Eleştiri
The Glass Castle
Epey sancılı bir ödül sezonu sonrası iyi bir kampanya nelere kadir dedirterek Oscar kazanan Brie Larson’ın, bağımsız film çevrelerinde adının duyulmasına yardımcı olmuş Short Term 12 isimli filmdeki yönetmen dostu, Destin Daniel Cretton ile tekrar bir araya gelişini kutluyor The Glass Castle. Toplumun zaruri kıldığı kurallara aykırı ve bu sebeple oldukça zor bir çocukluk geçiren Jeannette Walls, bilhassa babasıyla olan ilişkisine odaklanmış hikâyesini aynı adlı bir otobiyografide anlatmış ve Cretton da bu şahsi öyküyü beyazperdeye uyarlamış. Uyduruk sinema yazarı taklidi yaparak bir referans verecek olursak, The Glass Castle yakın tarihten Captain Fantastic ile ciddi benzerlikler taşımakta. Yine büyük bir bencillikle herkes için kararlar alan, klinik olarak huzursuz edici ve alkolik baba figürünün etrafında onun uygun gördüğü gerçeklikte yaşamaya mecbur bırakılmış çocuklar var. Yalnız burada portreye hem anne dahil olmuş, hem de eksantrik hayat stillerinin yıllar sonraki etkileri incelemeye alınmış. Fakat daha büyük bir görüngeye sahip olunması, kadın bakış açısından travmatik toyluk yıllarına ağıt yakan The Glass Castle’ı özel kılmıyor. Aksine karakterindeki yontulmamış hüsranı alıp filmin ilkesi hâline getirmiş Cretton. Şimdiki zaman ve geriye dönüşler arasında tek bir bağ yok. Sözde tek bir bireyin dününden yarınlarına düşen gölgeyi işaret edecek, ancak Cretton’un baştan sona klasik biçim yanlısı bir film yapma hevesi o kadar ağır basıyor ki anlattığı insanları tanıma ve tanıtmaya zaman harcamıyor. Bir de üstüne ödül sezonunda barkovizyona yansıtılsın diye yazılmış ve oynanmış gibi duran Brie Larson – Woody Harrelson sahneleri eklenince bir biyografi izlediğimizi toptan unutuyoruz. Duyguları ve nidaları plastik, kişisel iken sıradanlaştırılmış, mücadelesi gübür, klişe ve oldukça kafasız filmlere açlığı bitmeyen varsa önden buyursun. Pespaye baba – kız, anne – oğul tahkiyelerinin tez vakitte bitmesi dileğiyle…
Fesat Mukayese: 8 Mile > The Glass Castle