Eleştiri
Christine
| B- |
Yetmişli yıllarda televizyon muhabiri olarak çalışan Christine Chubbuck’ın hayatı bu sene bit pazarı muamelesi görüp nur yağmurlarına yakalandı ve hem Rebecca Hall’lu Christine’in hem de bu filmin yarattığı ufak çaplı hayal kırıklığı sonrası acaba izlesem mi sualini yönelttiğim Kate Plays Christine isimli bir belgeselin konusu oldu. Final numaraları ile bağışlanmak isteyen bu minik bağımsız, ana karakterinin motivasyonlarını artçı krizlerle gözlem altına alıyor. Antonio Campos’un suç filmlerini anımsatan gözüpek kamerası yalnızca Rebecca Hall’u müşahede altına alıp, ondan başkasına bakmamızın bir hayır getirmeyeceğini buyuruyor. Ki yaşadığı ağır ama kasveti mahrem depresyon ancak Hall’un verdiği nüanslarda keşfedilebiliyor zaten. Bu açıdan bakıldığında filmin öykücülük maharetlerini performans üzerine kurduğu iddia edilebilir. Fakat bir taraftan da keşkelerin temsili gibi Campos ile Hall’un ortaklığı. Charlie Kaufman’ın oyunbazlığını, Paul Thomas Anderson’ın kalibresini hak ediyor sanki bu umdeleri istismardan beslenen kadın. Tahlil edilen kadını, oyuncusundan başka kimse tam olarak tanımıyor. Amaç tekrar ziyaret edilen Christine’in gizemini korumak mı, yoksa birçok kimseyi derinden sarsan bir olay üzerinden sessiz ihtarlar çeken ruhen parçalanmış bir bireyi anlamak mı buna karar vermeli Campos. Tabii şu da bir gerçek, 2016’nın film kuraklığında Christine bile bir dirhem refah havası getiriyor tüm muğlak melankolisiyle. Hall’un meziyetli performansı bu sinema yılında pas tutmuş hislerimize ayar çekiyor. Daha yetkin ellerde paralansın umuduyla minnet duymayı da öğrendik ya kusurlu eserlere, daha da bir şey diyemiyorum.