Eleştiri
Hail, Caesar!
| C |
Bir Coen Kardeşler filmi hakkında gevelemek için bu kadar zaman beklememin ne gibi bir sebebi olabilir bilmiyorum. Ama sanırım eğer dillendirmezsem bu enkazın gerçekten var olmadığına kendimi inandırabilirmiş gibi hissettim belki de. Köklerine geri dönme etiketi yapıştırıp absürtlüğün zirvesine oynayan Coen Kardeşler filmlerine olan mesafem yaş aldıkça azalır, belki de girdabın içerisine ben de sürüklenirim diyordum. Amma velakin sevmelere doyamadığım, narin bir vazo gibi hep sakındığım Coenler’in bu yeni “Bir fikrim geldi.” macerasına da pek katlanamadım. Tıpkı A Serious Man’deki gibi gösterişçi bir senaryo ve aksilikler komedyası hakim Hail Caesar’a. Hikaye komünizmin teğet geçtiği Hollywood’da seyralıyor. Aman ne yerler yandı, nasıl da ihya olduk… Biçime her zamankinden bir tık daha özen göstermeleri haricinde bana pek bir esprisi varmış gibi gelmedi Hail Caesar’ın. Evet dönem sinemasıyla tanışmış biri olarak yapılan referansları, yoksa direkt göz bebeğime fırlatılan okları mı desem bilmiyorum, fark ettim. Lâkin bir filmi o dönemle bağdaştırmak için teatral performansların şiddetini artırmak, anlatıcının varlığıyla mübalağanın dozunu kaçırmak yetmiyor. Bana kalırsa Saturday Night Live’ın bir haftada mellem şaplam çıkardığı “Hollywood’un Altın Çağı” skeçleri bile Hail Caesar’dan daha ikna edici. Channing Tatum’un dans gösterisi haricinde bu filmden soyut hatıra defterime taşıyacağım tek bir an yok. Ama tabii bizdeki kredileri sonsuz. Arada nefeslenip kendi oyun bahçelerinde eğlendiler diye sırtımızı dönecek değiliz. Bir sonraki projede nefes alan bir hikaye yazmaları temennisiyle… Unutman Alden Ehrenreich’ın performansına şapka çıkarayım. Bu çocuk çok ünlü olacak, bir yere yazın.