Eleştiri
Like Crazy
| B |
İtalyan sinemasıyla olan sorunlarımı kara delikten geçip kitaplık arkasına sıkıştığım bir gün halledeceğime inancım tam. Ama henüz ustalarının izinden giden Sorrentino, meseleli ama ağlak filmler yapan Moretti ve bizden transfer Özpetek’le yıldızım barışmış değil. Gerçi koskoca İtalyan sinemasını da üç isme indirgemek ne kadar doğru tartışılır. Şimdi konuşacağımız Like Crazy, orijinal adıyla La pazza gioia’nın başına da bu önyargımı bilerek oturdum. Paolo Virzì’nin bir önceki muğlak draması Human Capital’dan daha derli toplu, uğruna iki deli bir araya gelmemeliydik diye şarkılar yapılan türler arası seyahate çıkmış bir iş Like Crazy. Hayatın farklı yerlerinden gelmiş, fakat aklî melekelerinden ötürü aynı enstitüye kapatılmış iki kadın bir şekilde tıkıldıkları bu yerden kaçıp büyük hesaplaşmalarla sonuçlanacak bir maceranın startını veriyor. Ama henüz sular durgunken istekleri o kadar makul ki. Biri temiz bir masada keyifli bir yemeğin hasretini çekiyor, diğeri de elinden hunharca alınan oğlunu görme derdinde. Bir İtalyan geleneği olarak tabii ki de inanılmaz geveze karakterleri, uğultuya gebe durum komedisi yerli yerinde durmakta. Filmin ille de bir yere yükselip karakterleriyle ilgili akılda soru işareti bırakmayacak bir final seçme arzusu epey klişe olsa da Valeria Bruni Tedeschi ile Micaela Ramazzotti’nin tutan kimyası izlenmeye değer tatlı mizansenler bırakıyor arkasında. Amerikan sinemasında giderek artan gürültüsüz bipolar teşhislerinden sonra Like Crazy’nin normalde yüz vermeyeceğim çok abartılı tasviri kalbimde fethedilmedik yer bırakmadı. Bilemiyorum, hep daha deli daha kaotik oldukları için yükselemediğim İtalyanlar’dan ilk kez böylesine evrensel bir öykü çıkmasına aldanmışımdır belki de. İşin garibi bundan daha terelelli bir ikiliye de daha evvel hiç rastlamadım. Keşke yerli sinemamızda ana akım iş çıkaran senaristler, yönetmenler Like Crazy’den ibret alsa. Malum, hislere hitap ederken aklını unutmayan masallara hasretiz.