Eleştiri
Logan Lucky
The Knick sonrası televizyonun rahatlığını görünce sinemayı bıraktım, ha bırakıyorum triplerine giren yönetmen Steven Soderbergh’in filmografisine eklenmiş en yeni halka Logan Lucky. Bit pazarına nur yağdıran yeni dönem Hollywood’unda türleri yeniden tanımlamaktansa nostaljiyi hat safhada yaşatıp eli yüzü düzgün bir bütün oluşturmaya çalışan akıma o da uymuş. Baby Driver’ın bozup yeniden birleştirdiği heist taliminin kaideci bir alternatifi. Motivasyonları ziyadesiyle kendini belli eden, alakalı, ama bir o kadar da alakasız karakterleri ile Soderbergh, Magic Mike’ın bıraktığı yerden eğlendirme odaklı güncellenmiş vizyonunun tadına baktırıyor bir kez daha. Logan Lucky, her şeyden evvel haddini bilen bir yaz seyirliği. Düşmesinden korktuğumuz her tuzağı elinin tersiyle itecek kadar da samimi ve bilinçli. Soderbergh, bundan 20 yıl evvel çekilmiş olsa dahi şaşırmayacağımız bir anlatıyı alıp masaya yeni bir şey getirmiş hissiyatı yaratmayı başarıyor. Sebebi belli: Soygun öncesi ve sonrasında sunduğu belirsizlikleri uzatarak hikâyeyi yormuyor. Meşrubat tadındaki filmin şeklini aldığı bardakta tüketilecek birkaç damla daha var. Ama masada bekledikçe asidinin kaçtığını bildiğinden pipeti köşe bucak gezdirip açgözlü davranmamış. Hayatlarını bir nebze toparlayabilmek isteyen karakterlerinin mutlu sonu bile kademeli bir eziyet barındırıyor. Her şey istedikleri anda, istedikleri günde olmuyor. Bu Logan Lucky’nin elini güçlendirmesine güçlendiriyor da son yarım saati “sonradan akla gelen bir düşünce” vaziyetinde vuku bulmuyor da değil. Twist ekonomisinin sükse yaptığı 21. yüzyıl ana akım sineması burada da zinciri vurmuş bir başka ilerici vizyonere. Hadi her şeyini geçtim, kariyerleri boyunca acımasızca eleştirilmiş Channing Tatum ve Adam Driver gibi isimlerin vitrinini görmek adına da şahane bir fırsat, ki zaten Soderbergh sineması da iyice kadro uyumundan güç alan sadelik müsamerelerine dönüşmüşken aksini beklemek delilik olurdu.
Fesat Mukayese: Logan Lucky > Rain Man