Eleştiri
Mary Poppins Returns
Mary Poppins yazıma 1964 tarihli filmiyle de çok aramın olmadığını söyleyerek başlamak en doğrusu olacak galiba. Koşulsuz şartsız Julie Andrews hayranlığımda ne yazık ki şemsiyesiyle süzülen süper dadıya ayıracak sevgi bulamadım hiçbir zaman. Bu da 2018 model uyarlamasının başına belli belirsiz bir önyargı ile oturduğum anlamına geliyor olabilir. Yani okuyacağınız yergilerin nereden beslendiğini bilin istiyorum. Şimdi… Müzikal türünü kurtaracağını düşündüğümüz Rob Marshall, bir hayal kırıklığından diğerine sürüklediği kariyerinin son halkasında çağın en yeni teknolojisini kullanmak yerine, Mary Poppins nostaljisinin tüm tekniklerini olduğu gibi alarak daha cilalı bir görsel imaj yakalamaya çalışıyor. Orijinal yapımda gördüğümüz çocuklar büyümüş, geçim sıkıntıları kapıya dayanmış. Evin ilgiye muhtaç olmasa da gerçeklikten koparılmak isteyen miniklerine yardımcı olacakmış gibi en düşkün anlarında gökten Mary iniyor tabii ve bir şekilde herkesin hayatlarına dokunuyor. Bu en yavan formda gerçekleşse de en azından tavır olarak film ne olduğunun bilincinde. Yaşı küçük izleyicinin hayatında önemli bir yer edinmek amacıyla yol alıyor. Daha renkli kostümler, daha çok müzikal numara, Stepford kadını olmaktan çıkan bir Mary ve her ayrıntısı hayranlık uyandıran setleriyle bugünün filmi olduğunu da hatırlatmaya gayret ediyor. Yalnız iktidara kök söktüren, ekonominin temelleriyle oyun oynayan dadının mirasına saygı duyacağız derken her şey çok demode kalmış. Birbiriyle uyum içerisinde olmayan şarkıları, ite kaka yaratılmaya çalışılan Emily Mortimer – Lin Manuel Miranda romantizmi, Doğu Londra şivesini kullanırken felç geçiren karakterleriyle arpası fazla gelmiş, zevkten yoksun bir cümbüş konuluyor sahneye. Epey de hırslı, gözü yüksekte bir senaryosu var aslında. Ancak prodüksiyonda tekstin talep ettiklerini uygulamaya koyabilecek bir yönetmen ya da kadro mevcut değil ne yazık ki. Bir noktada film başladığı yeri de unutuyor mesela. Disney’in alışık olduğumuz mecburi macera takibinde eve yasın hakim olduğu gerçeği bile ikincilleşiyor. Oscar’a aday edilen “The Place Where Lost Things Go”nun katmanlarından mesajı alabiliyorsanız alın bakalım diyerek pasif agresif bir tavıra bürünüyor. Meryl Streep’in kolunu kıpırdatmaya mecalinin olmadığı bir günde çekilen sahneyle sabrımızı sınıyor. Tüm bunların üzerine de diyorum ki Mary Poppins Returns bugüne kadar izlediğim en müzikal olmayan müzikal mi acaba? 21. yüzyıla özel hassasiyetlerin gazıyla balon gibi şişirilmiş Hamilton yaratıcısı Bay Miranda’nın ve ne yapsa üstüne oturmayan Emily Blunt’ın önderliğinde taklidini yapıp kılığına giremediği daimi nadanlığı kasıtlı mı? Daha film sonlanmadan kendi içerisinde bir önceki mizanseni unuttuğunuz bir kargaşadan bahsediyoruz çünkü. Korkunç bir para girdabının içerisinde Empati kurmakta güçlük çektiğimiz tek boyutlu, avazı çıktığı kadar bağıran detone insanlar geçidi özetle. Çok da kötücül diyemeyeceğim tabii niyetlerine. Salt geçmiş severlik ürünü. Duvara toslaması yetkin olmayan ellere emanet edilmesiyle alakalı sanırım. O yüzden yüklenmeden kendi hâline bırakıyorum dönememiş Mary Poppins’i. Elbet alıcısını bulur.
Fesat Mukayese: Gülben Ergen (Dadı) > Emily Blunt (Mary Poppins Returns)