Eleştiri
Beach Rats
Süsten ve zorlamadan uzak anlatımın yeni kalesi Beach Rats, queer sinemanın daha önce sıkça gördüğü ben kimim, neyim, ne istiyorum sorgulamalarını karakterin eylemlerini anlamlandıran travmalarla birlikte servis eden, dört başı mamur bir 2017 bağımsızı. Karakter çalışmasının tüm girinti ve çıkıntılarıyla muhattap olalım diye hayatın tekdüzeliğini, anca beyazperdede cereyan edecek maceralarla bulandırmayan yönetmen Eliza Hittman, kamerasını ana karakteri Frankie’ye doğrultmuş, her tutumunu ve reaksiyonunu izleyerek onu tanımaya, tanıtmaya gayret ediyor. Oldukça belirgin bir şekilde hedefine kitlenmiş, ne istediğini bilen biri tutuyor yani kuklaların iplerini. Filmi, bildiğimiz temalarla harmanlanmış senaryosuna rağmen ilgi çekici kılan temel esans ise kurgusal bir sancı değil de birebir belgesel deneyimi sunması hiç kuşkusuz. Kamera açıları bile sanki Frankie ve çevresindekiler filme çekildiklerini anlamasın diye özenle ayarlanmış. Özensiz gibi görünen kadrajlarının hepsi bir sanat ürünü izlediğinizi unutturup, birilerini dikizliyormuşsunuz hissiyatı yaratacak nitelikte. Neredeyse ham sayılabilecek kendini bulma öyküsündeki uçurumda eşcinsellik ve heteroseksüellik birbirinin tamamen zıttı bir hâl de almıyor neyse ki. Özüne aldırış etmediği son çeyrekte Frankie korktuğu muamelenin yansımasını başka suretlerde görüyor. Fakat bir taraftan da basit bir şekilde geçiş dönemi olarak adlandırılabilecek bir aralığı bisiklete biner gibi, düşe kalka öğrenerek tamamlıyor. Göründüğünden daha fazla tereddüt içeren benliğiyle yüzleşmesinin can alıcı naifliği, acemice icra edilen anlama ve hatta anlamlandırma mücadelesi belki de beni bu kadar çeken. İsim, renk, vaziyet fark etmeksizin kusurlu yaratıklar olduğumuzun bilincinde çünkü Beach Rats. Kimsenin dünyaya bir şeyleri bilerek gelmediğini, hele ki toplumun dışlamaya meyilli olduğu bireylerin farklı şiddetlerde maruz kaldığı psikolojik şiddete olan korumacı tavrını tanıtıyor. Üstüne üstlük başroldeki Harris Dickinson’ın kırılganlığı bir kat daha değerli kılmış ekrandaki başkalaşımı. Karakterinin ne kadar savunmasız olduğunu duru ve aydınlık bir biçimde seyirciye aktarmaya çalışıyor. Ve rolüne neredeyse planlı sayılabilecek yaklaşımı müsterih bir görünümde filmin açıkyürekli tavrını bir basamak daha yukarıya taşıyor. İlle de bir şeyden şikayet edecek olursam… Arka plana atılmış baba öyküsü Beach Rats’in seyrinde sekte yaratan tek kısım. Karakterin pervasızlığına belirgin bir virgül atabilmek adına bu şiddette bir sarsıntıya ihtiyaç duyulduğu belli. Yalnız hayatındaki baba figürü eksikliğinden kendinden büyük adamları sevdiğini ben görüp kavrayabilsem de, gereğinden fazla altı çizildiği için aynı noksanlığın Frankie’nin cinsel kimliğini inşa eden tek şey olduğuna dair sakat bir okumaya mahal vermesi ihtimali korkutucu. Gerisi varlığı hissedilen ama yüksek sesle dile getirilmeyen hisler bütünün en doğal hâliyle ortaya çıkışından ibaret. Masum ve ziyadesiyle keskin. Bu kelimeyi kullanmaktan pek hoşlanmasam da “şiirsel” bile diyebiliyorum. Böylesine bir tanımlama yaparken rahat davranmam da tamamen biçim takıntısının yarattığı gerginlikten kendini arındırmış ve baştan sona birey olma yolundaki Frankie’ye odaklanmış olması.
Fesat Mukayese: Beach Rats > Weekend