Eleştiri
The Book of Henry
Filmleri büyük bir çoğunlukla ellerindeki hikâyeyi heba ettikleri için eleştiriyoruz, ama bu yılın kayıbı en büyük tren enkazı olma şerefine erişen The Book of Henry’nin sorunları tamamen böyle bir fikrin senaryolaştırılmış olmasıyla kaynaklı. Kafası karışık, ne istediğini bilmeyen, ama belli bir hedef kitlenin duygularını manipüle ederek cebini doldurabileceğini düşünen birisi olduğunu varsayıyorum senarist Gregg Hurwitz’in. Komedi dehası Mitchell Hurwitz ile herhangi bir kan bağı taşımayan (Dikkat, gereksiz detay!) bu beyefendi 8-10 adet kötü filme sığdırılabilecek tonlarca fikri tek bir anlatıya tıkıştırmış, mendilini açtığı köprü üstünde kurbanlarını bekliyor. Nasıl anlatsam, nereden başlasam… Önce ileri zekalı oğlumuzun okulda ezilen küçük kardeşini kollayacağı bir büyüme filmi mi dedirtiyor The Book of Henry. Hemen ardından bir bakıyorsunuz direksiyonu domestik şiddete, çocuk suistimaline kırmış. Bunu tam sindirmişken bir anda intikam öyküsünü merkezine oturtmuş daha hafif meseleleri olan bir filme evriliyor, çünkü neden? 12-13 yaşındaki karakterimiz adaletin çürüdüğünü çözdü, şikayet ettiği tacizci komşusu nepotizm ve türevi haksızlıklar sağolsun cezasını çekmedi. Yetti mi? Yetmez! Henüz bu Küçük Emrah şarkısının şiir okuyup ağlatmaya çalıştığı kısma gelmedik. Mönüde sıra bu perişan ailenin dünya üzerindeki en elem hastalıkla boğuşmasında. Seyircisini 20-30 dakikalık kabız bir sekansta yorgun düşürmesi lazım ki yarım akıllı istikrarsızlığını o aptallıkla unutalım. Hop hadi bu da bitti, risk aldık, birilerini feda ettik derken acısını kalbine gömen anamız, bacak kadar oğlunun planlarına uyup pusu nişancısı kesiliyor başımıza. Nasıl, nerede, niye sorularının cevabını almak bir yana dursun filmdeki karakterlerin değil direkt öykünün motivasyon konusunda bipolarlığı söz konusu olduğundan parçalar birleşmiyor. Ben yazarken taşikardi geçirdim, bir de seyir sırasında düşünün çoklu kişilik bozukluğunu filmleştirmiş bu keşmekeşi. Hayatımda iki saate yakın bir süre boyunca istemsiz bu denli kahkaha attığım bir film olmadı ama, en azından bunu söyleyebiliyorum. O yüzden keşke cebren ve hile ile çöp kimliğini kucaklattırsalarmış diyorum bir yandan. Belki o vakit anlamsız olaylar örgüsünün tek bir hanede cereyan edebileceğine inanır, atılan yemi mineye indirirdik. Yaşadığım travma sonrası Star Wars evreninden koparıp alınan Colin Trevorrow’un stüdyoya başka bir proje için borcu olduğuna ve The Book of Henry’i çekmek zorunda kaldığına inancım tam. Aksi takdirde sığınabilecek bir argüman kalmıyor elimizde. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, Naomi Watts’ın yeteneklerinin sınırlı olduğuna ikna olma zamanımız sizce de gelmedi mi? The Impossible’ı, 21 Grams’i, Mulholland Drive’ı, vereceğiniz hiçbir örnek son kararımı değiştirmeyecek. Yazık, kendini ispatlayamadan kırkını gördü ve Hollywood’da çalışan her aktris gibi uyduruk eş, anne rollerine mecbur bırakıldı o da. Gerçi aksi olsa ne fark edecek? Bıkkınlığı her mimiğinden okunuyor. Bu sınır tanımayan kahkaha tufanında bile en sıkıcı performansı ortaya koyacak aymazsa sektör ne yapsın?
Fesat Mukayese: Derailed > The Book of Henry