Eleştiri
In This Corner of the World
Sulu, yağlı ve bilgisayar gerektirmeyen herhangi bir boya çeşidiyle icra edilmiş el işi animasyonlara olan zaafınızı anlayabiliyorum. Bilhassa Uzak Doğu’nun ürettiği bol hisli, az katarsisli yapımların amaçladığı şey gerçek oyuncularla çekilmiş canlı filmlerde (live action‘ı böyle tercüme ettim) odak noktası olabilecek konuları minimalize bir görsel estetikle çizgi film formatına getirmek, buna da tamamım. Fakat benim için filmin koptuğu nokta, birkaç istisna haricinde, bu öykülerin müteessir edecek malzeme barındırmaması. Live action‘dan ne farkımız var diye elini beline koyanların uzun bir pembe dizi bölümü yaptığı fikrini bir türlü zihnimden koparıp atamıyorum. Bu uzun girizgahım da In This Corner of the World’le ilgili hislerimin bir özeti gibi. Biçimi haricinde bu öyküyü özel kılan tam olarak ne? Hayal ile gerçek arasında gidip gelen çift boyutlu hikâyesinde her iki tarafa da yeterli duygusal omurgayı inşa edememesini görmezden gelmek için neye sarılmam gerekiyor? Yıkımı büyük toplumsal bir faciadan toparladığı kalp ve can kırıklarıyla, bugüne bile intikal etmiş travmaları alıp Japonya’nın portresini çiziyor film. Yalnız konuşlandığı noktada ürettikleri sağlam bir dramatik tokat atmaktan öyle uzak ki… Tek orijinal fikrini de çok çabuk çarçur ettiği için geriye yine elimizde dokunsanız fıs diye havasını bırakacak, ağlak, manipülatif, yorucu ve ümitsizliği marifet bilen bir soap opera kalıyor. Belki de suç Yeşilçam’ındır. Ne de olsa seyircisine saldıran melodramların en âlâsını günde 3 – 4 seans, televizyonlar sağolsun, direkt damardan aldık. Bunun tadına varınca da evrenselliği tek kıtayla sınırlı, insanın sabrını tüketecek kadar ağır ve mızmızca işleyen bir Hiroşima ağlatısının da değeri kalmıyor. Atın beni Pixar’ın storyboardlarına, yalan Ghibli size kalsın.
Fesat Mukayese: Kınalı Yapıncak > In This Corner of the World