Eleştiri
Marjorie Prime
Tek odaya hapsolmuş sinematik denetimlerin efendisi olmak için adaylığını koyan Michael Almereyda, Experimenter’dan iki yıl sonra gelen Marjorie Prime ile yine sınırlı sayıdaki karakterini yapay zekanın da dahil olduğu bir sosyal deneye tabi tutuyor. Filme de adını veren Marjorie ve anılarla ayakta duran merhum kocası Walter’ın yaptığı sohbet, yapboza dönmüş geçmişe dair hatıraların, zamana ve mekana dair duyguların tamamlandığı bir metotun parçası. Lakin filmin asıl niyeti demansın eksilttiklerini bulduğumuz teknolojiyle bakın nasıl da toparlıyoruz demek değil. Tekerrür eden döngüsünde duygusal zekamıza yön verebilmemizin ve hatta her şeyden evvel duygusal bir zekaya sahip oluşumuzun ne kadar değerli olduğunun altı çiziliyor. Art arda gelen şekil değiştirmiş teselliler ve isim kartları hayat adını verdiğimiz zaman kaybının yanılsamaları sadece. Yakın bir tarihte izlediğimiz, tüm başyapıtlardan daha başyapıt, Spike Jonze filmi Her’ün ete kemiğe bürünmüş, daha doğrusu hologramla birden fazla duyuya hitap edebilecek bir forma sokulmuş versiyonuna şahit oluyoruz tabir-i caizse. Yalnız Marjorie Prime bu teknolojik devrimin bireylerde yarattığı boşluklarla pek ilgilenmemiş ve bir adım ileriye giderek, yapay zekanın insanlığı ele geçirip yok edecek noktaya geldiğinde olabilecekleri incelemeye koyulmuş. Bu şık gözleminin ifşasını da finale kadar elinde tutmaktan çekinmiyor. Tabii referans alınabilecek benzerleriyle karşılaştırıldığında Marjorie Prime’ın uyarlandığı tiyatro sahnesinden buraya taşınmayı çok da hak etmediğini daha iyi kavrıyorsunuz. Lois Smith başta olmak üzere, bir elin parmaklarını geçmeyen oyuncuları kusursuz performanslarıyla o teatral etkiyi minimuma indirmeye çabalasa da öykünün verdiği esler yarattığı gizemi epizodik bir paradoksa çeviriyor.
Fesat Mukayese: Marjorie Prime > Blade Runner