Eleştiri
The Salesman
| A |
Bizim harlı topraklarımızdaki kirden, soluduğumuz havadaki oryantal gazlardan mı bilinmez söz konusu Orta Doğu olunca tek tipleşmeye pek meyilliyiz. Yalnız öyle ustalar var ki, Kiarostami’den Panahi’ye, grisizliğin de gelgitli milletlere pek yakıştığını açtıkları eşsiz pencereden gösterebiliyorlar. İşte Asghar Farhadi de o elinin değdiğini bin kat değerlendiren zanaatçılardan biri. Sırf bizimkinin Amerikan yansıması Trump beyefendi faşizme yeni bir boyut ekleyecek diye birkaç Müslüman ülkenin vatandaşına ABD’ye giriş yasağı koyunca adı gündeme gelmiş olsa da Farhadi, 2016’yı ne de güzel kapatıyorum dedirtecek eksiksiz bir eser ortaya koymuş yine. Bir yandan Arthur Miller’ın seyirlik oyunu Satıcının Ölümü’nü tiyatro sahnesine koyan seküler çiftimizin hayatı yaşadıkları elem bir olay sonrası derinden sarsılıyor. Terazinin kefelerine yük koymadan evvel ince ayarını pek iyi yapan önsezili yönetmen, kılıç eylediği kalemiyle yine varlığımızı paramparça ediyor. Oyunsuzluğu Farhadi’nin aşina olduğumuz şaşkınlık yaratan iletişim hünerleriyle bir bütün olmuş, iğne oyası gibi işlenmiş senaryo da varmak istediği noktanın farkında. Vicdanın, mahrem hayatın, sağduyunun, ruhiyatın sınavı var The Salesman’de. Ve hafızalarına yerleştirdikleri tiyatro oyununun da ters yüz edilmiş bir yorumu ayrıca. Ekonominin bireylere adaletli davranmadığı bir ülkede, ilimin ve sanatın hududuyla kavrulan karı koca, Arthur Miller’ın Willy ile Linda’sından farksız. Bir de tüm bu cömertlik yetmezmiş gibi Shahab Hosseini ile Taraneh Alidoosti’nin başını çektiği oyuncu kadrosunun genel uyumu bir üst kademeye çıkarıyor filmi. En büyük şikayetim tüm yeknesaklığın sorunlu bir melodramla gözyaşı dilenciliğine dönüşmesi, ki bu da üç perdeli yapıyı gider ayak epey yaralıyor. Amma aşikar olanı değil de nesli tükenen tarikleri seçtiği için mazur görülecekler listesinde acıklı pasaj. Gerisi yıkılmamış dilberin mamur illeri.
Metin
2 Şubat 2017 at 10:09
Shahab Husseini gerçekten de mükemmel br oyuncu değil mi? Tony Leug, Gong Li, Daniel Auteuil, Juliette Binoche gibi İngiliz dili dışında kalan oyuncular her daim daha farklı bir ışıkla gözüme giriyor. Roundtable’da Nathalie Portman, Amy Adams, Anette Benning gibi oyuncuların Isabelle Huppert’a bakışlarındaki imrenme belki de herkesin bunu yavaş yavaş idrak etmesindendir.