Eleştiri
Raw
Yine yılın ilk dokuz ayında tembellik ettim, haftalar önce izlediğim filmi yazmaya üşendim. Aman ne şok! Bu sefer geç kaldığım partide yoklama kağıdının her yanı kan lekesiyle dolu, taze et kokusu baş döndürüyor. Julia Ducornau’nun yönetmenlik koltuğuna oturduğu ilk filmi vahşiliği marifet sanan, stilize bir içgüdü anlatısının etrafında dönüyor. Şok etme değerine göre kulaç attığı senaryosunda vejetaryen büyüyüp kefen yararcasına ete düşen bir ana karakter mevcut. Sınırların biraz olsun silikleştiği noktada esas kızımızın içinden kendinin dahi tanıyamadığı bir başka kadın çıkıyor. Bir tarafta gore hasretlerimize cevap veriyor, bir tarafta da bağlı kaldığı ritüeli modifiye etmeye devam ediyor. Bir nevi araf olarak değerlendirilebilecek o minik “yetişkin olma” zaman aralığında, klişe ya da değil, her toy bireyin varyasyonlarını tattığı deneyimleri has be has kırmızı etle yoğurması Raw’u örneklerinden farklı kılan. Bastırılmışlığın tehlikesine çaput bağlamış topraklarda nefes aldığımız için de araç edindiği mübalağası bana pek bir evrensel geldi. Yarattığı ağırbaşlı, karnivor huzursuzluğun daha ilk sahnede büyük bir ifşaya evrileceğini işaret etmesi korku filmlerinin bilinmezlikten medet uman, yaylı öcü çığırışlarına engel olup bir üst vitese davet ediyor sanki seyircisini. Kabul, direksiyon hâkimiyetini beklenmedik hususiyetler üzerine bir şeyler inşa edip, esas hikâyesini unuttuğu anda kaybediyor. Hatta Justine’in ablasının ağırlığı arttığı anda içimdeki müşkülpesenti ortaya çıkaracak kadar da pasaklı Raw. Fakat Avrupai sayıklamalarının aydın çatışmalarında, çözüm bulamazlığının sömürü zirvesinde, genetik açıklamasının umulmazlığında reddedilemeyecek bir cazibe, en demir kokanından şeytan tüyü var. Çatalımı bıçağımı hazırladım, şimdi kesin bir şey olacaklarla dolu minik korku filmlerini önüme atmanızı bekliyorum. E hadi!
Fesat Mukayese: Raw > Super Size Me