Eleştiri
Don’t Worry, He Won’t Get Far on Foot
Karikatürist John Callahan’ın hayat öyküsünü anlatan ve başlığındaki kelime oyunundan daha öteye gidemeyen Don’t Worry, He Won’t Get Far on Foot filmografisi iyice çoraklaşmış Gus Van Sant’in yönettiği bir biyografi. Adsız alkoliklerin izlediği 12 adımı hikâyesini parçalara ayırma amacıyla kullanan yapım, bir zamanlar büyük usta muamelesi gören ama 2000ler yaklaştıkça yıldızı sönen Van Sant’in (sıfır) beklentiyi karşıladığı bir başka iş olarak da düşünülebilir. Nitekim çözülme anlarından, kaldırım kenarında tekerlekli sandalyeyle drama kasarken durumu karakterin karanlık mizahıyla harmanlayarak kayda değer bir etki yaratmaya çalıştığı kısımlara kadar zoraki bir özen hâkim bu pasaklılığa. Daha da komiği, Van Sant’in Callahan’ı umursamamız için ara vermeden çırpınması. Onu acımaya kalkışmadan anlamamızı o kadar çok istiyor ki, haricinde herhangi bir organik karakter yaratmış mı diye arkasına dönüp bakmıyor bile. Tüm tuhaflığın ve savunmasızlığın arkasında film okulu kitaplarından çıkma tanımlarla kameraya alınmış bir biyografinin olması ne acı. Ama sert görünümlü, tüm imajını “erkeklik” üzerine kurmuş, alkolle haddinden fazla dost Callahan’ı oturup bir Youtube röpörtajından izleseniz hakkında daha çok şey öğrenebilirsiniz diye düşünüyorum. En azından kamera ışıklarına ve yapay sohbet ortamına rağmen gerçek bir insanı izlediğinize inanacak, üçüncü boyutunun buhar olup uçmadığını göreceksiniz. Tabii tüm bu hengamenin ortasında oyuncu ekibinin hakkını teslim etmek gerek. 400 kelimelik yazılara geçtiğimden beri performans övmeye vaktim pek olmuyor. Ama madem bu kadar boş ve anlamsız bir işi konuşuyoruz, biraz kadrodaki isimleri övelim. Her daim izlemekten keyif aldığım, kötü filmlere bile hatırı sayılır karakterizasyonlar sığdıran Joaquin Phoenix öykünün esas yıldızı gibi gözükse de son dönemde rüştünü ispat eden Jonah Hill rol çalıyor. Adsız alkoliklerin tepesinde, İsa’yı andıran saç stiliyle, Callahan’a sponsorluk yaparken filmin de kurtarıcısı, mesihi pozisyonuna atanıyor. Rooney Mara ve aldığı rol ile ilgili yorumları ise politik anlamda daha doğru açılımlar yapabilecek, üstüne makaleler yazarak Hollywood’un hâlâ fırsat eşitliği konusunda ne kadar sıkıntılı bir endüstri olduğunu anlatacak yazarlara bırakıyorum. Bir Emma Stone – Aloha vakasıyla daha karşı karşıyayız. Tabii Van Sant’in filminde o kadar çok problem var ki Mara’yı konuşmaya sıra gelmiyor. Neyse efendim, tüm cılızlığıyla tatlandırıcıya bulanmış Alman pastası gerçekliğini bir kenara bırakalım artık. Kendime hedef belirlediğim 400’ü görmeye bile çaba göstermeyeceğim. Verebileceğim en orta karar notu da bırakıyorum buraya. Kötü ya da iyi diyemeyecek kadar sıfatsız bir film olduğunun farkına varılsın, Gus Van Sant’in de film kariyeri artık sonlansın mümkünse. Gerçi suç bende. Torrentekimi sebebiyle esas festivalden internet semalarına düşen her filmi izlemeye kalkışacak olursam başıma gelecek belli. Bakın 400 de doluyor… Doldu mu? Dolsun artık. Hâlâ mı dolmadı? Hadi ama! Say bakayım. Tamam tamam, olmuş.
Fesat Mukayese: Marziye > Don’t Worry, He Won’t Get Far on Foot