazur (otobiyografi)
Oyuncular: Bryan Cranston, Yul Vazquez, Diane Kruger, Said Taghmaoui, Tom Vaughan-Lawlor, Benjamin Bratt, John Leguizamo, Amy Ryan, Juliet Aubrey, Elena Anaya, Olympia Dukakis, Joe Gilgun
Sarah Silverman’a SAG adaylığı kazandırarak harika bir başlangıç yapan Broad Green Pictures, Emmy ödüllü aktör Bryan Cranston’la yeni bir film için masaya oturmuş. Pablo Escobar’ın ipliğini piyasaya çıkaran DEA ajanı olarak izleyeceğiz nam-ı diğer Heisenberg’i. “Brad Furman da kimmiş?” dediğinizi duyar gibiyim. Ama Trumbo’nun yönetmeni Jay Roach için de aynı şeyi söylemiştik. Bir kez önemli ödüllerin barajını aştınız mı kimle çalıştığınız önemli olmuyor. Her şey rolü ne kadar satabildiğinizde bitiyor. Biraz makyaj, biraz abartılı oyunculuk ve kabul edilebilir bir senaryonun kokusunu alır gibiyim. Film beğenildiği takdirde Cranston sayesinde The Infiltrator birkaç kategoriye daha sızabilir.
İhtimaller: Film, erkek oyuncu (Bryan Cranston), uyarlama senaryo, kostüm tasarımı, prodüksiyon tasarımı, makyaj & saç tasarımı
JASON BOURNE (Universal) – 29 Temmuz 2016
Yönetmen: Paul Greengrass
Senaryo: Matt Damon, Paul Greengrass, Christopher Rouse (uyarlama), Robert Ludlum (karakterler)
Oyuncular: Matt Damon, Julia Stiles, Alicia Vikander, Tommy Lee Jones, Vincent Cassel, Riz Ahmed, Ato Essandoh, Scott Shepherd
Bence yılın sürpriz yarışçılarından biri olmaya aday Jason Bourne. Neden mi? The Bourne Ultimatum’un üç dalda birden Oscar’a aday olup kurgu dahil olmak üzere bu üç kategoride de galip geldiğini hatırlıyorsunuzdur umarım. Matt Damon ve Paul Greengrass’in tekrar seriye dönmüş olması, Universal’ın yaz ortası vizyon geleneğini sürdürmesi beni epey işkillendiriyor. Gişe başarısı elde edeceklerine zaten şüphe yok. Ama eleştirmenlerden de destek alırsa James Bond’un Skyfall ile yapamadıklarını Damon ile saz arkadaşları, Jason Bourne sayesinde yapabilir. The Martian ile aldığı bedava adaylığı sakın unutmayın. Bu Damon’ın kendini canlandırdığı durumlarda işin performansına değil, filmi taşıyıp taşımadığına baktığının en büyük işaretçisi. Gerçi geçtiğimiz senenin filmlerinde Oscar’ın erkek oyuncu dalı için mücade edenlerde genel bir zayıflık vardı ya neyse.
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Matt Damon), uyarlama senaryo, kurgu, görüntü yönetimi, ses kurgusu, ses miksajı
LION (The Weinstein Company)
Yönetmen: Garth Davis
Senaryo: Luke Davies (uyarlama), Saroo Brierley (roman)
Oyuncular: Dev Patel, David Wenham, Nicole Kidman, Rooney Mara, Nawazuddin Siddiqui, Menik Gooneratne, Pallavi Shard, Eamon Farren
Kimileri Harvey’nin asıl hazinesinin The Founder değil Lion olduğunu düşünüyor. Eğer tutarsa ödül sezonunun orta yerine bomba gibi bırakılır, tutmazsa unutturmaya çalışılır. Romanının epey bir hayranı var. Dev Patel’in çevresinde dönecek film Avustralyalı bir aile tarafından evlatlık edinilen Hint çocuğun ülkesine dönüp ailesini arayışını konu alacakmış. Yönetmen Garth Davis tam anlamıyla bir no-name. Daha evvel Top of the Lake’in bölümlerini yönetmiş ve 2017’de de Mary Magdalene’i anlatacak bir filmle geliyormuş. Filmin arkasında The King’s Speech yapımcılarının olduğunu da hatırlatayım. 2015 yılında gerçekleşen Cannes Film Festivali’nde basına görüntüleri verilmiş ve oldukça da enteresan yorumlar gelmişti. Bakalım dedikleri kadar çıkacak mı.
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Dev Patel), uyarlama senaryo, kurgu, görüntü yönetimi, özgün müzik
A MONSTER CALLS (Focus Features) – 14 Ekim 2016
Yönetmen: Juan Antonia Bayona
Senaryo: Patrick Ness (uyarlama & kitap)
Oyuncular: Lewis MacDougall, Liam Neeson, Sigourney Weaver, Felicity Jones, Toby Kebbell, James Melville, Lily-Rose Aslandogdu, Geraldine Chaplin
Çocuk filmlerinin Oscar’da çok büyük başarılar elde ettiğine bugüne kadar şahit olmadık. Fakat Akademi’nin görsel teknik dallardaki branş üyeleri Alice in Wonderland, Cinderella, Snow White and the Huntsman gibi yapımları takdir etmekten vazgeçmiyor. A Monster Calls hem okul hayatında, hem de annesinin hastalığı sebebiyle sıkıntılar çeken küçük bir çocuğun imdadına ağaç şeklinde bir canavarın koşmasını anlatıyor. Türkiye’de bu kitabı çocuk reyonlarında bulmanız mümkün. Epey de seveni var hatta. Focus son dönemde özellikle bağımsız sayılabilecek şirketler arasında yarışa ufak dokunuşlar yaparak güzel başarılara imza attı. Eğer The Impossible ile Oscar barajını bir şekilde aşan yönetmen Juan Antonia Bayona’yı yeni bir Guillermo del Toro olarak pazarlayabilirlerse önleri açık.
İhtimaller: Film, yönetmen, uyarlama senaryo, görüntü yönetimi, prodüksiyon tasarımı, kostüm tasarımı, özgün müzik, makyaj & saç tasarımı, görsel efekt, ses kurgusu, ses miksajı
QUEEN OF KATWE (Walt Disney Studios)
Yönetmen: Mira Nair
Senaryo: William Wheeler (uyarlama), Tim Crothers (biyografi)
Oyuncular: Lupita Nyong’o, David Oyelowo, Madina Nalwanga, Ntara Mwine, Maurice Kirya, Charity Rose Pimer
Söylentiler Disney’in varını yoğunu bu film için ortaya koyacağı yönünde. E tabii aşırı beyaz adaylardan sonra bulunan damar büyük stüdyoların oyuncağına dönecek. Ugandalı satranç dahisi Phiona Mutesi’nin biyografisi diyebiliriz Queen of Katwe’ye kısaca. Oldukça sıkıntılı bir çocukluk geçirmesine rağmen büyük başarılar elde eden bu olimpiyat şampiyonu hanım kızımız bir dönem medyanın da epey ilgisini çekmişti. Bir yanda kariyerini bir türlü toparlayamayan Mira Nair, bir yanda kampanya dönemi dibi görüp insanın midesini bulandıracak şovlara girişen David Oyelowo, diğer yanda da Hollywood’un tatlı prensesi Lupita Nyong’o. Umuyorum kağıt üzerinde durduğu kadar sıkıcı bir film değildir. Belki kiralık durmayan bir yönetmenin ellerine teslim edilseydi daha çok şey bekleyebilirdik.
İhtimaller: Film, yönetmen, kadın oyuncu (Lupita Nyong’o), yardımcı erkek oyuncu (David Oyelowo), uyarlama senaryo, kurgu, görüntü yönetimi, özgün müzik
ROGUE ONE: A STAR WARS STORY (Walt Disney Studios) – 16 Aralık 2016
Yönetmen: Gareth Edwards
Senaryo: Gary Whitta, Chris Weitz (uyarlama), George Lucas (karakterler)
Oyuncular: Felicity Jones, Diego Luna, Riz Ahmed, Ben Mendelsohn, Donnie Yen, Jiang Wen, Forest Whitaker, Alan Tudyk, Jonathan Aris
Eğer Star Wars’la azıcık ucundan ilgileniyorsanız Rogue One için heyecanlanmamanız imkansız. Star Wars dünyasını alıp sıfırdan bir hikaye inşa etmeye çalışacaklar ve muhtemelen ses miksajı, ses kurgusu ve görsel efekt dallarında kesin adaylıklar gelecek. Şimdi soru şu: Rogue One, asıl Star Wars serisinden daha başarılı olup büyük kategorilere de sızabilir mi? Muhtemelen gösterime girene kadar kimse izleyemeyeceğinden epey sıkıntı yaşanacak ama The Force Awakens sayesinde deneyimlenen Disney buna uygun bir muamele yapar diye umut ediyorum. Bu arada 2016’nın Ben Mendelsohn’ın yılı olduğunu söyleyebilir miyiz? Sanırım burada da kötü karakteri canlandırıyormuş. Bir sonraki filmi de Akademi’nin pek sevdiği Steven Spielberg’e ait. Daha ne olsun?
İhtimaller: Film, yönetmen, kadın oyuncu (Felicity Jones), yardımcı erkek oyuncu (Ben Mendelsohn), uyarlama senaryo, kurgu, görüntü yönetimi, prodüksiyon tasarımı, kostüm tasarımı, özgün müzik, makyaj & saç tasarımı, ses kurgusu, ses miksajı, görsel efekt
SNOWDEN (Open Road Films) – 16 Eylül 2016
Yönetmen: Oliver Stone
Senaryo: Kieran Fitzgerald, Oliver Stone (uyarlama), Luke Harding, Anatoly Kucherena (kitap)
Oyuncular: Joseph Gordon-Levitt, Shailene Woodley, Melissa Leo, Timothy Olyphant, Zachary Quinto, Tom Wilkinson, Nicolas Cage, Keith Stanfield, Rhys Ifans, Joely Richardson, Ben Schnetzer, Scott Eastwood
Önce 2015’de gösterime girecek diye bekledik. Ardından film 2016’ya ertelendi ve Mayıs ayı gösterim tarihi olarak belirlenince ödül mevsimine uygun bir yapım olmadığını anladık. Fakat Open Road şok bir karar alarak Snowden’ı Eylül ayına erteledi. Bu da bir ödül beklentisi olduğunun sinyallerini veriyor. Yalnız Eylül ayının da tam anlamıyla Oscar koktuğunu söyleyemeyeceğim. Daha çok Oscar’a aday olmak isteyen, fakat yürüyecek çok yolu olan yapımlar için temel atma ayı. Sonu Black Mass gibi de bitebilir. Joseph Gordon-Levitt aldığı büyük rollerle birkaç yıldır ciddiye alınmak istediğini gösteriyor. Shailene Woodley ve Melissa Leo hikayedeki kilit karakterlere can vermekte. Belki onlara da bir şeyler çıkar. Yalnız bir taraftan da Laura Poitras’ın başyapıtı Citizenfour’u yeni hazmettiğimiz gerçeği var. Bu kadar kısa bir aradan sonra tekrardan Snowden’ın hikayesini dinlemeye hazır mıyız?
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Joseph Gordon-Levitt), yardımcı kadın oyuncu (Shailene Woodley), yardımcı kadın oyuncu (Melissa Leo), uyarlama senaryo, kurgu, görüntü yönetimi
TULIP FEVER (The Weinstein Company)
Yönetmen: Justin Chadwick
Senaryo: Tom Stoppard (uyarlama), Deborah Moggach (roman)
Oyuncular: Dane DeHaan, Alicia Vikander, Christoph Waltz, Holliday Grainger, Judi Dench, Jack O’Connell, Cara Delevingne, Matthew Morrison, Tom Hollander, Cressida Bones, Douglas Hodge, David Harewood
Harvey Weinstein’ın kurguyu beğenmemesi üzerine filmin yönetmenini çiğneyerek her işe karışması zaten epey meşhur bir durum. Grace of Monaco döneminde Olivier Dahan ile tartışmaları basına taşınmıştı. İşte Mandela: Long Walk to Freedom ile elinden tuttuğu Justin Chadwick’in filmi Tulip Fever’ı da kurgusuna karışmak istediği için bir sene erteledi Harveycik. Filmin kadrosundan hikayesine her şey Oscar kokuyor. Ama hâlâ bir vizyon tarihi yok. 17. yüzyıl Hollanda’sında geçen yapım, o dönemde çalışan bir ressamın portresini çizdiği evli bir kadına aşık olmasını anlatacak. Arada kıskanç bir eş, lale ticaretine kadar uzanan geniş bir hikaye var. Her şey göz doldursa da ben Tulip Fever’dan kötü kokular almaya başladım. Umarım yanılıyorumdur. Çünkü iyi bir şeyler çıkarsa Vikander kariyerine yeni bir Oscar adaylığı ekleyebilir ve Justin Chadwick’in de önü açılır.
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Dane DeHaan), kadın oyuncu (Alicia Vikander), yardımcı erkek oyuncu (Christoph Waltz), yardımcı kadın oyuncu (Judi Dench), uyarlama senaryo, kurgu, görüntü yönetimi, prodüksiyon tasarımı, kostüm tasarımı, özgün müzik, makyaj & saç tasarımı
UNA (Dağıtımcısı belli değil.)
Yönetmen: Benedict Andrews
Senaryo: David Harrower (uyarlama & oyun)
Oyuncular: Rooney Mara, Ben Mendelsohn, Indira Varma, Tara Fitzgerald, Tobias Menzies, Riz Ahmed, Isobelle Molloy, Poppy Corby-Tuech, Ciaran McMenamin
Rooney Mara’nın geçtiğimiz yaz çektiği Una benim merak ettiğim 2016 filmleri arasında zirveye oynamakta. Çünkü karşısında Ben Mendelsohn’ı izleyeceğimiz için acaba bu ikili birlikte döktürür ve Oscar adaylıklarına yürür mü diye düşünüyorum. Hiç olmadı ben kendi ödüllerime aday eder nefsimi köreltirim. Mara, Mendelsohn’ın 15 yıl evvel taciz ettiği ve seneler sonra karşısına çıkan bir kızı canlandıracakmış. Tiyatro sahnesinden beyazperdeye taşınan hikaye muhtemelen epey tartışılacak ve burada da gündemi meşgul edecektir diye düşünüyorum. Ama bir şekilde bu ağırlığın altından kalkabilirlerse önleri açık. Nedense Cannes’da karşımıza çıkma ihtimali varmış gibi geliyor Una’nın. Gerçi bir dağıtımcısı yok; fakat o tarihe kadar elbet birilerinin eline geçer hakları. Mara, Carol’la yakaladığı çıkışı devam ettirecek gibi. Bu arada filmin kurgusunu Richard Ayoade’in, görüntü yönetmenliğini ise Yorgos Lanthimos’un ekibinden birileri üstlenmiş. Beklentiler yüksek!
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Ben Mendelsohn), kadın oyuncu (Rooney Mara), uyarlama senaryo, kurgu, görüntü yönetimi
WILSON (Fox Searchlight)
Yönetmen: Craig Johnson
Senaryo: Daniel Clowes (uyarlama, grafik roman)
Oyuncular: Woody Harrelson, Laura Dern, Judy Greer, Cheryl Hines
Daha evvel hakları Alexander Payne’in elinde olan bir hikaye ne kadar kötü olabilir ki? The Skeleton Twins ile çıkış yapan Craig Johnson bu yeni filminde bağımsız sinemanın meşhur yüzlerini buluşturuyor. Eşinden boşanmış Wilson isimli ana karakterimizin geçmişiyle hesaplaştığı için düştüğü müşkül durumları izleyecekmişiz. İçinden bir Enough Said çıkması mümkünmüş gibi hissediyorum nedense. O film de hatırlarsanız epey yaklaşmıştı Oscar adayı olmaya. Fox Searchlight henüz bir vizyon tarihi açıklamasa da Wilson güze yetişecek gibi. Çekimler tamamlanmış, şimdi sadece Toronto ve Telluride’da yer kapmak için sırasını bekliyor. Bill Hader’ın alamadığı adaylıkları Woody Harrelson alırsa pek şaşırmayacağım. Ne de olsa sektörün aşina olduğu bir isim.
İhtimaller: Film, erkek oyuncu (Woody Harrelson), yardımcı kadın oyuncu (Laura Dern), uyarlama senaryo
THE YELLOW BIRDS (Warner Bros.)
Yönetmen: Alexandre Moors
Senaryo: David Lowery (uyarlama), Kevin Powers (roman)
Oyuncular: Alden Ehrenreich, Tye Sheridan, Jack Huston, Jennifer Aniston, Toni Collette, Jason Patric, Rhoda Griffis, Aylin Tezel, Rober Pralgo, Olivia Crocicchia
Ain’t Them Bodies Saints sonrası sessizliğe gömülen David Lowery, Blue Caprice’in yönetmeni Alexandre Moors’a teslim ettiği senaryosuyla geri dönüyor. The Yellow Birds, Irak Savaşı’nda görev almakta olan üç asker üzerinden epey sulu gözlü bir öykü anlatacakmış. Alden Ehrenreich ve Tye Sheridan hikayenin merkezindeki iki genci, Jack Huston onların komutanını, Jennifer Aniston ise muhtemelen gözyaşlarımızı harekete geçirecek anneyi canlandırıyor. Çok heyecanlanmamaya çalışsam da kadro adeta göz kamaştırmakta. Umuyorum altında Spielberg ya da Eastwood imzası yok diye bu filmi es geçmezler. Ne de olsa ancak Amerikan bayrağı gözlerine sokulursa aday etmeyi seviyorlar söz konusu savaş olduğunda. Tye Sheridan’ın Mud sonrası daha büyük kitlelerle buluşmaya ihtiyacı vardı. The Yellow Birds bu misyonu tamamlayacak gibi.
İhtimaller: Film, yönetmen, erkek oyuncu (Tye Sheridan), erkek oyuncu (Alden Ehrenreich), yardımcı erkek oyuncu (Jack Huston), yardımcı kadın oyuncu (Jennifer Aniston), uyarlama senaryo, kurgu, görüntü yönetimi
THE ZOOKEEPER’S WIFE (Focus Features)
Yönetmen: Niki Caro
Senaryo: Angela Workman (uyarlama), Diana Ackerman (biyografi)
Oyuncular: Jessica Chastain, Johan Heldenbergh, Daniel Brühl, Michael McElhatton, Anna Rust, Iddo Goldberg, Goran Kostić, Shira Haas, Efrat Dor
Publicity whore olarak tanımlanabilecek Jessica Chastain tabii ki de kadın bir yönetmen, kadın bir senarist ve merkezinde kadın olan bir hikayeyi peşinde sürükleyerek Oscar yarışına katılacaktı, ne sandınız? Nazi istilası sırasında Varşova Hayvanat Bahçesi’nin yöneticiliğini yapan Zabinski ailesi, o dönemde epey aileye ev sahipliği yaparak pek çok hayat kurtarmış. Schindler’s List olmak için çabalayacak yapım, soykırımı favori temaları arasında sayabileceğimiz Akademi’nin damarını tutturursa işimiz zor. Tabii Focus Features’ın Tom Ford ve Loving isimli bir başka zeitgeist olma çabasındaki filmi pazarlaması sebebiyle The Zookeeper’s Wife için yaptıkları planlar unutulurmuş gibi gözüküyor. Yalnız Jessica Chastain gerekirse Melissa Leo gibi üzerine kürkü geçirip FYC fotoğrafları çektirecek çaresizlikte bir kadın, bunu unutmayın. O yüzden azıcık iyi çıkması dahilinde, üç senelik kariyerinin ilk tacı kondurulur.
İhtimaller: Film, erkek oyuncu (Johan Heldenbergh), kadın oyuncu (Jessica Chastain), yardımcı erkek oyuncu (Daniel Brühl), uyarlama senaryo, prodüksiyon tasarımı, kostüm tasarımı, özgün müzik
KISA KISA UZAK İHTİMALLER…
20TH CENTURY WOMEN (Yön: Mike Mills | Oyn: Annette Bening, Greta Gerwig, Elle Fanning): Harvey Weinstein’in tahtına aday gösterilen Megan Ellison kalıpların dışına çıkarak daha evvel senaryosunu okuyup çok beğendiği 20th Century Women’ın yapımcılığını üstlenmiş. Kadroda ünlü yüzler, kamera arkasında ise Beginners’dan tanıdığımız Mike Mills var. Zero Dark Thirty, Her, American Hustle ve Foxcatcher’la Oscar başarıları elde eden Annapurna Pictures’ın yeni numarası olabilir.
THE ACCOUNTANT (Yön: Gavin O’Connor | Oyn: Ben Affleck, Anna Kendrick, J.K. Simmons): Vizyon tarihi şüphe uyandırsa da sanırım The Accountant gişede başarı elde edip köşesine çekilecek. Yine de kadrodan birilerinin sürpriz yapma ihtimali var. Çünkü yapısı itibariyle bana The Judge’ı hatırlatıyor. Gavin O’Connor da Hollywood’un ısmarlama projelerine atanan yeni yönetmen adayımıza dönüştü.
AMERICAN HONEY (Yön: Andrea Arnold | Oyn: Shia LaBeouf, Arielle Holmes): İngiliz bağımsız sinemasının önemli yönetmenlerinden Andrea Arnold, gittiği yere peşinden tartışmaları sürükleyen Shia LaBeouf’le yeni bir film çekmiş. A24 Films’in elindeki yapım pek Oscar kokmasa da özellikle Bağımsız Ruh ve Gotham gibi ödüllerde karşımıza çıkabilirmiş gibi duruyor.
AMERICAN PASTORAL (Yön: Ewan McGregor | Oyn: Ewan McGregor, Jennifer Connelly, Dakota Fanning): Philip Roth’un meşhur romanı Ewan McGregor’ın ellerinde… Göz dolduran bir kadrosu var, fakat pek çok Oscar tahmincisinin aksine ben American Pastoral’dan pek umutlu değilim. Henüz bir dağıtımcısı olmaması ve Lakeshore gibi ödül sezonuna yabancı bir yapımcısı olması sıkıntılı.
BRIDGET JONES’S BABY (Yön: Sharon Maguire | Oyn: Renée Zellweger, Colin Firth, Patrick Dempsey): Hugh Grant’siz yeni Bridget Jones filmi de tam ödül sezonunun ortasında gösterime girecek. Ticari bir başarı elde edilirse Renée Zellweger’ın dönüşü adaylıklarla kutlanabilir. Özellikle Altın Küre cephesinden filme komedi/müzikal dallarında epey destek gelecektir diye düşünüyorum. Tabii yine de çok bel bağlamamalı. İkinci film gibi çuvallaması da mümkün.
CERTAIN WOMEN (Yön: Kelly Reichardt | Oyn: Laura Dern, Kristen Stewart, Michelle Williams): Sundance’de prömiyerini yapan Certain Women, hiç de fena olmayan eleştiriler topladı. Laura Dern ve Michelle Williams’ı buluşturmuş olması bile ilgimizi çekiyor. Reichardt zaten eleştirmenlerin pek sevdiği bir yönetmen. Sanıyorum bu sefer de özellikle bağımsız filmleri ödüllendiren grupların favorilerinden birine dönüşüp köşesine çekilecek.
CHRISTINE (Yön: Antonio Campos | Oyn: Rebecca Hall, Michael C. Hall, Tracy Letts): Sundance’de prömiyerini yapan Christine oldukça iyi eleştiriler almış ve Rebecca Hall’un canlı yayında kendini öldüren muhabir rolüyle Oscar yarışına adını yazdıran ilk isim olduğu söylenmişti. Ama dağıtımcı The Orchard. Henüz belgesel dalı haricinde pek deneyimleri yok. Bağımsız Ruh ve Gotham’ın üzerine çıkabilecekleri şüpheli.
THE CIRCLE (Yön: James Ponsoldt | Oyn: Emma Watson, Tom Hanks, John Boyega): Dave Eggers’ın meşhur romanı The End of the Tour ile gözümüze giren James Ponsoldt’un yönetiminde beyazperdeye taşınıyor. Emma Watson’ın alacağı ilk Oscar adaylığı için heyecanlanmanız mümkün. Ama filmin arkasındaki dağıtımcı EuropaCorp pek başarılı değil bu ödül işlerinde. Yarışa dahil olmaya en çok The Homesman ile yaklaştılar. Onun da durumu ortada…
COLLATERAL BEAUTY (Yön: David Frankel | Oyn: Will Smith, Keira Knightley, Kate Winslet): Ödül sezonuna hitap etmekten ziyade commercial bir proje gibi duruyor Collateral Beauty. Yönetmen koltuğunda The Devil Wears Prada’dan tanıdığımız David Frankel var. Oyuncu kadrosu ise yıldızlarla dolu. Noel’e yakın bir tarihte gösterime giriyor olması sebebiyle biraz korkuyorum. Ama bu film kimin işine yarar kestiremiyorum.
COMANCHERIA (Yön: David Mackenzie | Oyn: Chris Pine, Ben Foster, Jeff Bridges): Perfect Sense ve Starred Up ile ara ara şaşırtan yönetmen David Mackenzie anlı şanlı bir suç filmi çekiyor. Chris Pine ve Ben Foster kaçacak, Jeff Bridges da kovalayacak. Kağıt üzerinde her şey harika. Fakat Inside Llewyn Davis ve Pride haricinde CV’si boş olan CBS Films’in Oscar deneyimi yok. Dolayısıyla önce çıkaracakları gürültüyü görmemiz şart.
CUSTODY (Yön: James Lapine | Oyn: Viola Davis, Catalina Sandino Moreno, Ellen Burstyn): Viola Davis’in başrolünde yer aldığı bol gözyaşı vaat eden bir mahkeme draması. 2017’de gösterime girecek gibi gözükse de film çekileli neredeyse bir sene olacak. Bu kadar bekletilmesinin sebebi filmin ödül sezonuna layık bir iş olması diyorlar. Ne kadar doğru olduğunu pek yakında öğreneceğiz.
FLORENCE FOSTER JENKINS (Yön: Stephen Frears | Oyn: Meryl Streep, Hugh Grant, Simon Helberg): Meryl Streep’in abarta abarta oynadığı yeni bir karakter daha! Berbat bir sesi olmasına rağmen opera sanatçısı olmak için uğraş veren zengin bir kadını canlandırıyormuş. Fragman ciddi anlamda korkunç duruyor. Mayıs’da gösterime girmesi şüphe uyandırsa da filmi Fox’un alması kafaları karıştırdı. Into the Woods’la bile aday olmayı başardığından kesin konuşmamaya gayret ediyorum. Korkmuyorum, titriyorum.
GIFTED (Yön: Marc Webb | Oyn: Chris Evans, Jenny Slate, Lindsay Duncan): Pek sevdiğim yönetmen Marc Webb oldukça sevimli bir kadroyu bir araya getirerek ölen kızkardeşinin çocuğunu evlatlık edinmek isteyen bir adamın öyküsünü taşıyacakmış beyazperdeye. Oscar ödüllü Octavia Spencer’a da küçük bir rol teslim eden Webb, daha evvel de çatısı altında çalıştığı Fox Searchlight’a satmış filmini. Keşkelerimin bir numarasında yer aldığına şüpheniz olmasın Gifted’ın.
GHOSTBUSTERS (Yön: Paul Feig | Oyn: Melissa McCarthy, Kristen Wiig, Kate McKinnon, Leslie Jones): ABD’nin en komik kadınlarını bir araya getiren Ghostbusters yılın en heyecan verici işlerinden biri. Melissa McCarthy eminim ki Bridesmaids ile aldığı adaylığın devamını getirip bir gün Oscar’a koşacak. Ama Ghostbusters oyunculuk yeteneklerini sergileyebileceği bir proje mi, orası şüpheli. Kadronun geri kalanını oluşturan SNL kadınları da es geçilmemeli. Belki yardımcı kadın oyuncu dallarından birinde yer açarlar.
HACKSAW RIDGE (Yön: Mel Gibson | Oyn: Andrew Garfield, Vince Vaughn, Sam Worthington): Hollywood’un affetmek için pek de çaba sarf etmediği Mel Gibson, American Sniper’ın tam anlamıyla zıttı. Bu sefer silah taşımamakta ısrar eden “kahraman” bir Amerikan askeri anlatılacak. Kadroda tanıdık yüzler var. Mel Gibson bu insanları nasıl ikna etmiş şüpheli. Eğer adaylık alır ve polis tarafından çevrildiğinde söyledikleri unutulursa çok gülerim.
JACKIE (Yön: Pablo Larraín | Oyn: Natalie Portman, Peter Sarsgaard, Greta Gerwig): Eğer Oscar hakkında bir blog yönetmeye yeni başlamış olsaydım muhtemelen Jackie’yi tepelerde bir yere yazardım. Ama o kadar Grace of Monaco / Diana ayarında duruyor ki… Kendi ülkesinde başarılı bir yönetmen ABD’ye zorla getirilip ödül grupları tarafından sevilen bir aktrisi başrole yerleştirince iyi bir biyografi çıkar mı? Göreceğiz. Yalnız çekimler bitse de hâlâ vizyon tarihi 2017’den 2016’ya çekilmiş değil, hatırlatayım.
LA LA LAND (Yön: Damien Chazelle | Oyn: Ryan Gosling, Emma Stone, J.K. Simmons): Tamam, Damien Chazelle başyapıt niteliğindeki Whiplash’i çekmiş olabilir. Tamam, Ryan Gosling ve Emma Stone’u yıllar geçse de izlemeye doyamayacağız. Ama film Summit gibi uyduruk bir şirketin elinde ve Temmuz’da gösterime girecek. O yüzden dereyi görmeden paçaları sıvamayalım, bu filmin büyük Oscar başarıları elde edemeyeceğine kendimizi alıştıralım derim ben.
THE MAGNIFICENT SEVEN (Yön: Antoine Fuqua | Oyn: Denzel Washington, Chris Pratt, Ethan Hawke): 1954 tarihli Seven Samurai filminin 1960’daki Hollywood uyarlamasının yeni versiyonu geliyor. Genelde Amerikalılar yeniden yapımlarda ellerindeki malzemeyi batırmaya meraklı olduğundan ben pek güvenmesem de Columbia, 2016 model The Magnificent Seven’ı Eylül ayında gösterime sokuyor. Her şey olabilir.
MOONLIGHT (Yön: Barry Jenkins | Oyn: Naomie Harris, Andre Holland, Mahershala Ali): Bir tarafta Brad Pitt’in yapım şirketi Plan B, diğer tarafta yarışta deneyimlenen A24 Films. 80’li yılların Miami’sinde geçecek yapım özellikle bağımsız film severlerin merakla beklediklerinden. “In Moonlight Black Boys Look Black” isimli bir tiyatro oyunun uyarlaması olduğunu da hatırlatayım. Siz de #OscarSoWhite etiketine direnmek isteyen üyelerin ayak seslerini duyabiliyor musunuz?
MORRIS FROM AMERICA (Yön: Chad Hartigan | Oyn: Craig Robinson, Carla Juri, Lina Keller): Sundance’den senaryo ödülüyle dönen Morris from America, alıştığımız coming-of-age hikayelerinden bir diğeri. Ne olabilir? Craig Robinson’ın övgüler alan oyunculuğu Oscar radarına girer. Hiç olmadı Bağımsız Ruh’dan birkaç adaylık koparılır. Filmin senaryosu söylendiği kadar kuvvetliyse de bir şekilde adaylar arasına sızar.
NINA (Yön: Cynthia Mort | Oyn: Zoe Saldana, David Oyelowo, Ella Thomas): İki senedir derlemelerime eklediğim Nina’nın hâlâ bir dağıtımcısı yok. Bu sene Netflix sayesinde efsanevi şarkıcı Nina Simone’un hayatının detaylarını öğrenmiş olduk. Bu film de eminim üzerine birkaç şey daha ekleyecektir. Eğer başarı elde edebilirlerse Zoe Saldana ilk Oscar adaylığını elde edebilir. Ayrıca kadroda kampanya arsızı David Oyelowo var. Gözyaşlarıyla hazırda bekliyor.
PERSONAL SHOPPER (Yön: Olivier Assayas | Oyn: Kristen Stewart, Lars Eidinger): Kristen Stewart ve yönetmen Olivier Assayas yine bir araya gelmiş. İlk ortaklıkları Stewart’ın Cesar’da tarihte ödül alan ilk Amerikalı oyuncu olmasıyla sonuçlanmıştı. Bu sefer Paris’deki moda dünyasının karanlık taraflarını ekrana taşıyacaklarmış. Muhtemelen vizyon tarihi burada 2016, ABD’de 2017 olur. Ama gözümüzü ayırmamakta yarar var.
THE PROMISE (Yön: Terry George | Oyn: Christian Bale, Oscar Isaac, Charlotte Le Bon): Osmanlı’nın son dönemlerinde geçen bir aşk hikayesi… Benim kulağıma korkunç geliyor, ama Terry George hep Oscar için film çekmeyi seven yönetmenlerden biri. Henüz Hotel Rwanda ve In the Name of the Father dışında hedefi tutturmayı başaramadı. Bakalım fanboylarının pek sevdiği Christian Bale, The Big Short sonrası yeni bir adaylık koparabilecek mi.
THE SEAGULL (Yön: Michael Mayer | Oyn: Saoirse Ronan, Annette Bening, Corey Stoll): Meşhur Çehov oyunu Martı bir kez daha uyarlanmak üzere birilerinin eline geçmiş. Fazla arthouse duran, muhtemelen Oscar radarına giremeyecek biçim takıntılı bir film izleyeceğiz. Ama alıcısı var. Malum Macbeth’i de beğenenler olmuştu. O yüzden bir gözünüzü üzerinde tutup çok da heyecanlanmadan The Seagull’ı bekleyin derim.
TRESPASS AGAINST US (Yön: Adam Smith | Oyn: Michael Fassbender, Brendan Gleeson, Sean Harris): Skins’in ilk sezonundan tanıdığımız harika bir yönetmen. Bir yanda yükselişi önlenemeyen Michael Fassbender, diğer yanda büyük üstat Brendan Gleeson. Müzikleri The Chemical Brothers yapıyor. Dağıtımcılar da Lionsgate ve A24 gibi Oscar konusunda deneyimli bağımsız yuvaları. Şimdi nasıl heyecanlanmayalım, nasıl uzak ihtimaller arasına koymayalım siz söyleyin.
WEIGHTLESS (Yön: Terrence Malick | Oyn: Ryan Gosling, Christian Bale, Cate Blanchett): Kadrosu baştan aşağıya yıldız dolu yeni Malick filmi önümüzdeki 5 yıl içerisinde vizyona girebilir. Eğer 2016’ya yetişirse ve Malick yine saçmalamamışsa Austin’deki müzik dünyasını mercek altına alan yapıma bir şeyler çıkabilir. Kadroda Rooney Mara, Natalie Portman, Michael Fassbender ve Benicio del Toro’nun da olduğunu hatırlatayım. Yalnız birileri kurgu masasında attaya gidebilir.
YENİ WOODY ALLEN FİLMİ (Yön: Woody Allen | Oyn: Jesse Eisenberg, Kristen Stewart, Jeannie Berlin): Midnight in Paris ve Blue Jasmine ile arka arkaya Oscar başarıları elde ettikten sonra Woody Allen kimsenin izlemediği filmler çekmeye geri döndü. Bu yeni yapımının kadrosu da kafası iyi olmayan hiçbir izleyiciyi çekemeyecek gibi duruyor. Bakalım Blanchett’den aldığı verimi hangi oyuncuyla tekrarlayacak. Filmin henüz bir adı olmadığını da hatırlatayım.
YABANCI FİLMLER
Bu sene büyük derlemenin içerisine birkaç yabancı filmi de ekleyeyim istedim. Muhtemelen Cannes’da seyirci karşısına çıkacak yeni Dardenne Kardeşler filmi The Unknown Girl beşinci kez Belçika’yı teslim etmek üzere sırasını bekliyor. Pek sevdiğimiz Pedro Almodóvar da bu yıl Julieta isimli yeni bir filmle geri dönüşünü yapacak. Jessica Chastain’li filminin çekimlerine yeni başlayan Xavier Dolan’ın yine yıldızları bir araya toparlayan It’s Only the End of the World‘ü de merak uyandırıyor. Bir yanda Marion Cotillard, diğer yanda Guillaume Canet olacak. Natalie Portman’a Jackie Kennedy rolünü teslim ettiği filmi 2016’ya yetişir mi bilinmez, ama Pablo Larraín bir başka biyografi, Neruda‘yla şansını deneyecek. Sanıyorum o da Şili’nin aday adayı olur. Ayrıca Stoker ile hedefi ıskalayan Park Chan-Wook ülkesine dönmüş ve The Handmaid‘i çekmiş. Yalnız Güney Kore’nin tek bir Park Chan-Wook filmini Oscar’a göndermişliği yok, onu da ekleyeyim. Lucrecia Martel’den Zama‘yı da unutmayın. O da Cannes’da prömiyerini yapıp Arjantin’e The Secret in Their Eyes’dan sonraki ilk zaferini getirebilir.
ANİMASYONLAR
Açıkçası yukarıda Finding Dory‘den bahsettiğim için üzerine başka hangi filmi eklesem bilemedim. Sanki yarış şimdiden fikslenmiş gibi. Ama DreamWorks hem Kung Fu Panda 3, hem de Trolls ile şansını deneyecek. Finding Dory’ye çıkacak rakip belli: Disney’in epey umutlu olduğu Moana, The Princess and the Frog ile Oscar’a aday olan ekipten geliyor. Sanıyorum yine müzikal içerikli olacak. Ayrıca Disney stüdyoları bir rekora imza atıp 2002’den bu yana ilk kez iki animasyon gösterime sokacaklar aynı sene içerisinde ve bahsettiğim bu ikinci filmin adı da Zootopia. Stop-motion teknolojisi her sene bu dalda kendine yer bulduğu için Kubo and the Two Strings‘e de dikkat edin derim. Ve tabii Universal’dan The Secret Life of Pets ile Warner Bros.’dan Storks var. 2015’te En İyi Animasyon dalına iki aday birden sokmayı başaran GKIDS ise Fransa/Belçika/Kanada ortak yapımı April and the Extraordinary World için kampanyaya çok geç olmadan başlar. Son olarak The Little Prince‘in ABD’de 2016’da gösterime gireceğini ve adaylık elde edebileceğini de hatırlatayım.
TEKNİK HARİKALAR
Bu yıl gösterime giren bol bütçeli, sırtını görsel efektlerine dayayıp seyirciyi ahmak yerine koyarak parasını çalmak isteyen içi boş filmin sayısı çok. Ama illa ki aralarından birkaçı bu tanımlamayı zorlayıp ortalamanın üzerine çıkacaktır. Sırayla hepsinden bahsedecek olursak…. Batman vs. Superman: Dawn of Justice ne yazık ki vizyon tarihi sebebiyle şüphe uyandırıyor. Filmden nefret edecekmişiz gibi bir his var içimde. Tim Burton’ın James Bobin’e teslim ettiği Alice Through the Looking Glass‘in Colleen Atwood’a yeni bir kostüm tasarımı adaylığı getireceğinden kimsenin şüphesi yoktur sanıyorum. İlk filmin başarısını devam ettirmek üzere The Huntsman de sırasını bekliyor olacak. Bu arada Disney, The Jungle Book‘dan epey umutlu. Ona da teknik kategorilerden birinde adaylık çıkabilir gibi. Suicide Squad‘in olayını anlamıyorum. Yalnız makyaj dalında muhtemelen görürürüz adını. X-Men: Apocalypse ise bir önceki film gibi seriye yeni bir görsel efekt adaylığı getirebilir.
Doctor Strange, Marvel’ın cebinde tuttuğu filmlerden biri. Ama sanki Captain America: Civil War‘un ölçeği daha büyük olacak. Avengers benzeri ses ve görsel efekt adaylıkları almasına kimse şaşırmaz. Star Trek Beyond ise sürprizlere açık. Hatırlarsanız ilk film Oscar almış, hatta PGA’de adaylık elde etmişti. Yine iyi bir şeyler çıkarsa aynı başarı tekerrür edebilir. David Lowery’nin Pete’s Dragon isimli yeni filmi bana fena halde Where the Wild Things Are’ı hatırlatıyor. O yüzden onu da merak ettiğim 2016 filmleri arasına ekledim. Spielberg’ün teknik dallara hükmedebileceği The BFG‘yi de unutmamak gerek. Sadece ses ve görsel efekt adaylıklarıyla yetinmeyip ana kategorilere de sıçrama olasılığı olan birkaç film var tabii: Mesela Harry Potter serisinin nostaljisini yaşatacak Fantastic Beasts and Where to Find Them, Aralık ayında gösterime girip muhtemelen gişede rekor kıracak Assassin’s Creed ve Tim Burton’ın yeni alamet-i farikası Miss Peregrine’s Home for Peculiar Children.
Güncellenmiş tahmin listelerine hazır mısınız?
FİLM | YÖNETMEN | ERKEK OYUNCU | KADIN OYUNCU
YARDIMCI ERKEK OYUNCU | YARDIMCI KADIN OYUNCU
Refik Eren Uysal
1 Mart 2016 at 17:25
Yine bir solukta okuduğum şahane bir yazı olmuş emeğinize sağlık 🙂 Benim bir sorum var.Asghar Farhadi’nin bu sene yeni bir filmi vizyona girecek bir de Berlinale’den L’avenir filmininin dağıtımını Sundance Selects üstlenmiş bu ikisinin durumu ne olur ? Bu arada Rachel Weisz bu sezon şeytanın bacağını kıracak inşallah 🙂
Umur
1 Mart 2016 at 17:27
İkisi de muhtemelen yabancı film dalına gönderilir. Ama ben neden yazıma eklemedim bilmiyorum 🙂 Belki bir ara çaktırmadan edit yaparım. Ayrıca Isabelle Huppert’dan bir Charlotte Rampling vakası çıkması mümkün. O da Sundance Selects tarafından temsil ediliyordu. Yalnız Huppert’ın filminin Fransız olması gibi bir handikap var.
Refik Eren Uysal
1 Mart 2016 at 17:32
Teşekkürler 🙂
tekin
1 Mart 2016 at 19:19
the great wall hakkinda yazmamissiniz hic bi olasilik yok mu ?
Umur
1 Mart 2016 at 19:20
2017’ye ertelendi. O yüzden eklemedim yazıya. Ama yine de ödüllük değil, gişelik duruyor.
Berkay
2 Mart 2016 at 00:03
Öncelikle sıkı bir takipçiniz olarak bu uğraştırıcı ve özenle yazılmış detaylı liste için çok teşekkür ederim..elinize sağlık. Benim merak ettiğim Woody Harrelson’ın başrolünde olduğu Lbj filmi için özellikle mi bir yorum yapmadınız ve Jim Carrey’nin True Crimes filmi ile bir şansı olamaz mı?..Şimdiden teşekkürler.
Umur
2 Mart 2016 at 00:06
LBJ’i atladığımı şu an fark ediyorum. Acaba onun için de ufak bir güncelleme mi yapsam? 🙂
True Crimes’ı içeriği sebebiyle dışarıda bıraktım. Oscar için fazla “yabancı”.
Berkay
2 Mart 2016 at 00:13
Benim iki filmden de erkek oyuncularını yarışa dahil etmeleri yönünde beklentim var..True Crimes’ın Carrey’den başka şansı olmayabilir ama Lbj’in Harrelson başta olmak üzere makyaj, yönetmen, JJ Leigh ve belki film şansının bile olabileceğini düşünüyorum. Siz ne dersiniz?
gözen
2 Mart 2016 at 00:09
Öncelikle bu güzel yazı için teşekkürler. Bir kaç sorum olacak. 1. Sundance’den önce mi sonra mı yaptınız bu listeyi? Sundancein ve diğer festivallerin çok etkisi oluyor değil mi? 2. Bunların yerinin sağlamlaşmasında yapımcı mı etkili yönetmen mi?
3. Bazı filmler vizyona dahi girmeden nasıl oscar aday adayı kategorisine koyuyorsunuz?
4. Fransız yapımı olan Assayas’ın filmi ABD’ye niye bu kadar geç gidiyor?
Umur
2 Mart 2016 at 00:15
1. Sundance’den sonra hazırladım bu listeyi. The Birth of a Nation ve Manchester by the Sea bu sayede girdi.
2. Yerinin sağlamlaşmasında yapımcı, dağıtımcı, ödül stratejisini yürüten ekip, PR ve tabii sezon içerisinde oluşturduğu anlatı etkili oluyor.
3. Daha evvel Oscar radarına girmiş oyuncu/yönetmen ya da bu konuda uzman bir dağıtımcı şirketin adını gördüğümde aday adayı listesine eklemem yeterli oluyor. Artık bir noktadan sonra daha kolay alıyorsunuz sanırım kokuyu çok ilgilendiğiniz için.
4. Dağıtımcı bulamadığı için. Clouds of Sils Maria da bir sene rötarlı gösterime girmişti ABD’de.
gözen
2 Mart 2016 at 00:22
Teşekkürler, yani siz de Oscar boy Umur bey olmanıza rağmen Oscar adayı olmanın çoğu zaman hakkeniyetli olmadığına inanıyorsunuz? Ortada iyi bir dağıtımcı veya yapım şirketi yoksa istediği kadar film iyi olsun önemli değil diyorlar yani… Peki sizce en hakkaniyetli ödül veren ödül töreni hangisi? Çoğu kişi buna Cannes diyor…
Umur
2 Mart 2016 at 00:36
Söz konusu ödül olduğunda hakkaniyet aramak bana mantıksız geliyor. Dünya üzerinde herkesin eşit derecede iyi bulduğu bir film ya da bir performans yok. O yüzden herhangi birinin adını öne çıkaramayacağım. Cannes’da Dheepan gibi bir filmi seçti geçtiğimiz yıl sonuçta. O yüzden sadece zevk almaya gayret ediyorum ödül sezonundan.
Gözen
2 Mart 2016 at 00:46
Çok politik cevap veriyorsunuz. Mutlaka iyi filmi belirleyen bir beğeni vardır…
Gözen
2 Mart 2016 at 00:49
Bu sene bana ilham olacağınız için tekrar teşekkürler…
Alp
2 Mart 2016 at 00:28
The Glas Castle ve Ellen Page in oynadığı Tallulah ı yazmamışsın onlar 2017 ye mi kaldı yoksa hiç olasılık yok mu bu sene?
hatice
2 Mart 2016 at 01:23
Silence veThe Birth of a Nation daha şimdiden favori gibi. Passengers ve Manchester by the Sea sürpriz yapabilir.Nedense Billy Lynn’s Long Halftime Walk’tan da çok umutluyum.Küçük bir şirkette olması çok önemli değil bence Spotlight ve Room gibi küçük şirketlerden çıkma yapımların neler başardığını bu yıl gördük sonuçta.
Oğuz
2 Mart 2016 at 02:34
Güzel bir yazı olmuş eline sağlık. Sully ile Laura Linney’nin yarışa katılma şansı olmaz mı bu sene?
Umur
2 Mart 2016 at 15:25
Umarım olur! En sevdiğim aktrislerden birisidir Laura Linney. Ama rolü biraz Captain Phillips’deki Catherine Keener’ı hatırlatıyor. Ekran süresi kısıtlı kalabilir.
Şükrü
2 Mart 2016 at 04:34
Çok güzel bir yazı olmuş. Elinize sağlık. Benim de bir sorum olacak. The Dressmaker ABD’de 2016’da vizyon görecekmiş. Size Kate Winslet veya Judy Davis’in bir şansı olabilir mi? Ya da kostüm tasarımının?
Umur
2 Mart 2016 at 15:24
Pek bir şey çıkacağını zannetmiyorum Şükrü. Hani belki eleştirmen birliklerinin diriltebileceği bir film olsa, Clouds of Sils Maria gibi, kampanyanın startı verilir. Ama kostüm tasarımı için kıllarını kıpırdatmazlar bana kalırsa. Winslet ile Judy Davis’e ise hiç ihtimal vermiyorum.
Şükrü
2 Mart 2016 at 18:46
Ben de aynı fikirdeyim. Sadece film Avustralya’daki ödüllerde oyunculuk dallarında şov yaptığı ve kostümde Mad Max’i geçtiği için bir an olabilir mi dedim ama söylediğiniz gibi kimse umursamaz herhalde.
Metin
2 Mart 2016 at 14:05
Sanki çok sıkıcı bir sene geliyor.
Engin
2 Mart 2016 at 21:49
Yazıda emek büyük ve güzel bir yazı olmuş tebrik ederim. Sadece “Free State of Jones”?!?!
Umur
2 Mart 2016 at 22:03
Mayıs’da gösterime giriyor. Ödül sezonuna dahil olmak gibi bir endişeleri yok.
Fatih
4 Mart 2016 at 17:16
Hail Ceasar’ın şansı yok mu?
Umur
5 Mart 2016 at 14:15
Çok büyük iki sıkıntısı var Coenler’in yeni filminin. Birincisi CBS Films’in elinde. Daha evvel Inside Llewyn Davis’i pazarlamak konusunda da epey sıkıntı yaşamışlar ve ödül sezonu boyunca sektörden gerekli desteği görememişlerdi. İkincisi ise vizyon tarihi. Coenler özellikle Oscar koşuşturmacasına dahil olmamak adına film erkenden tamamlanmış olmasına rağmen yılın ilk aylarında gösterime soktu.
Gözen
16 Nisan 2016 at 21:43
Oscar boy Umur bey Allah aşkınıza söyleyin, The lost city of Z ve Robert Pattinson’ın Oscara aday olma ihtimali yüksek mi?
Umur
20 Nisan 2016 at 19:17
Açıkçası ben önümüzdeki 10 yıl içerisinde hem Pattinson’ın, hem de KStew’un Oscar adaylıkları alabileceğini düşünüyorum. The Lost City of Z’deki rolünün değeri bilinmez. Ama neden olmasın? Eğer Oscar baity bir durum varsa doğru bir kampanyayla kendini adaylar arasında bulabilir.
Gözen
26 Nisan 2016 at 10:14
10 yıl içinde mi? Çok dediniz… Kristen Stewart oyunculuğuyla alamaz belki ama Robert Pattinson biçilmiş kaftan…
M.Akif Şengören
17 Ocak 2017 at 17:03
La La Land’ı izledim. Sizin de yazdıklarınızı okudum. Muhtemelen izlemeden yazdınız ..yani her halde büyük bir atlama var..
Umur
17 Ocak 2017 at 17:07
Bu yazıdaki La La Land kısmını söylüyorsanız, evet. Geçtiğimiz Mart ayında yayınlanmış bir yazı bu.
Nermin
12 Şubat 2017 at 21:28
La la land,Lion ve moonlight uzak ihtimal çook uzak canım onlar kim oskar adayı kim
Umur
12 Şubat 2017 at 21:30
Hanımefendi Mart’ta yazılmış bir yazı bu. Böyle manasız pasif agresif yorumlarınızı kendinize saklasanız da içim bayılmasa çok güzel olmaz mı?