Dizi Eleştirisi
American Crime (3. Sezon)
| B+ |
American Crime, Southland izlemeyenlere Regina King’in ne kadar yetenekli bir aktris olduğunu göstermekten başka ne yaptı diye soruyorum kendime bazen. Connor Jessup’ın iki sezonluk anlaşmasının yarısından tadına doyulmaz bir performans çıkardı, Felicity Huffman’ın öğrenilmiş çaresizliğe demir atmış imajını değiştirdi, Timothy Hutton’ı seneler sonra küllerinden doğurdu. Ama hepsinin ötesinde, network televizyonculuğunun azınlık anlatısına ihtiyaç duyduğu bir anda sağ nezaretin önlenemez yükselişine kendince cevap verdi. Solomon Northup’ın güncesi 12 Years a Slave’den dört başı mamur bir senaryo çıkartan John Ridley, politik aktivistliğini bu dizide konuşturdu. Önce örgütlenmiş ırkçılıktan dem vurdu, ondan sonra sahil değiştirip homofobiye sapladı pençelerini. Son sezonunda ise (evet, ne yazık ki American Crime iptal edildi) domestik şiddet ve kabullenilmiş kadın düşmanlığından yine yürek acısı gibi bir öykü çıkardı. Kusurlarıyla kucakladığım, politik doğrucu olacağım derken kimi zaman iletkenliğinden feda eden American Crime antolojik tamamiyetinde 21. yüzyıl aymazlıklarını tek bir potada eritebildiğinden sezonlar arası akrabalık bağları da taşımaktaydı aslında. Kullandığı oyunculardan öte, tarafı değişkenlik gösterecek şekilde dahil olduğumuz tahkiyede yüzde yüz saydam bir toplum çözümlemesi ile yüksek sesle dile getirilmeyenleri suratımıza bir tokat ısmarlamışız gibi sindirdik. O yüzden biraz kırgınım kanalın reytingleri bahane ederek uzun yıllar sonra ellerine geçmiş bu zeitgeist yapımı iptal etmelerine. Lakin tekil bir değerlendirme içerisine girişeceksek de bütünün ilk parçasında sonuca ulaşmayan noksanlara isyan edebilirim. Yine de televizyonun altın çağına yakışır bir iş olması ve ABC gibi bir kanalın ekrana getirme cesaretinde bulunması sebebiyle güzel hatırlayacağım American Crime’ı. Nicelerine yol gösterdiğini, sayıca az olanları yüreklendirdiğini umut ediyorum.
MVP: Regina King