Eleştiri
Molly’s Game
Çoğu zaman bir aktris olduğunu unutup 21. yüzyılın yeni mesleği, sosyal medya aktivistliğine soyunan Jessica Chastain ve yürürken konuşan karakterlerin mimarı Aaron Sorkin’i buluşturuyor Molly’s Game. Kalemine hayranlık duyduğumuz Sorkin sadece senaryosunu yazmakla kalmamış ve ilk kez kameranın arkasına geçip yönetmenliğini yapmış ayrıca bu gerçek olaylardan uyarlama yapımın. Anlatının merkezindeki Molly Bloom, vakti zamanında kayak dalında Olimpiyatlar’a katılacak kadar başarılı olmuş ama yaşadığı iki elim kaza sonrası bu sporu tamamen bırakmak zorunda kalmış bir kadın. Nasıl geçineceğim derdiyle eli uzun bir narsistin yanında asistan olarak işe giriyor ve sonrasında da ülkenin kalın enselileriyle dolu bir poker masasının yanı başında gecenin hostesliğini yaparken buluyor kendini. Sekiz yıllık serüveninde daha yukarı tırmanabilmek için sırf bir kadın olmasından sebep onu kullanarak kenara atmak isteyen erkeklere inat, legal yollardan ve herhangi bir fiziksel fedakarlıkta bulunmadan küçük imparatorluğunu kuruyor. Ama tabii zenginin daha zengin olmasına sesini çıkarmayan tutucu kapitalistler varken ister istemez birkaç engel çıkıyor yoluna. Başta Rus mafyası ve FBI olmak üzere… Geçtiğimiz yıl gösterilen bir diğer Chastain filmi (adını hatırlamak için bile IMDb’ye baktım) Miss Sloane ile büyük benzerlikler taşıdığı söylenmekte Molly’s Game’in. Ama burada en azından işin diyalog kısmına hakim bir kalem, ara ara hızlı kurguya sırtını dayayan yol haritasıyla ilgiyi ayakta tutuyor. Ve temel fikir Molly Bloom’un hayatını anlatmak olsa da, başından sonuna yaşanları harfiyen ekrana yansıtmak yerine, belki sıradışı yollarla elde edilmiş minik servetinin sırf yanlış insanlarla yolu kesiştiği için elinden alınışına bir isyan ve hatta yaşama haklarının geri alınış öyküsünü vitrine koymayı tercih etmiş. Chastain’in piyasaya çıktığı yıldan beri ilk kez bu kadar açık oynadığını da izliyoruz ayrıca. Bloom’u bir süper kadın gibi resmetme ihtiyacı hissetmemiş. Aksine giydiği her elbise, kullandığı tüm makyaj malzemeleri, değişen saç renkleri, o pahalı arabalar, poker masasının çevresindeki ultra lüks servis Molly’nin üzerinde emanet gibi duruyor. Görüşmediği babasından uzakta, askıya aldığı hayallerine bakıp belki de en başından beri ne istediğini otuzundan sonra anca keşfeden bir kadın olarak hızlanan ivmeye ayak uydurmaya çalışıyor. Acaba beklentilerimizi çok mu yükselttik diye üzüldüğümüz Jessica Chastain, Molly’nin dünyasındaki değişimi görsel oyununun yanına fiziksel performansını da ekleyerek daha da gerçekçi kılıyor. Tüm bunların haricinde, uzun arkadaş toplantılarının biricik sevgilisi pokeri de anlayabilen ve bu kumar hastalığının büyük vurgunlar ile kaybedenlerden de ibaret olmadığını bilen bir film Molly’s Game. Bu minvalde After the Storm ve Mississippi Grind gibi yakın tarihten de iyi örnekleri düşündüğümüzde, Sorkin modern bağımlılık yorumlarına bir başarılı halka daha eklemiş diyebiliyoruz. Peki hiç mi sorun yok? Sanıyorum Sorkin, iyi kadın karakterler yazamadığı yorumlarına pek içerlemiş. Fakat içerisinden zamane problemlerine uygun bir perspektif çıkarılabilse de Molly’nin de bir kadın olduğunu ara ara unutmuyor değil.
Fesat Mukayese: Molly’s Game > The Color of Money