Eleştiri
Knife + Heart
İncelikli bir fikre sahip olmak, referans verdiğin sinemacıları tanımak, tüm hikâyeni sırtında taşıyabilecek bir metafor düşünmek, kontrast estetikle kışkırtıcı imajlar yakalamak tek bir filmi iyi yapmaya yeterli gelmiyor ne yazık ki. Merak etmeyin, haberinizin olmadığı bir Almodóvar projesi konuşmak için toplaşmadık bugün. Yann Gonzalez beyefendi, biraz yetmişler biraz da seksenler vintage erotik filmleri izlerken “farkında” bir AIDS filmi yapmak, ama bunu geleneksel olmayan yöntemlerle kağıda dökmek istemiş belli ki. Knife + Heart, sürrealist ve hatta absürdist fantezisiyle sinema okulunda kavrulurken yönetmenin zihnine kazınmış bir takım ilhamları buluşturuyor. Grotesklikten beslenen öyküsünde gay pornoları çeken, yapımcısından yönetmenine, oyuncusundan set işçisine bir kalabalık mevcut. Bu karakterleri buluşturan aynı işten ekmek yiyor olmaları değil, hem sevgilisini kaybettiğini reddeden yapım şirketi sahibi Anne’in kendini kanıtlama çabası, hem de amansız hastalığın boğaz kesen bir katil olarak can bulup bu insanlara ecel terleri döktürmesi. Buraya kadar bir sıkıntı yok. Film, öyküsünün zenginliği, daha da önemlisi doğru yere doğru mecazları kondurması sayesinde tıkır tıkır işliyor. Yalnız son birkaç senedir queer sinemada görmediğimiz için memnuniyet duyduğum o anlamsız, pazarda adam ağzı görmemiş gibi loş odalarda durmaksızın sevişen bedenler takıntısı geri dönmüş. Dolayısıyla da katili, oyuncusu, kaba gülünçlüklerini bir anda yok edecek, filmin kimliğini yerle bir eden bir seviyesizliğe bırakıyor kendini kısa sürede. Ateş görse cayır cayır yanacak platin peruklu, kruvaze ceketli kadını gökkuşağı renklerinin neon formuyla aydınlatılmış bir odaya koymakla kurtaramayacağı bir hayal kırıklığına dönüşüyor Knife + Heart. Temposuzluğu biraz da kısa filme yetecek kadar malzemeye sahip bir öyküyü iki saate yayma çabasında gizli. İlk 15 dakikasında vaat ettiği filmin yerinde yeller esiyor. Ne ilgiyi ayakta tutabilecek yeni bir cephe açabiliyor kendine, ne de ölümün dildolu hayaletiyle yeni bir doruğun keşfine çıkıyor. Şöyle düşünelim… Bir klasik müzik orkestrasının etkinliğine gidiyorsunuz. Senfoninin 120 dakika süreceğinden de haberiniz var. Fakat konserin ilk çeyreği tamamlandığı gibi her müzisyen elindeki aletle aynı notaya basmaya başlıyor. Bıkmadan, usanmadan. Dan, dan, dan, dan, dan, dan… Knife + Heart’ın hayal gücü ürünü evreninde de sağır edici bir rutine bağlandıktan sonra o göz boyayan görsellerin bir anlamı kalmıyor kısacası. De Palma’yı örnek almışsa ne olmuş yani? Kaldı ki endişelerini bile çok adileştiriyor seks düşkünü, cahil, korunmaktan aciz, ağzından adam akıllı bir şey çıkmayan eşcinseller diyerek elini beline koyunca. Formsuzluğundan bile şikayet etmiyorum, düşünün. Bu pasaklılık çok da yakışıyor nemalandığı endüstrinin portresine. Ama kendini az çok yetiştirmiş izleyiciler olarak, optik illüzyonların Tumblr sayfalarında hapsolmasına izin mi versek diyorum artık? Hani bu içi doldurulmamış üslubun birileri tarafından hâlâ alkışlanıyor olması, filmin bütününden daha ilginç geliyor bana çünkü. Doymadık, doyamıyoruz sevmelere çiğ edebiyatı. Ne acı.
Fesat Mukayese: Hande Yener klipleri > Knife + Heart