Eleştiri
Tully
Kariyerinin büyük bir kısmında yetişkinlik evresinin, sorumluluk sahibi olmanın üzerimizde yarattığı baskıyla boğuşmalarımızı gözlemleyen Jason Reitman, daha önceki filmleriyle de akrabalık bağı taşıyan, bilhassa Charlize Theron’u barındırması sebebiyle Young Adult’ı anımsatan yeni harikası Tully ile karşımızda bu sefer. Amerikan bağımsız sinemasının ana akım seyircisine de ulaşabilmeyi başarmış nadir yönetmenlerinden biri olarak görev yerinde iki çocuklu ve plansız gerçekleşen bir hamilelik sonucunda üçüncü çocuklarına sahip olmayı bekleyen bir karı kocayı kondurmuş. Yalnız merceğin altında asıl olarak anne var tabii. Ve işin en güzel tarafı da senaryonun aynı şekilde, ikinci evladını dünyaya getirdikten sonra plansız bir hamilelik yaşayan Diablo Cody tarafından yazılmış olması. Cody, belli ki annelik müessesesinin, bir delilik hâli olarak adlandırılabilecek ilk yıllarını kökünde çok sıradan sayılabilecek bir hikâye gibi ele alıp, ardından büyülü bir sınava dönüştürüyor, hem seyircisi hem de karakterleri için. Cody’nin kadın ana karakter yazmak konusunda ne kadar uzman olduğunu Juno ve Young Adult ile çözmüşlüğümüzün de verdiği rahatlıkla bu zombiden bozma, yeni doğanın ilk aylarını izlemek için yaslanıyoruz koltuklarımıza. Fakat filmin size bu sürecin ne kadar zorlu olduğunu, hele ki evde ilgiye ihtiyaç duyan, henüz kendini biraz olsun idare edebilecek iki bacaklık varken ekstra sıkıntılarla boğuşturduğunu hatırlatmak gibi bir inadı var. Hem ekonomik, hem fiziksel, hem de manevi anlamda tarifsiz fedakarlıklarla dolu bir kaçıklık kabullenişi bu. Ve içerisinde yaşlanmaktan mütevellit, değişen ve hatta unutulan hayallere, askıya alınan planlara, varoluşsal korkulara dair sille niteliğinde sorgulamalar var. Dört başı mamur rüyadan uyanıldığında, son dönemin favori anlatım aracı, beklemediğin yerden hazırlıksız yakalamaya sırtını bu denli dayamasa, seyircinin de yorgun düştüğü ikinci yarı biraz daha anlamlanacak belki. Ama olsun, hem Reitman’ın hem de Cody’nin eski formlarına geri döndüğünün bir temsilcisi Tully. Hatta, etiketlendirmek konusunda biraz daha mübalağaya kaçacak olursak büyüdüklerinin, kariyerlerinde erginlik dönemine geçtiklerinin kanıtı bile denilebilir. Bu işbirliğinin postpartum depresyonu andıran bir hastalıktan, çoğu zaman konuşmadığımız ve hatta bu ruh hâliyle mücadele etmek zorunda kalanlar tarafından bile etraf baskısı sebebiyle pek dillendirilmeyen bir rahatsızlıktan kontekst ya da coğrafya fark etmeksizin etkisini gösterebilecek çıkarımlar yapıyor. En nihayetinde değişimin kaçınılmaz olduğunu ve hayatın zamanı geriye alamayacağından kendinizden nefret etmek için kısa olduğunu hatırlatıyor. Yoğun, dürüst ve tereddütsüz duygular karmaşasında Charlize Theron ile Mackenzie Davis ikilisinden de maksimumu almayı başarıyor. Yalnız, Cody’nin kasıtlı olarak erkek karakterlerine insan müsveddesi gibi davranmasını anlayışla karşılasam da tüm “reel” yaratımın yanında eril bireyleri karikatürleştirmesi biraz dikkatimi dağıtmadı değil. Tabii geriye dönüp baktığımda, bunu Michael Cera’dan Patton Oswalt’e kadar herkes için yaptığını görüyorum. Dolayısıyla belki de suçlanması gereken senarist değil, bu kadar filmini izlememe rağmen beklentilerimden vazgeçmediğim için benimdir. Ki bu da Cody’nin ısrar ettiği meseleyi kanıtlıyor: Erkekler araç, erkekler aptal, erkekler israf.
Fesat Mukayese: Tully > Donnie Darko