Eleştiri
War for the Planet of the Apes
Teknolojinin geldiği noktayı görmek adına 2011’de yeniden başlatılan Maymunlar Cehennemi serisini görmenin epey mühim olduğuna inanıyorum. Performans yakalama tekniğinde film tarihi kitaplarına geçecek kadar iş gören Andy Serkis’in iyi bir başlangıç yapan seride görev alması da büyük avantaj. Amma velakin maymunların ikinci macerasından sonra teknik anlamdaki yetileriyle hikâyelerinin dolgunluğu ters orantı oluşturmaya başladı. Şu aralar sinemalarımızda klasik yaz gürültüsü olarak yerini alan War for the Planet of the Apes, her anlamda heyecan verici bir başlangıcın altı yıl ardından neresinden bakarsanız bakın uyduruk bir kapanış yapıyor anlatısına. Öyle komik bir tezat var ki asrın savaşını izleyecekmişiz gibi davranıp içine kapanan bu mesaj kaygılı Spielberg özentisinde, CGI alıp başını giderken anlattıkları ve vardığı sonuç doksanlı yıllarda tedavülden kalkmış bir Pocahontas çevreciliğinde. Ana karakter Caesar’ı ilk kez mutasyona uğramış bir maymun olarak görmeyi bırakıp, gözlerinin ardındaki Andy Serkis’e denk gelmek, attığı her adımda tek parça streç giysisiyle kapalı bir stüdyo içerisinde naralar atan aktörü hissetmek de pek iyi gelmedi. Gerilimi azaltmak için kullanılan komedi unsuru zavallı bir çırpınış, birden fazla boyutu olduğuna inanmamız istenen Woody Harrelson’ın karakteri yanlış motivasyonlarla bezenmiş bir taslak adeta. Acı serzenişlerinin üzerinden de üç filme gerek duymadan tek hamlede James Cameron geçmişti zaten Avatar sayesinde. Bir seyirci olarak kendime bu noktada şunu soruyorum, War for the Planet of the Apes’i doğa işte böyle adamı ham yapar mesajını yüzüncü kez dinlemem için özel kılan ne? Tatmin edici bir cevap da yok. Uygulayım bilimi buralara kadar gelmiş, iyi etmiş. E ama bana ne?
Fesat Mukayese: Stuart Little > War for the Planet of the Apes