Eleştiri
The Boss
| C+ |
Televizyon izleyicisinin Gilmore Girls’le gönlünü kaptırdığı Melissa McCarthy, Bridesmaids ile gelen ün ve Oscar adaylığı sayesinde komedi nâmına yapmak istediklerini daha özgür bir şekilde icra edebilen, aynı zamanda Hollywood’un en çok kazandıran / kazanan aktrislerinden birine dönüştü. Öyle ki eleştirel anlamda dibi gören filmleri Tammy ve Identity Thief bile milyonlarca dolar kâr etti. Halk onu seviyor ve bir süre daha McCarthy’den vazgeçmeye niyetli değil. The Boss isimli yeni işi, kocası Ben Falcone ile birlikte Tammy’den sonra sahip oldukları prodüksiyon şirketinden çıkmış yeni bir komedi. Yetim büyüyen Michelle Darnell hırsı sayesinde ABD’nin en zengin kadınlarından birine dönüşüyor. Fakat üzerine atılan bir iftira sonrası hapsi boylayıp malından mülkünden oluyor ve hayata sıfırdan başlamak zorunda kalıyor. Oprah Winfrey’den Martha Stewart’a, Rachael Ray’den Barbara Walters’a medya önündeki pek çok varlıklı kadının bir potporisi Michelle Darnell. Tabii ki de yüksek boğazlı kazakları (Liza Minnelli’ye selam olsun!), tarifi imkansız fantezileri ve uç noktalardaki iş ahlakıyla Melissa McCarthy’nin bedeninde bu hayali kahraman koca bir kahkaha makinasına dönüşmüş. Filme yönelen eleştiri oklarını anlamakla birlikte The Boss’a son dönemde izlediğimiz pek çok düşük bütçeli McCarthy komedisine göre daha çok güldüğümü söylemek zorundayım. Eğlenmediğim, suratımı buruşturduğum ya da sıkılıp filmden koptuğum tek bir an olmadı. Zaten tek vaat ettiği şey güldürmek olan bir filmden de entellektüel bir beklentiye girmenin mantığı olamaz. Bu sebeple ben sınıfı geçirip, eğer ki kafa dağıtmak amacıyla ekran başına oturuyorsanız The Boss’ın iyi bir seçim olduğunu söyleyeceğim. Umarım McCarthy için açılan kapılar asla kapanmaz da suratımıza koca gülümsemeler yerleştirmeye devam eder. Son olarak… Filmdeki efsanevi sokak kavgası sahnesini tekrar tekrar izleme arzumu nasıl dindirebilirim?