Eleştiri
Wonder Wheel
Saat gibi çalışıp her seneye bir film sığdıran Woody Allen, orta hâlli senaryolarını arka arkaya sıralarken 2017’yi de Wonder Wheel ile süslemiş. Ellilerin sonlarında Brooklyn’in Coney Adası’nda kurulu bir eğlence parkını ana mekanı olarak kullanması sebebiyle, Allen’ın gönülden bağlı olduğu şehir ve döneme aşinalığını hesaba katıp yüzde yüz “kişisel” olmasa da son dönemdeki sayıklamalarından daha ayrı bir yerde sanki bu yeni çalışması. Öykünün merkezinde geçmişte yaptığı bir hatayı aşık olmadığı bir adamla evlenerek kendince cezasını ödeyen Ginny var. Üvey kızının ani dönüşü, eşiyle olan sınırlı münasebeti ve oğlunun kundak aşkıyla azan migren ağrılarına hulyalı cankurtaran Mickey çare oluyor. Yani yasak bir aşk sonrası ilk eşi ellerinin arasından kayıp giden Ginny, meşhur bir aktris olma hayalleriyle bavulunu toplayıp yanına yerleştiği ikinci kocasına da aldatılmayı yaraşır görüyor istemsiz olarak. Sonrası biraz vicdan muhasebesi, beni bu kafesten kaç kurtar çığlıkları ve tabii ben bu hâllere düşecek kadın mıydım homurtularıyla dolu Ginny için. Woody Allen, gençliğimizde tasarladığımız hayatlara sahip olamayıp yanlış tercihlerini bizi sürüklediği noktadan bu çukuru nasıl terk ederim sorusuna cevap arıyor. Ginny’nin sözde can simidi Mickey. Ya da en azından bu sarışın ve genç bedeni, ona geçmişindeki diri zamanlarını hatırlattığı, korkudan söyleyemediği 40 yaşını unutturduğu için bedenine yakın tutuyor, kim bilir. Fakat bir Woody Allen filmi için bunu söyleyecek olmak çok garibime gitse de, Wonder Wheel’ın güçlü tarafı senaryosu değil ve film bunun epey farkında. Kariyerinde uzun zaman sonra (belki de ilk kez) teknik bir başarıma ulaşmak için debelenmiş Allen. Her tarafı camla bezeli, eğlence parkı manzaralı eve gece olduğunda maviden kırmızıya, turuncudan yeşile tüm ışığı dönme dolabın parıltıları sağlıyor. Görüntü yönetmeni Vittoria Storaro, gelen gürültüye ek olarak lunaparkın değişen renklerini evin dört bir yanına yansıtıyor ve böylece büyük pencerelere arkasını döndüğünde bile dış mekanı tam anlamıyla terk etmememizi sağlıyor. İçine bir şeyler gire çıka formu bozulmuş cep torbalarıyla giyilmekten eğnemiş kıyafetleri, hem iç hem de dış mekanda en ince ayrıntıya kadar düşünülmüş setle birlikte Wonder Wheel’ın psikoanaliz kitaplarını değiş tokuş eden karakterlerine optik anlamda maksimuma oynayan bir habitat yaratmak amacıyla oluşturulduğunu da kanıtlıyor. Tüm bunun üzerine eşsiz bir de muazzam bir Kate Winslet performansı eklendiğini söylemek gerek. Winslet, Steve Jobs’da dolu dolu bir senaryonun tüm gereklerini yerine getirerek formunda olduğunu hatırlatmıştı. Wonder Wheel’da ise biraz baştan savma yazılmış karakterinin elindeki malzemeyle ne tür denizlere yelken açabildiğini gösteriyor. Ginny’i filmden ve çevresindeki tüm gürültüden ayrı bir yere taşıyan, değerli kılabilen yegâne varlık Winslet. Justin Timberlake gibi yetileri sınırlı bir ismi filmin anlatıcı konumuna yerleştiren Woody Allen bile, sevmelere doyamadığımız aktrisin oyununu sabote edememiş. Belki de sırf bu yüzden, beni Ginny ile benzer migren ağrılarına sevk etmiş son birkaç filmine nazaran daha derli toplu bulmuş olabilirim Wonder Wheel’ı. Hem Winslet’in, hem de kameranın arkasında arı gibi çalışan teknik ekibin hatırına geçer not vermek boynumun borcu.
Fesat Mukayese: Wonder Wheel > Brooklyn
ali
30 Aralık 2017 at 23:04
Blue Jasmine’deki Blanchett performansı mı yoksa bu filmdeki Winslet performansı mı daha başarılı sizce?
Umur
30 Aralık 2017 at 23:06
Cevap çok belli ama 🙂 Blanchett’e daha çok imkan tanıyor bence Blue Jasmine’in senaryosu. Wonder Wheel de o kadar parlatılsa en az Blanchett kadar deprem yaratırdı Winslet.