Dizi Eleştirisi
The White Princess (Mini Dizi)
| C+ |
Starz’ın erkek bakış açısıyla yönetilen bir kanal olduğunu, her sezon program hazırlanmadan evvel projeleri ne kadar çok yarı çıplak kadın kondurabiliriz, kaç kere kadınları arzu objesine dönüştürürüz mantığıyla seçtiklerini artık cümle âlem biliyor. Philippa Gregory’nin bağnaz romanlarından uyarlanmış The White Queen sonrası yarı başarının devamını getirdikleri The White Princess da korselerden fışkıran göğüsler, tahta geçtiği anda tohumumu nereye bıraksam sorunsalında gelgitler yaşayan bir kral ve hayatını erkeklerin gölgesinde yaşayan tarihten kadınlarla çevreli. Kabul, teknolojinin t’si bile mevzubahis değilken geçmişte tavşan gibi sevişmekten başka bir iş yapmamış yüzyıllar var. Ama en azından karakter motivasyonları bu kadar erkek hegemonyasının etkisi altında olmasa diyor insan bazı bazı. Neyse ki prodüksiyon değerine öncesinden aşinayız. Ve Starz’ın çöpten çöp beğenebileceğiniz dizi tahtasında yegâne ziyareti beyazlı kraliçelere, prenseslere ayırabiliyoruz. O yüzden çok da yerden yere vurmak istemiyorum The White Princess’ı. Eleştiri oklarımı ilk sezonun kastından sonra maruz kaldığımız zayıf oyuncu grubuna yönelteceğim. Rebecca Ferguson, Max Irons, Faye Marsay ve Janet McTeer’dan geldiğimiz nokta sırf sarışın diye rolü kapmış izlenimi yaratan Jodie Comer, kraldan çok kralcık Jacob Collins-Levy ve üzülerek söylüyorum, The Babadook’ta da pek yersiz bir performans sergilediğine inandığım Essie Davies olmamalıydı. Ama Rossy de Palma sürprizine ve Game of Thrones’daki rolünü kaldığı yerden devam ettiriyormuş izlenimi yaratan Michelle Fairley’e itiraz edemeyeceğim. Birkaç minik divayla tutunduğum sezonun sonunu zevcem sayesinde getirdiğimi de ekleyeyim buraya. Plaj romanının televizyon karşılığı diyelim, tam olsun.