Eleştiri
Kelebekler
Sırt sıvazlamalarla ayakta duran yerli sinemamızın, buradaki uğultudan bağımsız, uluslararası platformlarda sesini duyurabilen, sesini duyurmakla da kalmayıp prestijli ödülleri evine götüren hikâye anlatıcılarına ayrı bir saygı duyuyorum. Gerçi festival bünyesinde elde edilen başarıları bir lobicilik kazanımı gibi sınıflandırmak hatali bir yaklaşım olur; fakat Nuri Bilge Ceylan haricinde dişe dokunur ilk ve yegâne gururu yaşatmış Tolga Karaçelik’in Sundance’i fethedişini bir tesadüften ibaretmiş gibi yabana atmamak gerek. Bir önceki harikası Sarmaşık’tan sonra ne edecek diye merakla beklediğimiz Karaçelik, yüzünü biraz daha komediye dönmüş, geçmişle hesaplaşması bol, her yolu aile içi bir trajediye çıkan, oyunbaz, mizahını beklenmeyenle yeşillendiren bir film üretmiş bu defa. Üç kardeş, otuz yıl sonra babalarından gelen bir telefon üzerine toplaşıp Hasanlar Köyü’ne, tüm travmalarının merkezine doğru yola çıkıyor. Biri geçmişinden uzaklaşabilmek için ülkeyi terk etmiş, o da yetmemiş kendine meslek olarak astronotluğu seçerek kaçmaya yeni anlamlar kazandırmış. Diğeri hiç sahip olmadığı hatıraların içinde yarattığı boşluğu zerre hazzetmediği bir adamla doldurmuş. Üçüncü ve sonuncusu ise hayatımda ne kadar çok kaos olursa o kadar uyuşurum diye yıllarca bu yönde egzersiz yapmış. Ama en nihayetinde bambaşka dünyalara aitmiş gibi duran üç kardeşin de başlangıç noktası gibi çözülecekleri yer de aynı. Daha en başından nereye varacağını bildiğiniz öyküyü hazırlıksız yakalayan absürt güldürüyle süslemiş Karaçelik. En saf sarhoşluk hâliyle gidelim be artık buralardan diye türkü tutturmuş. Vardığı köy yerinde de imamıyla, muhtarıyla, muhtarının karısıyla şehir ile taşra arasında bulanıklaşan kontrastı alıp kendince eğlenmeye bakmış. Tezatlarla oyun oynarken, müzikholünden kahvesine kadar ne bir inkar var, ne de gereğinden fazla kucaklayıcı bir tavır. Tüm karakterleri ve mekanlarını geçmişlerini bilerek doğal ortamına bırakıyor. Belki tavuklar patlıyor, cenaze olsun diye kelebekler bekleniyor, astronot kıyafeti üzerinden pek de tadı olmayan bir espri patlatılıyor. Fakat çeşit çeşit renklerle süslediği ilk taslağının kara kalem iskeleti gözümüzün önünde, hiçbir yere kaybolmamış. Bir iki itirazım da yok değil hani. Pek sevdiğim Suzan karakterinin bir elini bağlayarak duvar kenarlarında sigara içen hâlleri pek kurmaca. “Otuz yıl” bildiriminin tekerrürü de nedir bu takıntı dedirtecek kadar fazla. Yalnız “Bayan senin anandır!” diye çıldırdığı anda tuttu bırakmadı beni Kelebekler. Bir gimmick ekonomisine dönüşmesinden çok korktuğum sıcakları bile asimile etmiş bir şekilde öyküsüne. Üstelik ataerkil ve muhafazakar safsataların bizi gerilettiği noktayla da dalga geçmekten geri kalmıyor. Kardeşlik sadece kan bağı değildir demesinden tutun, varoluşsal problemlerini halka açık yaşayan din adamı ve hakkını koparıp alan kadınlarıyla herkese eser miktarda nanik dağıtmış. Değindiği temalar sebebiyle senaryosununun altı daha hafif bir dolgu maddesiyle desteklenmiş olsa da birbirinden yetenekli oyuncularını, birkaç ana akım fikrini kusursuzca eritebilmesini de hesaba kattığınızda Tolga Karaçelik’in Sundance’den hakkıyla bir ödül aldığını görebiliyorsunuz. Darısı diğer yerli sinemacılarımızın başına diye. Uluslararası platformları birer birer fethettiklerine de şahit oluruz umarım.
Fesat Mukayese: Kelebekler > Kadrajın bir köşesine beyaz atletli Ercan Kesal konduran tüm yerli bağımsızlar
Metin
13 Nisan 2018 at 09:58
Şu önermeye itiraz edeceğim; “…Nuri Bilge Ceylan haricinde dişe dokunur ilk ve yegâne gururu yaşatmış Tolga Karaçelik’in…”
Susuz Yaz(Metin Erksan): Berlin Film Festivali Altın Ayı
Dönüş (Türkan Şoray): Moskova Film Festivali Jüri Büyük Ödülü
Yol (Şerif Gören): Cannes Film Festivali Altın Palmiye
Hakkari’de Bir Mevsim (Erden Kıral): Berlin Film Festivali Gümüş Ayı, Jüri Özel Ödülü, FIBRESCI Ödülü
Anayurt Oteli(Ömer Kavur): Venedik Film Festivali FIBRESCI Ödülü
Mavi Sürgün(Erden Kıral): Montreal Film Festivali FIBRESCI Ödülü
Güneşe Yolculuk (Yeşim Ustaoğlu): Berlin Film Festivali Barış Ödülü, Mavi Melek Ödülü
Takva (Özer Kızıltan): Berlin Film Festivali FIBRESCI
Çoğunluk (Sera Yüce): Venedik Film Festivali Geleceğin Aslanı Ödülü
Bal (Semih Kaplanoğlu): Berlin Film Festivali Altın Ayı
Sivas (Kaan Müjdeci): Venedik Film Festivali Jüri Özel Ödülü
Abluka (Emin Alper): Venedik Film Festivali Jüri Özel Ödülü
Koca Dünya (Reha Erdem): Venedik Film Festivali Yeni Ufuklar Ödülü
Ufak bir aramayla bulduklarım bunlar. Daha bilmediğim muhakkak vardır. Dünya sinemasının beş büyük festivali bunlar dedim. Locarno, San Sebastiyan, Haifa, Selanik festivallerine de bakmak mümkün. Türk sinemasi Nuri Bilge Ceylan’ın festival lobiciliğine sıkıştırılmamalı.
Umur
13 Nisan 2018 at 11:18
İtirazını anlamakla birlikte söylediğin yönetmenlerin bir kısmı zaten artık (nitelikli) film üretmiyor Metin. FIPRESCI’nin de Sundance ve Cannes’ın en büyük ödülüyle kıyaslanacak kadar mühim bir mükafat olduğunu düşünmüyorum. Her yıl 20, 30 filme çeşitli festivallerde giden eleştirmen federasyonu damgalı bir ödül neticede. Ama Semih Kaplanoğlu, Kaan Müjdeci ve Emin Alper örneklerine itiraz edemeyeceğim. Üçü de dört büyük festivalden birinden çok prestijli derecelerle dönmüş. Yine de uluslararası başarılarını ülke içine Nuri Bilge Ceylan ya da Tolga Karaçelik gibi taşıyabilmiş yönetmenler değiller.