Eleştiri
What They Had
Hilary Swank içeren, kalıplaşmış senaryo taslağıyla seyircisinin duygularını sömürme peşinde bir dramaya kredi vermemem gerekiyor; ama üzgünüm çok ağladım, hem de çok… What They Had, Alzheimer ile boğuşan anneleri hafızasının gittiği bir anda evden firar edince bu kriz anının üstesinden birlikte gelmeye çalışan ve sancılı süreçte geçmişten kalma bütün hesapları su yüzüne çıkarıp eteğindeki taşları döken bir aileyi konu almakta. Yetişkinliğin ebeveynlerinizi kaybetmeye yaklaştığımız, büyük kararları sırtınıza yükleyen o tatsız aralığında klişelerden nemalanan bir olaylar zinciriyle daha önce defalarca ziyaret edilmiş bir meseleyi tekrardan incelemeye koyuluyor, ama acı olduğu kadar iyi hatıraların da biriktirildiği, özümsenmiş çaresizliğin insanı yeni normaline de alıştırdığının bilinciyle. Büyük anlamlar yükleyip sizleri de yüksek beklentilere sevk istemiyorum açıkçası. Ben Amerikan üretimi, çoğu bağımsız, bir hastalık çevresinde gelişen ve neredeyse tamamı gerçekle yüzleşmek üzerine kurulu aile trajedilerine yumuşak karnı bulunan bir seyirci olarak arzu ettiğim gözyaşını sağabildim. Fakat bilhassa erkek karakterlerinin iyi yazılmadığının da bilincindeyim. Ama asırlardır kadınlara dişe dokunur roller veremeyen endüstri bir kez de bizlere haksızlık ediyor diye çemkirmenin pek anlamı olmadığını düşünüyorum. Üstelik burada suçu sadece tekste değil, Michael Shannon’a da atmak gerek. Blythe Danner, Robert Forster ve hatta Hilary Swank’in varını yoğunu verdiği bir ortamda Shannon’ın minimum yakıtla, sadece repliklerini servis edip köşesine çekiliyor olması dikkat çekiyor. Haricinde, Alzheimer adındaki menem hastalığa yakından tanıklık ediyor olmasam da, hayatıma bir noktada girebilme ihtimalinin yaşattığı korkuyla duygusal anlamda savunmasızım bu öykülere. I’ll See You in My Dreams ile kariyerinin ikinci baharı için fitili ateşleyen Danner da sağolsun, boş ifadelerle duvarlara bakmak yerine daha ekonomik bir oyun tercih ederek What They Had’in kalbi olmuş. Ancak ana karakterin hasta değil de, hastanın çevresi olması sebebiyle yersiz katarsisler yaratıp ara ara Danner’ın oyununu da gölgeliyor film. Ben sürekli Swank’in canlandırdığı karakterin evliliği, kızıyla olan ilişkisi, kaçamak bile sayılamayacak küçük firesi seyircinin ne kadar ilgisini çekecek ki diye izledim. Bunu da anne ve babası arasındaki, her ayrıntısı düşünülmüş, patlama noktasında boğaza oturan yumru ile dengelemeye çalışmış işte yönetmen/senarist Elizabeth Chomko. Bir ilk film olduğunun da bilinciyle çok sert davranmak istemediğim yapım, performanslarından medet uman ve biraz daha cilalanmak isteyen bir içerikle savaş hâlinde kısacası. Lakin en azından bir şeyler hissetmemize yardımcı olabilecek kadar ileri gidebiliyor. Kapanış jeneriğine donmuş bir suratla değil, dolmuş gözlerle bakıyorsunuz. Hele ki “Daha önce gitse yokluğunu hissederdim, daha sonra gitse de hatırlamazdım. Şu an en doğru zamanlama oldu.” cümlesi taş oldu, yüreğime oturdu. Ah tek mesai Danner’ın karakteri için yapılmamış olsa, nasıl da ballandıra ballandıra anlatacaktım şu filmi… Neyse, bu performans için her şeye değer.
Fesat Mukayese: What They Had > Still Alice (Zorluyorum…)