Eleştiri
Demolition
| B |
Prince of Persia ile yaşadığı hüsrandan sonra cebini doldurmak için film çekmemeye ant içen Jake Gyllenhaal, 40’ını zorlayan Hollywood aktörleri arasındaki en heyecan verici kariyere ev sahipliği yapıyor. Çok kısa bir zaman dilimi içerisinde er bezi büyük yönetmenlere sırtını dayamadan da büyük başarılara imza atılabileceğini kanıtladı. Dallas Buyers Club’dan sonra yolu Los Angeles’a düşen ve bir daha da geri dönmeyen Jean-Marc Vallée’nin yeni filminde başrolü kapmış bu sefer de sevilen aktör. Demolition, adının meâlini doğru bir şekilde kullanarak karısını trafik kazasında kaybettikten sonra hayatındaki büyük yıkımı izlemeye koyulan genç bir adamın bu süreçte bir şeyleri parçalarını ayırmaya, hatta parçalamaya doğan merağını hem gerçek hem de yan anlamlarıyla uzun uzun anlatmaya koyuluyor. Tertemiz pakedi, göz dolduran mütevazı oyuncu kadrosu, doğru mekan ve müzik kullanımıyla düşük bütçelerle çalışan her yönetmenin arayıp da bulamadığı, bulsa da ulaşamadığı, tıkır tıkır çalışan bir mekanizma aslında. Fakat Vallée’nin neredeyse her filminde mevcut olan “Bu sahneyi izlemeye ihtiyacımız var mıydı?” hissi bâki. Tempo problemi ana karakterinin motivasyonlarını anlatmaya çalışırken bozuk bir navigasyon uygulamasında dönüp dolaşıp aynı sokağa yönlendirilen vasıtalara benzemesinden. Ama son çeyreğe yaklaşıp inecek var diye şöföre bağırmak istediğiniz anda da küstahça suratınıza gülümseyip tüm hünerlerini yarım saate sığdırmaya çalışıyor. Belki de ana karakterinin hissizliğini perdeye yansıtırken seyirciyi de aynı boşluğa sürüklemekti yönetmenin niyeti, bilemiyorum. Ne zaman ki beyimize his geldi, loş evimiz pencereleri gazeteyle silmek yerine buldozerle yıkmayı tercih eden yüce güç tarafından aydınlandı.