Eleştiri
Sauvage
Hayatını anlamlandırmak, mevcudiyetinin arkasında yatan amaçları keşfedebilmek adına her yolu mübah bellemiş genç bir adamı anlatıyor Sauvage. Leo adında, 22 yaşındaki ana karakterimiz, film bu yönde keskin bir söylemde bulunmasa da toplum tarafından farklı bir başlıkta kategorize edilmiş cinsel kimliğini fahişelik yapmasının da katkısıyla doyasıya yaşayan ve yeni deneyimlerle bedeninin hem ihtiyaçlarını hem de dayanıklılıklarını çözmeye çalışan biri. Çöp tenekelerinden yemek arayışı, temizlenmemekten lime lime olmuş kıyafetlerini bir çıkarıp bir giymesi, sadece günü çıkarmaya odaklanması onu bitmek tükenmek bilmeyen şefkat arayışında sıra dışı kılan şeyler değil aslında. Leo’nun yapmaya çalıştığı, ezber ettiğimiz her normla oynamak. Yalnız düzenli bir hayatın gereklerine tümüyle karşı gelirken bir taraftan da ismini koyamamakla birlikte buna ihtiyacı olduğunun sinyallerini veriyor. Daha doğrusu sessiz başkaldırısında yalnız kalmaktan yorgun düşüyor çoğu zaman. Ve bu noktada, kim olursanız olun empati kurabileceğiniz bir sarıp sarmalanma arzusuyla dayanıp güç alacağı, sırtını sıvazlayacak birinin derdine düşüyor. Sınırlarını zorladığı tek şey sokakta var olma mücadelesi de değil üstelik. Para karşılığı birlikte olduğu erkeklerle de kağıt üzerinde olmazlarla birlikte sıralanabilecek maceralara tereddütsüz kucak açıyor. Leo’nun iç çatışmasında aşk da var, sosyal adaletsizlik de, 21. yüzyılda insan oğlunun muhattap olduğu zulümün aldığı türlü şekiller de. Yönetmen/senarist Camille Vidal-Naquet’in ne yapmaya çalıştığını net bir şekilde görebiliyorsunuz. Ne kadar kucaklayıcı olursanız olun elbet bir noktada çatışacağınız ve anlamakta güçlük çekeceğiniz bir karakter inşa etmeye çalışıyor, ki Leo’nun en nihayetinde vardığı hayat öğretisinden sizin de payınıza bir şeyler çıksın. Bunu ne kadar sağlam temeller üzerine kurabildiği tartışmaya açık. Ancak her şeyden evvel öyküsünü bir cinsel uyanış zırvasına dönüştürmemiş olmasına alkış tutmak gerek. Vidal-Naquet, queer kültürün loş sokaklarında cirit atarken Leo’nun her anlamda büyümesinden ziyade boş koşuşturmacamıza ilgi duyuyor çünkü. Toplumsal bilincin dayattığı rollerin aşırıya kaçan zorlama pozlarına sataşıyor ve fiziksel temasın peşi sıra koşarken de bu gereksinimin eşcinsel ilişkilerdeki değerinin görünenden çok daha büyük olduğunun altını çiziyor. Bizi vahşileştirenin sadece elimizden alınan özgürlükler olmadığından o kadar emin ki. Bir taraftan da bu tutumunu, artık inancı her ne ise, yaratan yerine koyduğu kavrama olduğunu düşünüyorum ki bu birazcık Sauvage ile yollarımın ayrılmasına sebep oldu. Akıllanmayan kalabalığa sorduğu neden sorusuna manevi bir anlam yüklemeye kalktığında beni kaybettiğini inkâr edemiyorum. Ancak aceleye gelmiş gibi duran finaline kadar hikâye anlatımında, bilhassa işin LGBT sinemasını ilgilendiren kısmında, daha önce görmediğim bir pencereyi kullanarak çürük domateslerini havaya savurmasına yükselmemek imkansız diye düşünüyorum. Koşulsuz vahşiliğinde Félix Maritaud’nun oyunu da teksti epey parlatıyor, eklemeden geçemeyeceğim. Bu ara BPM, Knife + Heart derken gay nüfusu bol her Fransız yapımında yer alıyor olmasına kimsenin itiraz etmeyeceğini umarak yazımı sonlandırıyorum.