Eleştiri
Mandy
Hiçbir anlam ifade etmeyen, kimyasal dumanıyla servis edilmiş, bir film olarak değil de optik illüzyon kulvarında değerlendirilmesi gerekenler kuşağının bu seneki önde gelen çalışmalarından biri Mandy. Yersizliği California’nın vahşiliğine neon renklerle inandırmaya çalışan çağdaş halüsinasyonunda gizli. Uzun süredir bu kadar içi boş bir şey izlemedim demeyi çok isterdim; ama gore egzersizi yapan Mandy gibi nice alelade çekilmiş katalog kültlerine sıkça rastlar olduk artık. Narkotik atmosferini gökkuşağı dondurmasını tuvale sürerek çizen Panos Cosmatos tarafından yazıp yönetilmiş bu delilik hâli. Kötü bir deneyim cehennemin kapılarını aralıyor, o cehennemde de satanik bir intikam öyküsünün pimi çekiliyor. Sonrası zaten biraz konsol oyunu gerçekçiliği, biraz da saykodelik düş tozu… Ama ille de bu filmi beğenirsem şık olur diyorsanız #MeToo’dan dem vurabileceğiniz sakat bir tecavüz hikâyesi ve İsa’nın ucubeleriyle retro gerilimlere giren VHS bandı fantazileri de var. Laboratuvar kokusu her yerine sinmiş bir saçmalık diyerek özetlesek mi acaba? Daha fazla zorlamak ve Mandy’i olduğundan fazla bir şeymiş gibi göstermek istemiyorum çünkü. Salt şiddet içeren, sonsuz referanslı ikinci yarısı sinemada her daim metafor varsa o film iyidir anlayışını yıkacak kadar beyinsiz her şeyden evvel. Bu noktaya gelene kadar temposuz, sarkmalardan sarkma beğenerek ve kasıtlı olarak kötü oynanmış ilk bir saati genel olarak eleştirilere boğulsa da en azından daha kabul edilebilir bir rotayı takip ediyor. Tam orta noktasında ise sinefilbro rüyasına dönüşmüş. Mutant böcekler, mürekkepten asitler, kafa açan taşlar… Yani elde ettiği alkışı tiye almadan Mandy nasıl pataklanır onu bile kestiremiyorum. Çünkü beni bu filmden daha çok şok eden şey, eleştirel anlamda ulaştığı başarı. Netflix’in Stranger Things’inden beğenip aldığı yazı fontuyla birlikte 83 startlı, arthouse video tadında nostalji tezgahını açıp kudurdukça kuduran bir ergenlik çığlığı en nihayetinde, bunu bir tek ben görüyor olamam değil mi? Plansız gözüken her ayrıntısının, dağınık bırakılan kurgusunun arkasında bu keşmekeş ile bir yere varabileceğini bilen talihsiz bir ticaret kafası var. Yani öyle alelade tinsel renklerinden, flulaştırılmış J.J. Abrams sinematografisinden bahsetmiyoruz. Yaratıklı kıyametinde şafağa klasik olmak için el açmış bir zihin avuçların ovuşturuyor. Dolayısıyla da yas tutmak yerine kaybettiğiniz zaman için yas tutturan gürültülü hilekârlığına kayıtsız kaldım. Bu kadar çene çalmamın tek sebebi az evvel de belirttiğim gibi gördüğü ilgiye duyduğum şaşkınlıkla alakalı. Ağzım açık, İncil görünce hazır ol pozisyonuna geçen ahaliyi izliyorum. Ama şu da bir gerçek, sinema biraz da kendini yalnızlaştıranların, etrafı etten duvarla sarılı olsa da tekilliği tercih edenlerin sanat dalı. Bu emo güruhun ilk gençlik çağları da bol bol siyah tişört üzerine berbat grafiklerle yazılmış grup ismi baskılarıyla, bele kadar uzanan ipek gibi saçlarla, kendini ifade etmenin müzikten geçtiği bir aralıkla dolu. E Mandy de zaten direkt o kitleye el sallıyor. O zaman gençler aralarında anlaşmış, bize söz söylemek düşmez diyelim ve kapansın bu dava da. Hadi bakalım, hayırlı olsun.
Fesat Mukayese: Kavak Yelleri > Mandy