Eleştiri
Hell or High Water
| A- |
Jeff Bridges’ın alacağı Oscar adaylığı sebebiyle, hatta ödülü de kucaklaması mümkün, şu ana kadar izlediğimiz 2016 filmleri arasında en ödül kokan film olma özelliğini taşıyor Hell or High Water. Minör No Country for Old Men tonunda bir modern western basitçe özlemek gerekirse. Borçları sebebiyle ellerindeki aile yadigarı son toprak parçasını da ipotek ettirmek zorunda kalan iki kardeş parayı ödemek için kasaba kasaba gezip banka soyuyor. Peşlerinde de tuttuğunu koparan, emeklilik yıllarına çok yaklaşmış dişli bir polis var. Yalnız bu dört başı mamur Amerikan kartallı, yıldız bayraklı, sarı topraklı vahşi batı hikayesini Buffalo Bill değil, Perfect Sense ve Starred Up’dan tanıdığımız işinin ehli yönetmen David Mackenzie çekmiş, ki bu aşina olmadığı çevreden kusursuz bir portre çıkarmasını daha da değerli kılıyor. Taylor Sheridan’ın üç (hatta neredeyse dört) karakteri de eksiksiz yazıldığından Mackenzie’ye pek iş kalmamış gibi gözüküyor. Fakat türün klasiklerini yalayıp yutmuş ve buna rağmen etkisi altında kalmayıp bulunduğu yüzyıla yakışır bir western çıkarmayı başaran bir vizyona sahip olduğu şüphesiz. Filmin çekici tarafı sadece atmosfer kaynaklı değil. İki kardeş arasındaki bağ ve Bridges’ın Batı Amerika mizahına bulanmış yolculuğu kayda değer. Bir güzel artı da kelli felli bir suç filmi olmasına rağmen aşırı karizmatik, abartıdan güç alan bir kötü karaktere ihtiyaç duyulmaması. Jeff Bridges her zamanki gibi eforsuzluğuyla büyülüyor; ama ne yalan söyleyeyim, Hell or High Water’ın asıl yıldızı Chris Pine. Into the Woods’da komedi yönünü gösteren aktörün bir noktada yeni bir Bradley Cooper’a dönüşeceği belliydi. Kısmet ödül sezonunda adını sıkça duyacağımız bu bağımsızaymış.