Eleştiri
Silence
| A- |
Tarih yönünden epey yaralayıcı ve daha evvel ziyaret edilmemiş topraklara girmek için uzunca bir süredir mücadele veren Martin Scorsese’nin tüm sinema tutkusuyla kameraya aldığı Silence, yönetmenin epeydir gündeminde olan bir Shūsaku Endō romanından uyarlama. 17. yüzyılın ortalarında Japonya’ya kayıp akıl hocalarını aramaya gelip, benzer bir misyoner pozisyonun içine düşen Jesuit tarikatından (Hristiyanlığın Güney Avrupa’daki açılımı) iki rahip tahmin edemeyecekleri bir direnç ve buna bağlı kontrolsüz şiddetle mücadele etmek zorunda kalıyor. Vicdan ve dinî inançları arasında sıkışıp kalan keşişlerin özhesaplaşmalara yelken açması aşina bir kavuşma anı biz sinemaseverler için. Ama burada Scorsese kapıyı aralayıp imgelemini sahneye taşıyor. Silence üç saatlik süresi boyunca Tanrı biliminden kaynaklı suallere hem bağnaz, hem de bir o kadar husisi sorgulamaya kaçan vaziyetlerle cevap vermeye çalışıyor. İmanın nihayetinde şahlanmış atın üzerindeki ego isimli şövalyeyle yaşamaya mecbur insanlar tarafından tatbik edildiğinin altını çiziyor. Her soruya yeni bir çıkmazı var. Pederin sesi İsa’ya nefes oluyor, istavrozlar abstreyi maddeleştiriyor. Kaçışı uzaktan kolay, ama kefareti ağır bir suça teveccüh ediyor Rodriguez’i canlandıran Andrew Garfield. Ben oldum diyen performansı doruğa ulaştırmak için epey nefeslenen filmin taşıyıcı kolonu vazifesinde. Teknik bir şahesere isabet edeceğimizi bildiğimizden pek sersemletmiyor aslında bizi bu kalemde Scorsese. Ama şüpheyle sadakat arasındaki ince çizgide yaptığı cambazlık küçük akıllarımızın alamayacağı kadar cömert bir zekanın mahsulü. Bir cinnet anında kabullenilmiş gibi gözüken felsefe kovanını sopayla dürtmek ve bunu kimseyi incitmeden bu kadar erdemli bir sanat eserine dönüştürebilmek… Ne faik vizyonlar gördük de kol kola girip yolun karşısına geçemedik. Biz Tanrıtanımazların içine işleyecek bu menkıbe, tersine dönmüş gidişatın zamanlı ve acı bir temsili. Kafamızın içindekileri almak isteyenlerle, olmayanı yerine koyma arzusundakilerin silüeti aynı ne de olsa. Şikayetlerimiz zaten ufak casting kazalarından, bazı bazı uzun yanan yalazlardan. Ötesine dil uzatmak haddimiz değil.