Eleştiri
The Hollars
| D |
The Hollars ortalama bir kariyer yürüten John Krasinski’nin korkunç eleştiriler almış Brief Interviews with Hideous Men’den sonraki ikinci yönetmenlik çalışması ve ne yazık ki yine bir baltaya sap olamayacak senaryosuyla seyircisine sadece kabir azabı yaşatıyor. İki oğlan çocuğu büyütüp köşesine çekilen ebeveynlerden birine kanser teşhisi konuyor ve ardından tüm aile annelerinin hastalığı için bir araya geliyor. Tabii hayatta en çok değer verdikleri varlık ölümcül bir hastalıkla mücadele ederken buhranın dibine vurmasını beklediğimiz oğulların kendi dünyalarındaki sorunları çözesi geliyor bir anda. Bir tanesi eski karısının kurduğu yeni hayatla barışıyor, diğeri de hamile eşine yetebildiğine kendini inandırmaya çalışıyor. Zamanlaması yapay, diyalogları gerçek dışı, kurulan mizansenleri fazla “Seyirciyi nasıl ağlatsam/güldürsem?” sorusuna odaklı kötü bir film The Hollars. Klişe bataklığından çıkabildiği anlar bir elin parmağını geçmeyecek kadar az. Kötü kelimesini de göğsümü gere gere kullanabildiğim nadir yapımlardan. Niyeti iyi olsa da yapılan esprilerin havada kalışı, tüm kadronun senaryoyla bütünleşmek yerine oyunculuk yaptığını hissettirmesi inandırıcılıktan yana geriye hiçbir şey bırakmıyor. Martindale’ın performansı en az dağıtımcının filmin kampanyasına ayırdığı bütçe kadar ekonomik. Jonathan Levine’ın 50/50’deki kırılma sahnesi gibi burada da ana karakterin gardını indirdiği bir nokta var ve onun haricinde Oscar ya da benzeri ödüllere Margo Martindale’ın adını yazdırabileceği bir materyal mevcut değil. The Hollars’dan kendi hayatımla özdeşleştirebildiğim tek şey eski jenerasyonların bu hastalıklara ve belirtilerine olan duyarsızlığı. Ama zeka kıtlığı yaşayan biri bile bu gözlemde bulunabilir. Sırf koca günde iki kere doğruyu gösterdi diye bu bozuk saati kutsayamayacağım.