Eleştiri
Alex Strangelove
Biraz Netflix bünyesinde seyirci karşısına çıkmış olmanın, biraz da Love Simon ile aynı yıl içerisinde gösterime girmenin dezavantajını yaşayan Alex Strangelove eşcinsel bireyin kimliğini keşfetmesi ve özüyle tanışması hakkında, dinlemeye bu denli ihtiyaç duyduğumuzu izleyene kadar fark etmediğimiz, çok içten bir ana akım gençlik filmi. Cinsel yönelimin bir başlık olarak kullanıldığı türler olmasın isyanlarımız arasında, heteroseksüel çiftleri konu eden romantik komedilerle dolu havuza yenilikçi diye nitelendiremesek de sırf çok az konu edilmiş bir perspektife sahip olduğu için taptaze bir kan olarak giriş yapıyor Alex beyefendinin güncesi. Yöndeş karakterinin neler hissettiğini anlatmaya soyunduğunda bile meselesinin köklerini unutmayan bir yapım olarak, Love Simon’ın araladığı kapıdan geçmeye hazırlanan pek çok queer öyküye örnek oluyor esasında. Bilhassa dolaptan yeni çıkanlara, çıkacaklara, çıkmak isteyenlere. Çünkü toplumun dayattığı rollere uyum sağlamak, kendini olmadığı gibi biri davranmak zorunda hisseden ana karakterinin gelgitlerini bir pazarlama aygıtı, komedi unsuru ya da salt dramatik katarsis üreticisi olarak kullanmıyor Alex Strangelove. Parçası olduğu habitat, kabul ediyorum, pek hoşgörülü. İster istemez bu sene benzer bir motivasyonla yapılmış ikiziyle mukayese ettiğimizde Strangelove’ın çabuk asimile olan çevresinin eşi benzeri kolay kolay bulamayacak bir gerçeklik sattığını inkâr edemiyorum. Fakat dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz… Neden tamamen “gerçek” olmalı ki? Bu gözler ölüm meleğine aşık olan kadınlar, ölmüş karısının zoruyla yeni sevgili bulmak zorunda kalan erkekler gördü perdede. Bırakın sesini bulmayı, henüz bütçe elde eden, yüzünü Hollywood’a dönmüş bu açılma hikâyelerinde de biraz serbest saçmalansın, fena mı? Alex Strangelove’ın hikâye anlatma sanatındaki yetileri (ya da yetisizlikleri) bir kenarda dursun, seyircisini oluşturduğu kadrodaki o aşinalık, puzzle gibi tüm parçaların yerine oturması sayesinde yakalıyor. Başrollerdeki Daniel Doheny’den Madeline Weinstein’e, çoğu zaman rol çalan yan karakterlere kadar tüm genç yüzler en nihayetinde amacın seyirciye kendini iyi hissettirmek olduğunun bilinciyle paylarına düşen materyalden zevk almaya çalışmış besbelli. Ortaya çıkan sonuç da, herkes esin kaynağının John Hughes filmleri olduğunu ve Hughes’un da mirasını çalıştığı yüzler ile oluşturduğunu bildiğinden epey tatmin edici. Tüm bunları bir kenara bıraktım, en azından kim olursanız olun kişisel yolculuğunuzda acıyı da tatlıyı da kucaklamanız gerektiğinizi ve deneye yanıla kim olduğunuzu en ince ayrıntısına kadar öğreneceğinizi hatırlatıyor. Hatta film lise ortamında geçiyor olmasına rağmen kapsayıcı dilinin “Geç kalmış sayılmazsınız.” ayarında bir mesaj verdiğine de can-ı gönülden inanıyorum. Bu gevelemelerimin hepsi filmin içeriğinden çok, ne kadar önemli olduğunun altını çizer gibi oldu; fakat tam yeri tam zamanı gibi hissettirmesinin haricinde de Alex Strangelove’ın ait olduğu türden elde edebileceğiniz maksimumunu verdiğini söylemek mümkün: Keyifle geçen, hiç bitmesin istediğiniz koca iki saat. Tekrar yazının başına dönecek olursam… Love Simon’ı gördüm, vazifemi yerine getirdim diye düşünmeden Alex Strangelove’a da vakit ayırmanız şart. Pişman olmayacağınızın garantisini, pek çok dizi için abartılı reklamlar yapmış yegâne Oscar Boy’unuz olarak veriyorum.
Fesat Mukayese: Alex Strangelove > Love, Simon
Asena
7 Kasım 2018 at 01:41
Filmin hedef kitlesinin gençler olduğu düşünülünce bence gayet başarılıydı. Keşke Elliot ve Alex’in sahneleri biraz daha fazla olsaydı. İkisi bende pamuk şeker etkisi yarattı. Cinsel kimliklerimiz yüzünden hor görülmeyip utanmayacağımız güzel günlere!