Eleştiri
High-Rise
| C- |
Her sene bir adet testosteron kokan, Valentino ve Tom Ford imzalı zımba gibi takım elbiselerin sponsorluğunu yaptığı, başrolündeki erkek yıldızıyla hetero erkekleri bile etkileyebilen homoerotik sahnelere sahip ve içi boş komünizm/kapitalizm karşılaştırmalarıyla dolu bir film çıkıyor. Ben Wheatley, Sightseers’ı bir kenara koyarak konuşuyorum, bu tarz kendini beğenmiş ve gösterişçi filmlerin aranan ismi zaten. Paolo Sorrentino’nun İngilizce konuşup yazabilen versiyonu da diyebiliriz – parantez aç, shade, parantez kapa -. J.G. Ballard’ın 1970’li yıllarda yazdığı aynı adlı romanından uyarlama High-Rise. Film o klasik sosyal sınıflandırma, sistem eleştirisi ve algıda itici modernizme çapayla dalan filmlerden bir diğeri. Neden benzerlerinden ayrılamıyor? Çünkü bu var olmasını istemediğimiz türün tüm klişelerine teker teker ziyarette bulunup, bir de utanmadan çok orijinal bir fikri varmış gibi kapanış yapmasından desek yalan olmaz. Kapalı alan (Yarı açık) oluşturup tüm karakterlerine eşitmiş muamelesi yaptın mı? Evet. Bireyleri sınıflandırmak için kat, peron, statü gibi akla hemen gelebilecek bir sistem yardımıyla ayırdın mı? Evet. Başrol oyuncun yeteri kadar karizmatik, iyi takım elbise taşıyabilen ve o dünyaya hem ait, hem de epey uzak gibi duran direnişçi bir ruha sahip mi? Evet. Esas oğlanımız haddine değil ama boyundan büyük işlere kalkışıp, bir de bu yol üzerinde salla pati bir kadınla aşna fişne ediyor mu? Evet. O zaman başka sorum yok. Üzerine biraz tekinsiz atmosfer yaratacak müzik, olabildiğince zorlama ve sözde stilize kadraj seçimleri ekledik mi tamamdır. Yalnız sanılmasın ki sorunum Ballard’la. Aksine romanın toplumsal çöküşe getirdiği yorumu bu kadar şiddet, cinsellik ve hormon bağımlısı bir şeyedönüştürdüğü için Ben Wheatley’e kızgınım. Vasat kariyeri sade ve sadece sosyo ekonomik analizlerin olduğu alt metni görünce erekte olanları tatmin etmeye devam ediyor. O alt metni de keşke lisede yazılanların kompozisyonların ilerisine geçebilse.