Dizi Eleştirisi
The Americans (5. Sezon)
| A- |
Unbreakable Kimmy Schmidt’in yeni sezonunda bir replik çıkıyor modern filozof Titus Andromedon’un ağzından, “You know you’re in a golden age of television when you take a show like The Americans for granted.” diye. The Americans gibi bir dizinin kıymetini bilmediğinizde televizyonun altın çağında olduğunuzu anlıyorsunuz diyen Titus çok da haksız sayılmaz. Toplamda beş sezondur sessiz sedasız TV alışkanlıklarımızı değiştiren FX’de hükümdarlığını sürdürüyor bu şahane Soğuk Savaş dizisi. Sovyetler’den iki KGB ajanının Amerikalı evli bir çift numarası yaparak başladığı hayatları bir noktada paylaşımların miktarından duygusal bir düzleme taşınmış ve biz de yaş aldıkça yaptıklarını sorgulayan, çocuklarına daha da düşkünleşen Elizabeth ile Phillip’in geldiği noktayı merakla izlemeye devam ediyoruz. Bu sene bilhassa tempo konusunda ciddi bir sıkıntı yaşandığını düşünen eleştirmenlerin sayısı azımsanmayacak kadar fazlaydı. Annet Mahendru ile Alison Wright’ın diziden göçmesiyle birlikte insani önsezilerinin pek çoğunu kapıda bıraktı Amerikalılarımız. Ve öyküye yeni transfer olan mekanik Rus ailesi de henüz bizi koltuğumuza saplayacak kadar etli bir materyale sahip değil. Bu noktada da The Americans’ın kan kaybını güzel dengeleyemediğine istemeden de olsa katılmak zorunda kalıyorum. Ama tekrar yüce düşünür Titus’un söylediklerine dönecek olursak… The Americans çıtayı o kadar yüksekte tuttu ki bugüne kadar, en kötü bölümünün bile değme dramalara ders verecek dramatik çatıya (bu kelimeden de nefret ettirdiniz çakma sosyal medya sinefilleri, tüm evren başınıza devrilsin!) sahip olduğunu unuttuk. Biz Nina’nın, Martha’nın yolunu gözlerken The Americans finalini yapma hazırlığında. Önümüzdeki sene cereyan edecek büyük ayrılık sonrası müşkülpesentliği bırakıp altın çağı altın çağ yapan bu zat-ı şahanenin kıymetini bilme zamanı şimdi.
MVP: Matthew Rhys